Patrik Höt Dedi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
On sene kadar önceydi. Kültür Bakanlığı’nın izni ve teşviki ile Ayasofya’nın arkasındaki Aya İrini Kilisesi binasında içkili, danslı bir eğlence tertiplenmişti. Cereyan eden rezaletleri, kepazelikleri, bayağılıkları işitince tüylerimiz ürpermişti. Başka bir dinin mabedi olmak üzere inşa edilmiş de olsa böyle bir binada böyle iğrenç eğlenceler, böyle putperestçe zevklenmeler nasıl icra edilebilirdi? Yerlere kusulmuş, tuvaletler kâfi gelmediği için etraf pislik ve sidik içinde kalmıştı.
Bu yılbaşı için yine böyle bir eğlence tertiplenmişti ki, Fener Patriği’nin cesur ve enerjik protestosu ile durduruldu. Antalya’da Noel Baba kilisesinde de eğlence yapılacakmış, o da iptal edildi. Yılbaşı münasebetiyle şu mübarek Ramazan’da içecekler, dans edecekler, eğleneceklerse böyle günahları bari kiliselerde işlemesinler.
Müslümanları,
düşünmeye davet ediyorum. Türkiye’de çok az Rum kaldı. İki üç bin kişiyi geçmez sayıları.
Kelle sayısı çokluğuna değil, keyfiyete dayanan bir ağırlıktır bu.
Müslümanlara da bir sürü zulüm, haksızlık, kötülük yapılıyor.
Aya İrini’deki eğlenceleri, içkili ve danslı toplantıyı Müslümanlar protesto etmiş olsalardı, Kültür Bakanlığı kulak asar mıydı? Protestoyu Patrik değil de, bizim Diyanet İşleri Başkanımız yapmış olsaydı?.. Hemen kulağından tutup atarlar, yerine rejime itaatkâr birini bulup koyarlardı.
Üniversite kapılarında Müslüman kız öğrencilere yapılan zulümler, Aya İrini’de rezaletli eğlence tertiplenmesinden daha küçük ve önemsiz bir kötülük müdür?
Müslümanların niçin ağırlığı yok? Sebeplerini sayayım:
(1) Bir kere birleşik değiller, birbirinden kopuk yüzlerce baronluğa, fırkaya, hizbe, cemaate ayrılmışlar. Bir sürü baş var, lâkin bir İmam-ı Kebir yok. Birinin ak dediğine öteki kara diyor. Bir kısmı kötülükleri, zulümleri protesto ederken, bazıları da bunları yapanlara ödüller dağıtıyor.
(2) Müslüman kesim yapı itibarıyla köylü, gecekondulu, taşralı, varoşlu, marjinal bir kesimdir. İslâm dini ise bir şehir dinidir. Müslümanların yeterli sayıda güçlü ve üstün aydınları, birinci ligte oynayan büyük medyaları, büyük beyinleri yoktur.
(3) Müslüman kesimde maalesef din sömürüsü yapan, dini imanı para ve menfaat olan, nefs-i emmarelerine put gibi tapan birtakım haşarat vardır ki, bunlar inançlı kütleleri istismar etmekte, yanlış yollara sokmakta, enerjiyi ve imkanları boş sahalarda ziyan ettirmektedir.
Türkiye’deki insan hakları ihlallerini, Müslümanlara yapılan zulümleri dünya kamuoyuna duyurmak, medenî âleme hitap etmek üzere nefis bir İngilizce ile yazılmış, üslubu çok yüksek, mantığı çok kuvvetli broşürler çıkartamıyor Müslüman kesim. Zaten bu kafa ile, bu kültür ile böyle şeyler yapmak mümkün değildir.
Patrik höt diyor, bizimkiler selam duruyor. Müslümanlar feryad u figan edip ağlıyor, inliyor, bizimkilerin kılı kıpırdamıyor.
Sultanahmet parkından geçerken ondört onbeş yaşlarında bir çocuğa ayakkabılarımı boyattırdım. Ağrılı imiş, İstanbul’a yalnız gelmiş. Kumkapı taraflarında onbir kişi bir bekâr odasında kalıyorlarmış. Onun hissesine ayda dört-beş milyon lira kira düşüyormuş. “Eve para gönderiyor musun?” diye sordum. “Tabiî, dedi, ayda yüz milyon lira gönderiyorum.” Ayrıca kendisine de burada geçineceği kadar bir meblağ kalıyormuş. Çocuğun azmine, tahammülüne, çalışkanlığına, fedakârlığına hayran kaldım. İlkokul üçe kadar okuyabilmiş.
Bakınız bir kısım vatandaşlar, hattâ çocuklar bile nasıl çalışıyor, çırpınıyor, ne büyük bir azim ve sabırla ekmek parası kazanıyor. Bir de madalyonun öteki tarafı var. Tembel, şımarık, hoppa, züppe, terbiyesiz bir gençlik de yetişiyor. Sorumsuz, idealsiz, ahlâk ve karakter terbiyesinden mahrum birtakım piçler ve haramzâdeler har vurup harman savuruyor.
Ülkenin çilekeş, namuslu, vicdanlı halkı bin bir sıkıntı ve zorluk içinde ekmek parası kazanmak için çırpınadursun; yiyici, götürücü, talancı, dolandırıcı, yalancı, mutlu ve putlu azınlık mensubu hergeleler ve çocukları iyi giyiniyor, iyi yiyor, lüks meskenlerde, lüks otomobillerde, lüks döşeme ve dekorasyon içinde günlerini gün ediyorlar.
Kötü eğitim, kötü ideoloji, kötü terbiye, kötü medya hali vakti yerinde olan gençliği berbat etmiştir. Bozukluk sadece dinsiz, seküler sınıflara mahsus değildir. Dindar kesime mensup öyle çocuklar ve gençler biliyorum ki, son derece şımarık ve sorumsuz olarak yetiştirilmiştir. Çok pahalı, son moda bir çift ayakkabı almış, pantolonu en gözde markayı taşıyormuş, gömleği çok pahalıymış, Amerikan malıymış… Bir Müslüman genç bunlarla öğünebilir mi? Böyle şımarık gençlerin ana babalarına yazıklar olsun, teessüf ederim!
Benim çocukluğumda ucuz olsun diye nice şehirliler bile köylü marka sigara içerlerdi. Şimdi köylerde bile lüks ve pahalı yabancı sigaralar içiliyor. İstanbul civarında nice köy var ki, halkı doğru dürüst çalışmaz. Herkesin aklı fikri otomobil, cep telefonu, sigortalı bir işçilik, genç yaşta emeklilik, az çalışmak, çok kazanmak… Bu kafa ile bir millet ve ülke kalkınabilir mi?
İslâm’ın bir ahlâk sistemi vardır. Haydi lâikler ve dinsizler bu ahlâkın emir ve yasaklarına uymuyorlar, peki Müslüman geçinenlere, nutuk atmaya gelince mangalda kül bırakmayan İslâmcılara ne oluyor? Lüks, şatafat, konfor ibtilâsı, gösteriş, gurur, kibir, şımarıklık… Böyle Müslümanlık, böyle İslâmcılık olur mu?
Abdest alıp namaz kılmakla, biraz ibadet etmekle, “Ben Müslümanım” demekle iş bitmiyor. Efendi, fazla konuşma. Sen sus, sana bakan sende İslâm’ı görsün. O zaman Müslümanım demeye hak kazanırsın. 05 Ocak 2000