Patrik ve Müslümanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 12 Ocak 2019
Cumartesi
İstanbul Fener’deki Rum Ortodoks patriği Bartolos Bartolomeos’a çatıp duruyorlar. Doğrusu yapılan tenkitler, hücumlar ucuz şeylerdir. Bu zat ne istiyormuş, ne yapıyormuş?..
1. Açıkça söylemiyormuş ama Ayasofya’nın tekrar kilise yapılmasını istiyormuş…
Ne isteyecek yani… Ayasofya’nın tekrar cami yapılmasını isteyecek hali yok Rum patriği olarak. Elbette kilise yapılmasını isteyecektir.
2. Farz edelim, İstanbul’un tekrar Konstantinopolis olmasını istiyor… Onun açısından bu normal bir istek değil midir? Biz Müslümanlar İspanya’nın tekrar Endülüs olmasını istemez miyiz? Gırnata’daki, katedrale çevrilmiş caminin tekrar Müslümanlara verilmesini, minaresinden ezan okunmasını, içinde namaz kılınmasını istemez miyiz?
3. Patrik Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nun tekrar açılmasını istiyormuş. Bu da onun açısından normal değil midir?
4. Patrik
(evrensel) unvanını kullanıyormuş… Bartolomeos cenapları bir patrik olarak, bir Hıristiyan olarak, bir Rum olarak kendi vazifesini yapmaktadır. Onu pek kolay ve ucuz şekilde tenkit eden biz Müslümanlar ve Türkler, İslâmî konularda ve davalarda, vazifelerimizi onun kadar yapmakta mıyız? Başta Rumlar olmak üzere Hıristiyanlar Ayasofya hakkında harıl harıl ilmî çalışmalar, yayınlar yapıyorlar. Biz onlara karşılık ne gibi ilmî, ciddî tedkikler yapmaktayız. Elli yıldan beri “Ayasofya açılsın, tekrar cami yapılsın…” şarkıları söyleyen Müslümanlar henüz bu ulu mabet hakkında bir tek ciddî kitap çıkartmışlardır.
Ayasofya lâfla, ucuz popülist feryatlarla açılmaz. Müslümanların ağırlığı olacak ki, açtırabilsinler. Medeniyet ağırlığı, kültür ağırlığı, sanat ağırlığı… Ciddiyet ağırlığı… Vasıf ağırlığı… Kelle sayısı çokluğunun önemi yoktur. Keyfiyet yoksa, seçimleri yüzde doksanla kazansanız yine iktidar olamazsınız, yine istediğinizi yapamazsınız.
Bugünkü siyasî iktidar başörtüsünü serbest bırakmak istemez mi? İster ama bu konuda gık diyemiyor. Ayasofya’yı tekrar cami haline getirmek istemez mi? İster ama bu konuda konuşmaya bile korkmaktadır. “Ayasofya tekrar cami yapılsın mı?” konusunda bir halkoylaması yapılsa halkımızın büyük çoğunluğu “Evet” diyecektir ama böyle bir referandum yapılamaz, yaptırtmazlar.
Patrik cenapları vazifesini çok zor şartlar içinde yerine getirmektedir. Bendeniz 1940’da İstanbul’a yedi yaşında okumaya geldiğimde 750 bin nüfuslu şehirde 100 binden fazla Rum vatandaşımız yaşıyordu.. Şimdi nüfus 15 milyon oldu, Rumların sayısı 1500’e düştü.
Ortodoks Ortodoksluğunu, Gregoryen Ermeni Ermeniliğini, Mason Masonluğunu, Bahaî Bahaîliğini, Yahova Şahidi Yahovacılığını, Siyonist Siyonistliğini yapacaktır. Birtakım ucuzcu Müslümanlar yaygaraları, kolay tenkitleri bıraksınlar da Müslümanlıklarını adam gibi yapsınlar. Saman alevi gibi çabucak yanıp sönen feryatlı nümayişlerle Müslümanlık vazifesi yapılmış olmaz.
Türkiye’de Müslümanların dinî dernek kurmaları yasaktır ama kültürel ve ilmî dernekler kurabilirler. Meselâ bir “Ayasofya Araştırmaları Derneği” kurulur ve Türkçe-İngilizce çok seviyeli, çok yüksek, çok değerli araştırmalar yapılıp yayınlanır. Bunu yapabiliyor muyuz?
İstanbul’un Zeyrek semtinde Bizans’tan kalma Pantokrator kilisesi var, biz bunu fetihten sonra cami haline getirmişiz. Oraya gidiniz ve içine bakınız, bir Müslüman olarak yerin dibine geçersiniz. Diyanet İşleri Başkanlığımız var, Vakıflar Genel Müdürlüğümüz var, onbinlerce Karun kadar Müslüman zenginimiz var, doların milyarlarıyla oynayan cemaatlerimiz ve din-başlarımız var, lakin o tarihî caminin içi mezbelelik, viranelik, perişanlık halindedir.
Haçlılar, Rumlar bu camiyi tekrar kilise yapmak istiyorlar. Bina onlara verilse bir-iki sene içinde mimarlığın, restorasyon sanat ve tekniğinin en üst seviyesinde tâmir ederler, içini pırıl pırıl yaparlar ve çanlarını çalmaya başlarlar. Müslümanların Zeyrek Camiini en güzel, en sanatlı, en üstün şekilde restore edecek paraları yok mudur? Vardır, bin kere vardır ama yeterli kültürleri, vicdanları, sanatları yoktur. Diyelim ki, İslâm dünyasından bu camiyi restore etmek için beş on milyon dolar geldi. Namuslu, şerefli, haysiyetli Müslümanları tenzih ederek söylüyorum, birtakım rezil ve aç köpekler bu restorasyon paralarını “rant etmek” için harekete geçeceklerdir.
Benim elimde imkân olsa, Zeyrek Camiinin içini (dışını Amerika’daki İllinois üniversitesi restore ettiriyor, içine bir çivi vurulmuyor) dünyaya parmak ısırtacak derece güzel ve üstün bir şekilde restore ettiririm. Rumlara verilse ne kadar yapacaklar? Ben onlardan daha iyisini, daha güzelini, daha üstününü yapmaya çalışırım. Gidin Zeyrek semtine, Bizans ve Osmanlı devrinde şehrin en gözde mahallesi olan bu bölgeyi nasıl virane ve çöplük haline getirmişiz, görün. Sanki Zeyrek’e bir atom bombası düşmüş ve ondan sonra hiçbir tamirat yapılmaksızın o halde bırakılmış…
Birtakım ucuz İslâmcılara soruyorum: Efendiler cart curtu bırakın da İslâm için, Türkiye için ne yaptığınızı söyleyin, eserlerinizi, çalışmalarınızı gösterin. Patrik Ortodoksluk için çok çalışıyormuş… Bundan tabiî ne olabilir. Herhalde Budizm veya İslâm için çalışacak değil!
Biz Müslümanlar şu memlekette on milyonlarca nüfusa sahibiz. Yüz milyarlarca dolarlık imkanlara sahibiz. Çalışmak için yeteri kadar hürriyet ve fırsat da var. Vazifelerimizi hakkıyla yapıyor muyuz?
Gazete ve dergi çıkartmak serbest. Ülkenin en büyük ve en tesirli gazete ve dergilerini biz mi yayınlıyoruz? Birtakım İslâmcılar otomobilin en iyisine (en lüksüne), meskenin en iyisine (en lüksüne), yazlığın en iyisine (en lüksüne) sahipler. Akıllarınca en iyi şekilde yiyip içiyorlar, giyinip kuşanıyorlar, gezip tozuyorlar. Peki bu adamlar İslâmî vazifeleri en iyi şekilde yapıyorlar mı? Yapmıyorlar, yapmıyorlar, yapmıyorlar… Maalesef yüce İslâm davası birtakım ucuz, kolaycı, iş eri değil lâf eri sahte İslâmcıların kurbanı olmuştur.
Merhum Üstad Necip Fazıl ne demişti: Biz kırk yıl ellerimizi ağzımızın iki tarafına koyarak küfür buzdağını üfleyerek erittik ve sonra bir de baktık ki, korkunç bir çamur deryası içinde kalmışız…
“Müslümana her şeyin en iyisi layıktır” diyen şu adamlara ve karılara bakınız. Hizmetin en iyisini, en güzelini yapamadılar ama doğrusu meskenlerin, köşklerin, limuzin otomobillerin, yazlıkların, elbiselerin, mobilyaların en pahalısına ve lüksüne sahip oldular. Ne korkunç, ne dehşetli bir başarıdır bu… Cehennemî bir başarı… Şeytanî bir başarı…
Bundan otuz kırk yıl önce kerametleri kendilerinden menkul birtakım sahte mücahidler şimdi müteahhit oldular, malı götürüyorlar. Sahtekârlar hizmet değil, hezimet üretiyor. Öyle adamlar var ki, kendi şahsî ve siyasî nüfuz ve menfaatleri için, cami yaptırtmaktan vaz geçtim, Ayasofya’yı Hıristiyanlara verip kilise yaptırabilecek tıynettedir. 13 Kasım 2005