Pek Muhterem Nizami Şakir Beyefendiye
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 31 Aralık 2018
Çarşamba
Selam ve ihtiramatımı arzdan sonra…
Bendenizi, ülkenin geleceği hakkında çok karamsar gördüğünüzü, halbuki halka biraz ümit aşılamak gerektiğini beyan ediyor ve istikbalimiz hakkında şahsen son derece iyimser ve ümitli olduğunuzu yazıyorsunuz.
Bir ülkenin, bir devletin, bir halkın durumu ve geleceği hakkında şu ilim dalları ve bilgi kaynakları insana ışık tutar:
Sosyoloji… Antropoloji… Tarih felsefesi… Hikmet/Bilgelik… Derin tefekkür… Felsefe… Dinî bakış… Eski ve yeni filozofların, bilgelerin, sosyologların çürümüş ve batmaya mahkûm toplumlarla; zinde, sağlıklı, istikbali parlak toplumlar hakkında kitapları bulunmaktadır.
Bu konularda bir marksistin bakış açısı başkadır, bir liberalistin başka. Bendeniz şahsen, bir Müslüman olarak İslâmî bakış açısından seyrediyorum memleketimin, halkımın, devletimin halini ve durumu pek parlak görmüyorum. Bir memleketin geleceği parlak mı, karanlık mı, bu konuda bir hüküm verirken mutlaka gerekçelerini de beyan etmek icab eder.
Kur’an-ı Kerim’de bu konuda ayetler vardır. Bir toplum azarsa, Peygamber(ler)in öğütlerini dinlemezse, Yaratan’a asilik yaparsa, yeryüzünde fitne ve fesat çıkartırsa, onun üzerine ilahî azap gelir ve berbat u perişan olur.
Türkiye halkı Müslümandır. Müslüman demek, ezelde Elest Bezminde Allah ile yapmış olduğu ahd ve misakı dünya hayatında hatırlayan kimse demektir. Şayet bir Müslüman bu ahd ve misaka aykırı işleri müteammiden, Allah’tan korkmadan, kullardan utanmadan yaparsa yoldan çıkmış ve cezaya müstahak olmuş olur. Müslümanın Peygamber aleyhisselama biatı vardır. Bu biata aykırı iş yapar, yoldan çıkarsa yine azaba çarpılır.
Allah Müslümanlara birtakım sınırlar bildirmiştir. İyi, itaatli, akıllı, firasetli Müslümanlar bu sınırları çiğnemezler. Eğer çiğnerlerse, bir müddet sonra zillete, esarete, hezimete uğrarlar.
Yüce Allah kullarına, güçlerini ve vüs’atlerini aşan yükler, mükellefiyetler, vazifeler yüklemez. Beş vakit namazı emr ettiyse, bu ibadet kulların vüs’ati dahilindedir. Kılmayan âsi olur.
Peygamber ümmetine cemaati emr etmiştir. “İki Müslüman bir yerde bulunsalar ve bir farz namazını ayrı ayrı münferiden kılsalar şeytan onları istila eder” buyurmuştur. Müslümanlar bu konuda Peygambere itaat mi ediyorlar, yoksa isyan mı? İslâm dini israfı, lüksü, aşırı tüketimi, ihtiyacından fazla harcamayı, gösterişi, kibri, gururu haram kılmıştır. Müslüman bir toplumda zenginler ve imkânlılar bu günahlara batmışlarsa orada genel bir isyan var demektir ve böyle yapanların geleceği parlak olmaz.
Yüce dinimiz bize
ve
taifesine benzemeyi yasak kılmıştır. Peygamberimiz “Bir kavme
(topluma) benzeyen ondan olur” diyerek bizi uyarmıştır. Biz bugün haysiyetli bir İslâm şahsiyetine mi sahibiz, yoksa teşebbüh bataklıklarında kendimize yabancı mı düşmüşüz?
Din-i mübin-i İslâm ribayı yasak kılmıştır. Bizim toplum olarak riba konusunda durumumuz nedir? Dinî kurallardan biri de “Hâliq’a mâsiyette mahluqa itaat yoktur” düsturudur. Biz bu konuda ne yapıyoruz?
Allahu Teala Yüce Kitabında “Allah’a, Peygambere ve sizden olan emir sahiplerine itaat ediniz” buyuruyor. Biz bu emre uyuyor muyuz? Emir sahibi olan gerçek ulemaya ve kamil mürşidlere itaat ediyor muyuz?
İslâm’ın temel farzlarından biri de emr-i mâruf ve nehy-i münkerdir. Türkiye İslâm toplumu bu farzı yerine getiriyor mu? Dînimizin bize kesin bir şekilde emir ve tavsiye ettiği birlik ve beraberliğe dikkat ediyor muyuz, yoksa bir sürü
ayrılmış vaziyette birbirimizle çekişip tepişiyor muyuz?
Allah Cuma günü bütün mü’minlerin işlerini güçlerini bırakmalarını ve Cuma namazına gelmelerini emrediyor. Biz toplum olarak bu emre uyuyor muyuz? Peygamber aleyhisselam nefisle yapılan savaşa büyük cihad demiştir. Biz bu cihadı yapıyor muyuz? İslâm dini gıybeti büyük günah saymış ve haram kılmıştır. Bizim bu konudaki notumuz nedir?
Peygamber aleyhisselam din nedir sorusuna üç kere öğüttür öğüttür öğüttür cevabını vermiştir. Biz halkımıza, gençliğimize, insanlığa en uygun şekil ve üslupta öğüt verebiliyor muyuz?
Daha fazla örnek vermeyeyim. Bugünkü İslâm toplumu son derece bozulmuştur. Günahlar, isyanlar, fısklar fücurlar, nifak ve şikaklar, fitne ve fesatlar almış yürümüştür. Bundan iki üç yüz sene önce İstanbul’da yaşamış bir Müslüman mezarından çıkıp da şu şehrin ahalisine baksa, bunlar galiba Müslümanlıktan çıkmışlar demez mi?
Peygamber-i zişan Efendimiz “Zamanındaki İmam-ı Kebir’e biat etmeden ölen kimse sanki cahiliyet ölümüyle ölmüş olur” buyurmaktadır. Bu ne büyük bir tehdittir. Bundan haberi olan kaç Müslüman var?
İnsanlar ve toplumlar elbette günahsız ve kusursuz olmaz. Lakin bu devirde günahlar ve isyanlar cehrî ve küstah bir şekilde yapılıyor. Eskiden dört duvar arasında olan ayıp şeyler şimdi halkın ortasında utanmadan arlanmadan irtikab ediliyor. Dindar geçinenler bunları kanıksamış. Şeair-i İslâmiye terk edilmiş… Vakit namazlarında camiler garip kalmış… İsmet hicapları yırtılmış, edepsizlik ve fuhuş normal sayılır olmuş.
Böyle bir toplumun durumu iyi midir, istikbali parlak mıdır? Cevabını siz lütfediniz. Yüce Allah’tan elbette ümit kesilmez ama ümitlerimize şu aşağıda sayacağım şeyleri katmamız gerekmez mi?
Birtakım ruhbanları erbab ve put haline getirmemek… Gıybeti ve diğer lisan afetlerini terk etmek… Kardeşlik hukukunu bozmamak… İlme, irfana, hikmete sarılmak… Her gün ilim, ahlâk ve güzellik bakımından ileriye gitmek… Bütün insanlara güzel bir örnek ve model teşkil etmek… Yeryüzünde Allah’ın şahitleri olmak… Durumumuzun düzelmesi ve geleceğimizin parlak olması için yukarıda saymış olduğum şeyleri yapalım. Allah’ın yardımını istiyorsak, kendimize yardım edelim. Aksi takdirde bugünkü fesatla sonumuz kötü olur. 10 Nisan 2008