Parayı Pul Eden Hainler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Mart 2019
Pazar
Bir devletin gücünün, üstünlüğünün sembolü parasıdır. Amerikan üstünlüğünün asıl bayrağı o renkli ve yıldızlı kumaş parçası değil, Amerikan Doları’dır. Almanya’nın gücü Mark’ının değerinden ileri gelmektedir. İsviçre, nüfuz ve yüzölçümü itibarıyla küçük bir ülkedir ama ona büyüklük veren İsviçre Frankı’dır.
Bizim paramız uzun yıllardan beri değer kaybediyor. Cumhuriyetin başında bir Amerikan Doları, 0.8 TL. yâni 80 kuruş ediyormuş. Bu satırları yazdığım sırada 400 bin lirayı geçmiştir. Bu gidişle bir milyon lira edeceği günler uzak değildir.
Bizim paramızı, finansımızı, iktisadî sistemimizi hangi zihniyet, hangi ideoloji, hangi kafa, hangi adamlar, hangi kadrolar bu hale getirmiştir?
Bir ülkenin, bir milletin, bir devletin parasını bu hale getirmek vatan hainliği değil midir? Bunun hesabı, suçlulardan ve sorumlulardan sorulmayacak mıdır?
Vatan hainliği, sadece gizli askerî haritaları düşmana satmak değildir. Suç olarak görülmeyen, cezalandırılmayan çok hainlikler vardır.
Enflasyon bir türlü sona erdirilmiyor. Kasıtlı olarak sürdürülüyor. Çünkü sayıları yüz bini bulmayan mutlu, putlu, hain, sömürücü bir azınlık enflasyon dolayısıyla her yıl katrilyonlar vurmaktadır. Onlar daha zengin, daha mutlu, daha memnun, daha müreffeh (refahlı) oldukça milletin ezici çoğunluğu daha fazla sıkıntıya ve darlığa mübtelâ olmaktadır.
Devlet idaresi, iktisat, maliye konusunda akıl almaz işler yapılmaktadır. Kendi şahsî menfaat ve nüfuzlarından başka bir şeyi düşünmeyen partizan zihniyetliler Türkiye’yi mahvetmiştir, bitirmiştir. Büyük medya bunlardan hesap sormamaktadır. Çünkü büyük medya birtakım kartellerin, bankerlerin, holding sahiplerinin, büyük parababalarının elinde ve kontrolundadır.
Türkiye’nin iktisadiyatını çökerten, parasını pul eden, maliyesini iflâs ettiren şahıslar ve zihniyet, gerçek bir Yüce Divan’da yargılanmasalar bile, vaktiyle Bertrand Russell’in kurduğu Vietnam Mahkemesi gibi sembolik bir Yüce Divan’da pek âlâ yargılanıp, mahkûm edilebilir. Bu memlekette bu işe teşebbüs edecek merd-i gayurlar yok mudur?
Devletlerin, ülkelerin, milletlerin başlarına krizler, sıkıntılar gelebilir. Akıllı, vasıflı, güçlü, üstün, vatansever, ehliyetli devlet adamları ve idareciler bunları savarlar. Nitekim İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Japonya ve Almanya, yenilmesi imkansız gibi görünen zorlukları bertaraf etmişler, yine dünyanın iki büyük devleti haline gelmişlerdir.
Küçük Güney Kore iktisat, finans, ihracat, ticaret konusunda harikalar meydana getirmiştir.
Singapur’un bu sahalardaki başarıları akıllara durgunluk verecek dereceye yükselmiştir.
Biz ise sürünüp duruyoruz. Şu güzelim ve büyük ülkede kendimize yetecek kadar buğday ve et üretemiyoruz. Kendi kokulu muz bahçelerimizi körlettik, Güney Amerika’dan frigorifik gemilerle muz ithal ediyoruz. Dünyanın en demode, en berbat, en çağ dışı otomobillerini biz üretiyoruz. Henüz yüzde yüz millî ve yerli bir otomobilimiz yoktur. Jet-Pa böyle bir işe teşebbüs etti diye mutlu ve putlu azınlık homur homur homurdanıyor. İrticaî sermaye nasıl olur da yerli-millî otomobil yapabilirmiş, böyle bir şeye izin verilemezmiş…
Büyük soygunlar, hortumlamalar, voli vurmalar, bütçe talanları, mahallî idarelerin yağmalanması, banka iflâs ettirmeler, ihalelere fesat karıştırmalar, rüşvetler, uyuşturucu ticaretleri bütün hızıyla devam ediyor. Gazetelerin bunlara büyük yer verdiği yok. Arada bir “Hamamın namusunu kurtarmak” kabilinden bir dosya patlatılıyor, biraz yaygara kopartılıyor ama gündemin birinci maddesi hâlâ gericilik, hâlâ din tehlikesidir.
Türkiye’yi bu hale getiren zihniyet ve kadrolardan belki dünyevî hesaplar sorulamayacaktır ama Allah onlara belâlarını elbet bir gün verecektir. Hem dünyada rezil ü rüsvay olacaklar, hem âhirette azap çekeceklerdir.
Merhum Peyami Safa 50’li yıllarda
adıyla aylık bir fikir ve kültür dergisi çıkartırdı. Bunun
Masonluk özel sayısıdır.
orada şu satırları kaleme almıştır:
“Atatürk prensipleri yıkılıyor diye ortalığı velveleye veren Ulus’un
baş, orta ve yamak yazarları
Atatürk’ün memleket ve millet için muzir görerek dağıttığı bu mason şebekesinin, Atatürk prensiplerini hiçe sayarak yeniden faaliyete geçmesi karşısında neye böyle dillerini yutmuş hale geldiler? Atatürkçülük ne oldu?
Demek ki, Atatürkçülükleri yalan! İstedikleri zaman Atatürk’ü maske yapıyorlar. Atatürk heykeli karşısında Mason locaları kuruldu da gözlerini kapayarak, kulaklarını tıkayarak geçiyorlar! Görmezlikten, işitmezlikten geliyorlar.” (S. 33)
Evet İsmet Paşa ve CHP Atatürkçü geçiniyorlardı ama Atatürk’ün kapatmış olduğu Masonluğu, onun ölümünden sonra yeniden serbest bıraktılar ve
Bu zihniyet, kendi işine ve menfaatine gelen bir konuda olunca Atatürk ilke ve inkılaplarına sarılır, yaygara kopartır, lakin iş Atatürk’ün kapattığı Mason localarına gelince tıs çıkartmazlar.
İsmet Paşa, 1938’de
unvanı ile tek partili CHP rejiminin cumhurbaşkanı olduktan sonra, paralara ve pullara kendi resimlerini basmaya başlamış, devleti Mason kadrolara teslim etmiş, Atatürk’ün mücadele ettiği komünistleri sinsice korumuş ve gözetlemiştir.
Bugünkü Türkiye’de dikkat buyurursanız, en fazla, en koyu Atatürkçü geçinenler CHP’liler ve Masonlardır.
Bu adamlar ve kadınlar kendilerini su katılmamış, yüzde yüz Atatürkçü gösteriyor, hayli yaygara kopartıyor. Peki, nasıl hem Atatürkçü, hem de Atatürk’ün muzir görerek kapattığı Mason localı olabildiklerini açıklayabilirler mi? 05 Temmuz 1999