Pembe Türkler ve Laiklik
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 29 Ocak 2019
Perşembe
Evet biliyorum, Fransa’nın birinci dünya savaşından sonra geri aldığı iki batı eyaletinde Katolik papazlarının, Protestan pastörlerinin, Yahudi hahamlarının maaşlarını devlet ödemektedir ama bu istisnaî bir durumdur.
Bizde bazı Pembe Türkler, işlerine gelince “Bakın Fransa da türbanı yasakladı…” diyorlar. Peki bu Pembeler şu gerçekleri görmüyorlar mı?
Bizim Pembe’ler bu gerçekleri niçin görmezlikten geliyor, niçin gözardı ediyor?
– Türkiye laikliği Fransa’dan almıştır.
– Fransa laikliği ile Türkiye laikliği arasında benzerlik ve paralellik yoktur, zıtlık vardır.
– Fransa’da, evrensel insan haklarının en temel maddesi olan inanç, fikir, din, inandığı gibi yaşamak hürriyeti bizdeki gibi kısıtlı değildir.
– Fransa’da herhangi bir dinin tarikatını, mistik kurumunu kurmak, mesela manastır açmak, buralarda kesiş veya rahibe yetiştirmek serbesttir. Müslümanlar da orada isterlerse tasavvufî zaviye ve tekke açabilir, açıkça, korkmadan zikrullah yapabilir, derviş yetiştirebilir.
– Fransa’da papaz, protestan pastörü, haham, imam yetiştirme okulları dinlere, kiliselere, cemaatlere aittir, devlet onlara baskı yapmaz.
– Fransa’da dinî vakıflar dinlere aittir. Devlet onları kontrol eder ama doğrudan doğruya idare etmez.
– Fransa din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyeti konusunda Evrensel İnsan Hakları’na, Tabiî Hukuk’a, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine samimiyetle bağlıdır. Bunlara uyar, bunları ihlal etmez. Resmî okullardaki türban yasağı elbette bir ihlâldir ama istisnaîdir. İleride bu yasak kalkacaktır.
– Fransa’da vatandaşlar dinî inançlarından, kanaatlerinden, laiklik anlayışlarından, dinî uygulamalarından dolayı ağır ceza mahkemelerinde, devlet güvenliği ile ilgili davalara bakan olağanüstü mahkemelerde muhakeme edilmezler, bunların bazısı ağır cezalar almaz, hapislere konulmaz, siyasî haklarından mahrum edilmez.
Bundan yüz sene kadar önce Fransa’da din ile devlet arasında bazı çatışmalar olmuştu ama bunlar artık tarihte kalmıştır. Fransa’da, bizde olduğu gibi müzmin, bitmez tükenmez, kasıtlı olarak sürdürülen bir
yoktur. Çünkü böyle bir çatışma insan haklarına, demokrasiye, adalete, bilgeliğe, hukuka, ülke menfaatlerine aykırıdır.
Fransa’da büyük ve güçlü bir Yahudi cemaati yaşamaktadır. Resmî rakamları 500 bindir. Gerçekte (orada hüviyet kartlarında din hanesi yoktur) bir milyonun üzerinde oldukları söyleniyor. Oradaki Yahudiler bizdeki Pembe Türkler kadar dominant din (Katoliklik) düşmanı değildir.
Fransa’da Müslümanlığın yayılması elbette sancılı olacaktır ama orada kendilerini devlet sanan, hattâ devletten de üstün gören birtakım klikler, hizipler, çeteler bu hareketi durdurmak için demokrasi, hukuk, insan hakları, adalet ve bilgelik ilkelerini ayaklar altına almamaktadır.
1. Orada laiklik yoktur, din ve devlet birliği vardır. Hükümdar hem devletin başıdır, hem de resmî Anglikan kilisesinin başı.
2. 1944’ten bu yana, Büyük Britanya’daki bütün lise ve kolejlerde sabah derslere başlanmadan önce bütün öğrenciler okulun kilisesinde toplanırlar ve sabah âyini ve duası yaparlar. Buna katılmak mecburîdir. İstemeyen veliler yazılı olarak müracaat ettikleri taktirde çocukları bundan muaf tutulur.
3. Orada hiç kimse çıkıp da İngiltere’de laiklik yoksa, demokrasi de yoktur demez. Herkes bilir ki, orada hem demokrasi vardır, hem de laiklik yoktur.
4. İngiltere’de en az beş milyon Müslüman yaşamaktadır. Bunlar din hususunda yüzde yüz, son derece hür ve serbesttir.
5. İngiltere’de yaşayan Müslüman bir aile, istedikleri taktirde yedi yaşındaki kızlarını başı örtülü olarak devlet okuluna gönderebilir ve bu kıyafete kimse itiraz etmez, bunu kimse tahkir etmez.
6. Diğer okullarda ve bütün üniversitelerde de başörtüsü serbesttir.
Evet, 11 Eylül’den sonra İngiltere’de de Müslümanlara karşı bazı olumsuz ve antidemokratik reaksiyonlar görülmüştür ama bir takım istisnaî engellemeler dışında din ve vicdan hürriyeti ihlal edilmemiştir.
Medeniyet, demokrasi, insanlık, adalet ne demektir? Vatandaşların, çoğunluğun kendi ülkesinde korkusuz, güvenlik içinde yaşaması değil midir?
“Evet Müslümansın ama dininin gereklerine göre yaşayamazsın!..” Ne yapayım ben böyle bir din ve vicdan hürriyetini.
Benim din, inanç, fikir, vicdan, inandığım gibi yaşamak hürriyetimi hangi ölçülere ve kıstaslara göre kısıtlıyorlar? Akla, mantığa, bilgeliğe, insanlığa göre mi?
Keşke öyle olsa…
Kendi kaprislerine, menfaatlerine, heva ve heveslerine, fantezilerine, özel ideolojilerine göre kısıtlıyorlar Müslüman çoğunluğun temel hürriyetlerini.
Onlar bir kere asla laik zihniyetli değildir. Onlar demokrat değildir. Onlar evrensel ve temel insan haklarını, hürriyetlerini, haysiyetlerini kabul etmiyorlar, bunlara saygı göstermiyorlar.
Bir zorlamadır, bir baskıdır, bir yaygaradır, bir korkutmadır gidiyor. Laiklik elden gidiyormuş… Hangi laikliktir bu? Sabatay Sevi’nin ruhu böyle istiyormuş… Bana ne Sabatay Sevi’den.
04 Haziran 2004