Salı

 

Amerika’nın Irak’ı parçalamak, kuzeyinde bizim sınırlarımıza bitişik bağımsız bir Kürdistan kurmak istediğini anlamak için kâhin olmaya lüzum yoktur. Bağımsız bir Kürdistan kurulması, ileride Türkiye’nin ve İran’ın parçalanması demektir. Bağımsız Kürdistan kurulması çalışmaları sürmektedir, dolayısıyla Türkiye’nin parçalanması çalışmaları da…

Ülkemiz Batı ve Avrupa ülkelerinin her birinin yüzölçümünden daha büyüktür. Nüfusumuz da hem çoktur, hem de hızla artmaktadır. Avrupalılar asırlarca Türk korkusu, Türk tehlikesi içinde yaşamışlardır. Elbette büyük, güçlü, nüfuzlu bir Türkiye istemezler. Bunu anlamak için de büyük tarihçi, strateji uzmanı, derin siyasetçi olmak gerekmez.

Amerika ve Avrupa için ileride tehdit ve tehlike olabilecek büyük bir ülkeye karşı ne tedbirler alınır? Parçalanır, kocaman bir Ay iken bir kaç yıldıza dönüştürülür.

Emperyalistler, misyonerler hep bu gaye için çalışıyor.

İstanbul yakınlarında, kriz yüzünden işini kaybetmiş bir tanıdığımın peşine düşmüş birtakım misyonerler. Görüşmek, diyalog kurmak istiyorlarmış. Maddî sıkıntı çeken işsiz, gelirsiz bir Türk’ün Hıristiyan olması ne demektir? Gelire, işe, paraya, refaha kavuşmuş demektir. Bütün Haçlı dünyası Türkiye’yi Hıristiyanlaştırmak için genelde sinsice, bazen açıkça çalışıyor. Bundan hiç kimsenin en küçük bir şüphesi olmasın.

Patrik Bartholomeos Kastamonu’ya, İnebolu’ya gitmiş; oradaki bazı kilise ve manastır harabelerini incelemek ve mümkünse bunların restorasyonunu yaptırmak için.

Karadeniz sahillerindeki büyük bir ilçemizin belediyesi şehir hakkında renkli bir broşür bastırtmış. Üzerinde kentin Türkçe ve Rumca ismi yazılı. İçindeki bilgilere, resimlere bakıyorsunuz, hep eski Grek, Rum kültür mirası ile ilgili. Elli küsur sayfalık kitapçıkta bir tek cami resmi yok. Eski Elen medeniyeti kalıntıları, heykelleri, Bizans mozayikleri, denizden çıkartılan amforalar… Peki, bir Türk ve Müslüman ülkedeki Türk ve Müslüman bir şehrin belediyesi niçin böyle bir broşür çıkartıyor? Anlamak zor.

Örümcekler ağlarına düşen sinekleri, böcekleri ne ederler hiç gördünüz mü? Ağlarıyla sımsıkı sararlar, kıpırdayamaz hale getirirler, sonra kanını, suyunu içerler. Bağlanırken, kanı emilirken sinek vızıldar durur. Biz öylesine bağlanmış, kundaklanmışız ki, ne kıpırdanabiliyor, ne vızıltı çıkartabiliyoruz. Dış ve iç düşmanlarımız yüz milyarlarca dolar, yekun olarak trilyonlarca dolar canımızı, kanımızı, iliğimizi emiyor, sömürüyor, umurumuzda değil.

Türkiye’nin on milyonlarca Müslüman halkı sindirilmiş, sersemletilmiş, uyuşturulmuş, afyonlanmış, tepkisiz hale getirilmiştir.

Bu ülke iç ve dış düşmanlar tarafından nasıl soyuluyor? Bu soygun bin şekilde, bin yoldan yapılıyor. Birincisi faiz yoluyla. Türkiye ülke, halk ve devlet olarak yüz milyarlarca dolarlık borca batırılmıştır ve şimdi bunların faizini ödeyerek battıkça batmaktadır.

Hani Çankaya Köşkü’nde fırtınalı bir toplantıda Cumhurbaşkanı Anayasa kitapçığını öfkeyle masanın üzerine atmıştı ya. İşte o hadiseyi takip eden yirmi dört saat içinde ülkemizin süper zenginlerinden biri, bankacılık, döviz, finans spekülasyonu ile dört ile beş milyar dolar arasında para vurmuştur. Bu ne biçim bir kazançtır? Helâl midir, haram mı?

Türkiye bir vurgunlar ülkesine dönüşmüştür. İstihbaratı kuvvetli bir dostum anlattı: İslâmî kesime mensup birisi Almanya’da ve Avrupa’da bir cemaat adına üç buçuk milyar mark topladıktan sonra rest çekmiş, paraları vermemiş. Milyonlarca fakir halk kuru ekmeğin yanında tarhana çorbası, bulgur pilavı bulamazken bazıları doların, markın milyarını götürüyor.

Medyamızda, ayda en az onbin dolar maaş alan bazı köşe yazarları son aylarda Amerikancı kesildi. Aman Irak’a asker gönderelim, aman ABD’nin müttefiki olup gözüne girelim… Mütareke yıllarında İngiliz Muhibleri Cemiyeti kurulmuş İstanbul’da, şimdi de Amerikan Muhibleri lobisi faaliyet gösteriyor.

İnsan yaşadıkça çalışmaya, para kazanmaya, yemeye içmeye, giyinmeye mecburdur. Bu faaliyetler durdurulamaz. Durdurulamaz ama madalyonun arka tarafı da vardır. Hem geçimini temin etmek için çalışacaksın, hem de ülkeni, milletini, devletini, dinini, kimliğini düşüneceksin.

Şu dindar kesimin haline bakınız. His, heyecan, şuur, tepki kalmamış. Cihan yıkılsa, yer yerinden oynasa herkes kendi derdinde, kendi keyfinde, İkinci Sevr planları uygulanmaya konulmuş, memleket parçalanmak tehlikesiyle karşı karşıya; bir ülkeyi ve halkı ayakta tutan değerler yitirilmiş, toplum son derece bozulmuş; politika, medya, üniversite kirlenmiş; millî kimlik, millî kültür, millî kişilik erozyona uğratılmış iç ve dış düşmanlarımız bizi yere sermek için toplumumuzu bir şifahî toplum, bedevî toplum haline getirmiş; dinî hayat, hizmetler, faaliyetler yozlaştırılmış…Kaç kişinin umurunda bunlar?

Yıllardır basit, mânâsız, derinliksiz bir edebiyattır sürüyor: “Benim şeyhim uçuyor. Benim hazretim çok büyüktür… Benim cemaatim çok uludur…” Buna paralel olarak plansız programsız cami inşaatları, cemaat çalışmaları, cami helâ ve kaloriferleri… İslâm bu mudur? Müslümanlar böyle bir devirde bunlarla mı uğraşmalıdır?

Çağdaş, ilerici, lâik kesime bakınız. Terter tepiniyor bazıları. Başörtüsü en büyük tehlikeymiş Cumhuriyet için. İrtica devletimiz için en büyük tehdit ve tehlike imiş… Yahu memleket batıyor, siz hâlâ neler sayıklıyorsunuz?

Türkler Bizans’ı almadan önce şehirde dehşetli bir tartışma varmış. Meleklerin cinsiyeti var mı? Melekler erkek mi dişi mi?.. Onlar bu gibi konularda tartışır, tepişir ve çekişirken Türkler şehri feth etmişler.

Bizim Bizanslılar da “Başörtüsü çok büyük bir tehlikedir” diye bağırıp çağırırken sinsi düşmanlarımız Türkiye’yi çökertmeye çalışıyor.

Toplumumuz nasıl bir toplumdur? Belli başlı özelliklerini ve zaaflarını sayayım:

1. Şifahî toplumdur… 2. Bedevî toplumdur… 3. Hâfızasız toplumdur… 4. Meraksız toplumdur… 5. Dikkatsiz toplumdur… 6. Tepkisiz toplumdur.

Bir düşünürümüz “Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehlikeler” adıyla ciddî bir kitap yazsa, sağlam bilgilere, belgelere dayanarak tehlikeleri açıklasa böyle bir kitap çok satar mı dersiniz? Bence satmaz. İki bin, bilemediniz beş on bin satar. Yetmiş milyonluk bir Türkiye için yeterli olur mu bu rakam? Elbette olmaz.

Son yirmi yılda yetişip hayata atılan nesiller kitap okumuyor. Onların düşünceye, kültüre, sanata ihtiyaçları yoktur. Paraya, lüks meskene, lüks otomobile ihtiyaçları vardır. Peygamber (aleyhisselâtü vesselâm) birileri için “Onların dinleri paraları, kıbleleri karılarıdır” demiş. Bunlar kimlerdir acaba?

Ufak tefek kıpırdanmalar yok değil. Geçenlerde Ankara’da bir Kuva-yı Milliye toplantısı yapılmış. Konuşulmuş, yenilmiş, içilmiş ve sonra ne olmuş? Toplantıya katılanlar dağılmış, evli evine, köylü köyüne gitmiş… Ülkelerin, halkların böyle kara günlerinde büyük şairlere, büyük adamlara, büyük kahramanlara, büyük aksiyonculara ihtiyacı vardır. Sıradan büyüklerle bir şey olmaz. Türkiye’nin büyük şairi, büyük kahramanı var mı? Unutmayınız, Türkiye parçalanma, bölünme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Ayaklarımızın altındaki vatan toprakları oyulmaktadır. Uyanmazsak, tedbir almazsak enkaz altında kalacağız. 10 Eylül 2003