Çarşamba

 

Türkiye paylaşılamayan bir ülke. Dünyanın tam ortasında, âdeta cihan kubbesinin kilit taşı. Osmanlı imparatorluğunun paylaşılması, parçalanması konusunda düzinelerce plan yapılmıştı. Cumhuriyet’in kurulmasıyla bu paylaşma emelleri bitmedi.

ABD şu anda dünyanın tek süper gücü. Bu devlet 1923’te Lozan Andlaşmasını tasdik etmedi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, ülkemizin Sovyet uydusu olmaması için bize hayli para ve silah yardımı yapmış olan Amerika Ortadoğu’yu, Kafkasları, Balkanları kontrol etmek için Türkiye’ye muhtaç. Irak’a saldırdığı takdirde, bizim İncirlik havaalanımızı kullanacaktır. Türkiye’nin kendi kontrolundan çıkması Amerika için büyük bir felâket olur, yıkım olur.

Türkiye’de Amerika’nın baskısı ve tesiri o kadar fazla, o kadar güçlü ki, Yenilikçi İslâm hareketi bile Amerika’yla, Amerikan Yahudi lobileriyle temas kuruyor, onlardan yeşil ışık almaya çalışıyor.

Amerika IMF vasıtasıyla Türkiye’yi sıkı bir kontrol altına almıştır. Barış zamanında Amerika’nın en güçlü silahı gıda maddeleridir. Türkiye’nin buğdayının, pirincinin, sıvı yağının, başka hayatî ve zarurî besin maddelerinin büyük kısmı gemilerle Amerika’dan geliyor.

Türkiye konusunda Amerika’nın en büyük rakibi, Avrupa Birliği’nin başını çeken Almanya’dır. Şu anda ülkemizde Amerika ile Almanya’nın gizli bir savaşı cereyan ediyor.

Amerika’nın Ortadoğu’da kayıtsız şartsız desteklediği İsrail’in de Türkiye üzerinde büyük emelleri bulunmaktadır. Bizdeki İsrail lobisinin ne kadar güçlü olduğu son tank ihalesiyle bir kere daha anlaşıldı. Bir katrilyon liralık bir “iş” ihale yapılmadan bir İsrail devlet firmasına verildi.

Son beş yıl içinde İsrail’le bir sürü anlaşma ve işbirliği metni imzalandı. İsrail küçük bir coğrafyaya sahip olduğu ve hava sahası yetersiz bulunduğu için Yahudi devletinin savaş uçaklarının Türkiye’de talim yapmalarına izin verildi.

Amerikalıların ve İsrail’in Türkiye’deki en tabiî müttefikleri Sabataycılardır. Sabataycılar ülkemizi bir Tekelistan haline getirmiştir. Onlar çiftçilik, çobanlık, işçilik, küçük esnaflık, küçük memurluk gibi işlerle uğraşmazlar. Yukarıda oynarlar, büyük oynarlar. Aralarında çatlaklıklar, anlaşmazlıklar, tarihten gelen dargınlıklar olmakla beraber ana gayede bir ve beraberdirler. Türkiye’yi kontrol etmek, Türkiye’yi hakimiyetleri altında tutmak.

Sabataycıları açıklamak, Sabataycıları tenkit etmek kolay bir iş değildir. Böyle şeylerden hoşlanmazlar. Elli yıldan beri yoğun bir şekilde ceza hukukçusu yetiştirmektedirler. Hatırlıyorum, 50’li yıllarda Türk Ceza Kanunu’nun 163’üncü maddesi Müslümanların tepesinde giyotin gibi dururken, bu maddeden ağır cezaya verilmiş vatandaşlar, Sabataycı ceza profesörlerinin bilirkişi raporlarıyla ağır cezalara çarptırılırdı.

Türkiye bir çeşitlilikler ülkesidir. Homojen, monolitik bir yapıya sahip değildir. Farklılıklar, alt kimlikler vardır. Birtakım olumsuzlukları tenkit etmek suç değildir.

Ülkemizde, resmî ideolojinin gölgesine sığınmış, nüfusun yüzde birini bile teşkil etmeyen güçlü bir lobi bulunmaktadır. Hayır, Atatürkçüleri kast etmiyorum. Bizdeki resmî ideoloji şu anda zaten Atatürkçülük veya Kemalizm değildir. Atatürk ve Kemalizm kelime ve kavramlarını kullanıyorlar. İşte bu lobi de Türkiye üzerinde bir hakimiyet ve saltanat kurma gayreti içindedir.

Son yirmi yıldan beri ülkemizdeki organize kokuşma ve talan çetelerinin gücü gün geçtikçe artıyor. Ondokuzuncu yüzyılda Batı Anadolu’da Atçalı Kel Mehmet adında bir eşkıya zuhur etmiiş, bir bölgede hakimiyet kurmuş, kendisini “Hademe-i devlet, Atçalı Kel Mehmet” diye tanıtmıştır. Şimdi bir değil, sürülerle Kel Mehmet bulunmaktadır. Hepsi de hademe-i devlettir. Eski eşkıya; zenginlerden, derebeylerinden alır, soyduğu meblağın bir kısmını fakir fukaraya dağıtırmış. Şimdikiler devleti, milleti, fakir fukarayı, ülkeyi soyup soğana çeviriyor.

Amerikalı ve Avrupalı Hıristiyan misyonerleri de Türkiye üzerinde hak iddia ediyor. Türkler ve Müslümanlar bu ülkeye gelmeden önce burası bir Hıristiyan diyarıydı; yakın zamanlara kadar milyonlarca Rum ve Ermeni yaşıyordu, bu toprakları tekrar Hıristiyan toprağı yapacağız diyorlar. Protestan misyonerleri para gücüyle otuz bin kadar vatandaşımızı kendi dinlerine çekmişlerdir. Parayla din değiştirenden ne hayır gelir.

Megali ideacı Rumlar ve Elenler ülkemiz üzerindeki emellerinden vaz geçmemişlerdir. İyonya (Ege bölgesi), Pontus (Doğu Karadeniz), İç Anadolu (Eski Karaman Rumlarının yaşadığı yerler) gibi topraklarımızda gözleri vardır.

Milliyetçilik bir kavim için her zaman uğur getirmez. Rumlar ve Ermeniler Birinci Dünya Savaşı’nda can u gönülden Türkleri, Türkiye’yi, Osmanlı’yı desteklemiş olsalardı bugün ülkemizde milyonlarca Hıristiyan yaşayacaktı. Milliyetçilik onların felâketine, yok olmasına sebep olmuştur. Yanlış ata oynadılar, kumarda kaybettiler.

19’uncu asırda ve yirminci asrın ilk çeyreğinde Türkiye’nin parçalanması ve paylaşılması savaşlar yoluyla oluyordu. Çağımızda ise sinsî yollarla, yeraltı metodlarıyla çalışıyorlar. Kaleyi içten feth etmeye çalışıyorlar.

1. Müslüman Türkler dinlerinden uzaklaştırılacak, kendi kültür, kimlik ve kişiliklerine yabancılaştırılacak.

2. Türkler yazılı-edebî lisanlarını yitirecekler. Eğitimleri ve üniversiteleri yozlaştırılacak. Halk yığınlarının, bilhassa genç nesillerin ahlâk ve karakterleri sarsılacak. Para tek değer haline gelecek. Yığınlar seks ve şehvet manyağı yapılacak. Vasıflı insan yetiştirilmeyecek.

3. Temel haklar ve hürriyetler ihlâl edilecek. Gerçek demokrasi, hukukun üstünlüğü prensibi çiğnenecek.

4. Kokuşma, yabancı emperyalizmin ve onların içteki yardakçılarının en büyük aleti ve silahıdır.

5. Türkiye halkı birbirine düşman kutuplara ve kamplara ayrılmalıdır. Türkler Kürtler, Sünnîler Alevîler, Sağcılar Solcular, DincilerLâikler… Onlar birbirleriyle çekişip tepişirken talancılar ve soyguncular hırsızlıklarına devam ederler. 04 Nisan 2002