Paris’teki Büroda Arı Kovanı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Kasım 2015
Vaktiyle Nobel (1911) ödülü kazanmış Belçikalı şair ve edip Maurice Maeterlinck’in (1862-1949) Paris’teki bürosunun bir köşesinde bir arı kovanı varmış, arılar girip çıkarak bal yaparmış baharda yazda. Maeterlinck’in arılara dair kitabı yüzlerce baskı yapmış, onlarca lisana tercüme edilmiştir.
Paris gibi bir şehirde, dünyaca meşhur bir edibin yazıhanesinde arı kovanı…
Akıl almaz bir ufuk genişliği… Hayalleri aşan realite…
Bendenizde Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın yayınladığı bir kitap var.
Dünyanın nice ülkesinde ve şehrinde balkonlarda, pencere kenarlarında, teraslarda biber, salatalık, domates, maydanoz, bazı sıcak ülkelerde bir tür yenilebilen kaktüs yetiştiriliyormuş ve bu minik üretimler yekûn olarak büyük miktara ulaşıyormuş.
Fakirin salonunda küçük bir saksı içinde bilgisayarımın arkasında güneş gören bir yerde bir
var. Havalar soğudu hâlâ çiçek açıyor, biber veriyor.
Sevgili Türkiye’me bakıyorum: Yakın zamanlara kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri iken, şimdi yılda üç milyon küsur ton kalitesiz, sağlığa zararlı buğday ithal etmek zorunda.
İleri, çalışkan ülkeler çölleri yeşertmek için uğraşıyor; dağların yamaçlarına taştan duvarlar örüyor, içlerine toprak dolduruyor, bin zahmetle ziraat yapıyor. Biz ise güzelim topraklarımızın bir kısmını ekmeden boş tutuyoruz, bir kısmını erozyonla denize yolluyoruz, bir kısmında da cehennemî beton binalar yapıyoruz.
Masamın üzerinde iki küçük bal kavanozu var. Biri 25 gramlık
diğeri
hediye gelmiş 100 gramlık
Kavanozları açıp kıyıp da balları yiyemiyorum… (Trüf kilosu beş bin liralık nefis kokusu olan bir yeraltı mantarıdır.)
Arizona balının internet sitesini veriyorum, arzu buyuran tedkik edip bilgi alabilir: /BeeUntoOthers.com/
Bizde de ciddî balcılar var.
Birkaç ay önce lütfedip bendenize 220 gramlık bir eşantiyon göndermişler.
Dünyada bazı ülkeler ve halklar harıl harıl çalışırken, üretirken, satarken bizim büyük bir kısmımız kahvelerde vakit öldürüyor.
Ceviz yetişen bazı bölgelerimizde niçin
yapılıp da satılmıyor? Zor ama kârlı bir iş… (Cevizler yeşil iken toplanıyor, kireçli suda acısı çıkartılıyor ve sonra şekerle kaynatılarak reçel yapılıyor.)
Biz, niçin Hollanda, Venezuela, Kenya, İsrail gibi
yapamıyoruz? Hiç yapmıyoruz değil ama onlar gibi ve onlar kadar niçin yapamıyoruz.
Bir belediye, asgarî ücretle lağım işçisi alınacak diye ilan verse hayli müracaat ve izdiham olur değil mi?
Üsküdar’a yolcu taşıyan motorlarda patates soyma aleti satan çalışkan ve girişken bir vatandaşın
Bunun en az beş bini kârdır sanırım.
Cumartesi gecesi
çay içerken, içeriye sakallı beyaz önlüklü biri geldi, kayışla boynuna astığı madenî kaptaki
Evde yapıyor, gezerek satıyormuş.
Gayet lezzetliydiler.
Unkapanı taraflarındaki
duymuşsunuzdur. Müşterileri kuyrukta.
Çocuklarımıza niçin
(kişisel girişim)
veremiyoruz?
Almanya, İsveç, Norveç, Avusturya gibi ülkelerin vatandaşları, asgarî ücretle lağımcılık gibi süflî işleri yapmıyorlar, böyle işleri yabancılara yaptırıyorlar.
Hollanda denizden kazandığı, su seviyesinin altındaki topraklarda bin zahmetle
yaparak, her yıl bizim bütçemiz kadar para kazanıyor.
Bizde, arsalarını tarlalarını yazlıkçılara satan bazı köylüler, paraları har vurup harman savurup yiyip bitirdikten bir müddet sonra şimdi eski mülklerinde kapıcılık bahçıvanlık yapıyormuş.
Yeterli miktarda zeki ve kabiliyetli çocuklarına, yeni nesillere teşebbüs-i şahsî, üretim, (helâl) ticaret zihniyeti ve kültürü aşılayamayan;
Benim için
buyurmuşsunuz.
Bendeniz ağlıyorum ama bazıları gibi sahte gözyaşlarını menfaate tahvil eden profesyonel ağlayıcı değilim.
Dünyanın, insanlığın, İslam âleminin, Türkiyenin, Türkiye Müslümanların haline ağlıyorsam, para ve maddî menfaat karşılığında değil, yürekten ağlıyorum. Bu arada kendi halime de üzülüp ağlıyorum.
Evet kendim için de ağlıyorum. Bu fakir, nefsimi beğenmem, tezkiye edip aklamam.
Seyyid Ahmed Rufâi efendimiz hazretleri
buyurmuşlardır. Övgüye ve saygıya layık büyüklerimiz, kemal ve tevazularından dolayı nefslerini hor görmüş ve zemmetmişlerdir. Bendeniz onlardan değilim, günahkar bir Müslüman olduğum için, haddimi bilerek nefsimi kötüler ve ağlarım.
Fütüvvet ahlakının temel prensiplerinden biri, kendisini cümleden edna bilmektir. İsim, kimlik, adres bildirerek size taş atmak aklımın köşesinden geçmez. Kendinizi temize çıkartıp aklamak için ortalığı velveleye vereceğinizi iyi bilirim.
Fakir, sizi muhatap kabul etmiyorum, siz de hiç olmak isteyen, onu da olamayan bendenizi muhatap kabul etmeyin ve lütfen aleyhimde konuşmayın.
Cenab-ı Hak bu fakiri, sizi ve cümlemizi ıslah buyursun. Âmin.
11.11.2015