Bir tertip kokusu geliyor burnuma. Hükümetin ilk işi Eskişehir Hapishânesi’ni boşaltmak oldu. Ağır siyasî suçluların kaldığı, yeni yapılmış, dünya standartları seviyesinde bir yerdi orası. Daha koalisyon kurulmadan bazı SHP milletvekilleri Eskişehir’e koşarak içeridekilere müjdeyi vermişlerdi. Dayanın yoldaşlar, kısa zamanda sizi bu hapishâneden başka yere nakl edeceğiz, demişlerdi. Birinci kademede cezaevi değişikliği, ikinci kademede firar. Görünüş bunu gösteriyor. Böyle bir şey olduğu takdirde bundan sadece SHP’liler değil, DYP de sorumlu olacaktır. Bizzat başbakan da sorumlu olacaktır. Sen beş milyar liraya hapishane yaptırt, sonra mahkumlar beğenmedi diye boşalt. Bunların hepsini Toptaşı Tımarhânesi’ne koymalı!…

Gelelim insan hakları çalışmalarına. Solcu, militan, mâlum zihniyetten milletvekilleri Eskişehir Hapishânesi’ndeki yoldaşlarına koşarken Meclis’teki Müslüman milletvekilleri niçin Ankara Üniversitesindeki karacüppeli ilericilik fanatiklerinin hışmına uğrayan başörtülü Müslüman kızların yanında değildiler?

Görünen köy kılavuz istemez, perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Olacakları söylüyorum:

  • Mezhepçilik yapılacak ve birtakım kadrolara belli bir mezhebe ait elemanlar doldurulmağa çalışılacaktır.
  • Bir parti kadrosunda eski marksist militanlar, etnik bir gruba mensup ırkçılar, eski teröristler vardır. Bunlar boş durmazlar.
  • Getirilen hürriyet ve yasaksızlık havasından sadece muayyen kesimlerin yararlandırılması temayülünü görüyorum. Bu haklardan Müslümanların faydalanmaması için her tertibe başvuracaklar, gerekirse düzmece yeni bir 31 Mart Vak’ası çıkartacaklardır. Mesela bir ajana çekiç verip bir heykeli kırdırtacaklar veya bir yere iki dinamit lokumu fırlattırıp, sonra da “gericiler yaptı, Şeriatçilik hortluyor” diye hep bir ağızdan ulumaya başlayacaklardır.

İnsan hakları sadece solcular, teröristler, bölücüler için değildir. Üniversiteye sokulmayan Müslüman kız da insandır. Başını örttüğü için barodan atılan Müslüman hanım avukat da insandır. Evet Müsiümanlar da insandır, onların da temel hakları vardır.

Hükümet yeni kuruldu, acele edilmesin diyeceklere şu cevabı veririz: Eskişehir Cezaevi’ni boşaltmakta nasıl acele ettinizse, başörtülü öğrencilerin mağduriyetini, Müslüman hanım avukatların mazlumiyetini de o kadar acele önlemekle mükellefsiniz.

Öyle laiklik, gericilik, çağdaşlık öcü ve tabularıyla kimi kandıracağınızı zannediyorsunuz?

Biz Müslümanlar eşitlik istiyoruz. Eşit muamele, eşit ilgi, eşit davranış. Müstaceliyet (ivedilik) konusunda da eşitlik talep ediyoruz.

Hele önce solcuların, militanların, yoldaşların yardımına koşalım, sonra sizi de dinleriz gibi umursamazlıklara tahammülümüz yoktur.

KADIN BAŞBAKAN

Şu anda Türkiye’de laik bir rejim hakimdir. Buna göre başa Müslüman da geçebilir, münkir de. Anayasamız Müslüman-gâvur ayırımı yapmaz. Müslümanla masonu, ateisti, Sabaisti, İsevî’yi, Musevî’yi aynı kefeye koyar.

Zamanımızda birçok ülkede kadın başbakanlar görüldü. İngiltere’de Margaret Thatcher, Filipinler’de Madam Aquino ve Norveç’teki Madam gibi… Hindistan’ın İndra Gandhi’si, İsrail’in Golda Meir’i, Seylan’ın Bandaranaika’sı hatırlardadır.

İmdi, bizdeki rejim madem ki laiktir ve din, cinsiyet ayrımı yapmaz, bakarsınız yirmi beş yıl sonra Türkiye’nin başına kadın bir başbakan geçebilir. Kadın başbakan deyince, genellikle hatıra başı açık, cerbezeli, güçlü, cazgır bir dişi politikacı geliyor. Ben bir değişiklik olsun diye, bambaşka bir ihtimale dikkatleri çekmek istiyorum Yine çok güçlü bir kişiliğe sahip, yine cerbezeli, tuttuğunu koparır, liderlik vasfına mâlik ama böşürtülü, Müslüman bir kadın lider, niçin olmasın? Anayasamız din ve cinsiyet ayırımı yapmıyor ki…

Laik Türkiye’ye Müslüman kadın başbakan… Ne enteresan bir çeşni değişikliği olur bu.

Peki, bizden böyle kadınlar yetişebilir mi? Niçin yetişmesin? Yeter ki, biz kızlarımızdan istidadı ve liyakati olanları bu yolda yetiştirelim.

Bu yol, bir kere çok kuvvetli bir tahsilden geçer. Uluslararası çağdaş kültür seviyesinde süper bir lise tahsili. Sonra sosyal ilimlerde bir iki üniversite. Bilahare yüksek lisanslar, doktoralar. Sorbonlar, Oxford’lar, Harvard’lar. En az beş yabancı dil. İngilizce ve Türkçe eserler ve daha neler neler.

Millî Mücadele’nin Halide Edib’i o günün Türkiye’sine başbakan yapılsaydı, erkeklerden daha az mı başarılı olurdu?

Müteveffa Behice Boran’ı düşünelim. Âsiyab-ı devleti döndüren nice erkeklere taş çıkartacak bir yeteneğe ve güce sahip değil miydi o dişi?

İslâm tarihinde çok güçlü ve etkili kadın şahsiyetler yetişmiştir. Bu gelenek, bugünkü laik düzende de devam etmelidir. Tabiî hukuk, evrensel insan hak ve hürriyetleri, hürriyet ve adalet prensipleri ışığında Türkiye’ye Müslüman bir kadın başbakan tâyin edilebilir. Buna laiklik fanatiği bir avuç yaygaracı ateistten başka kimse itiraz etmez. Onların zırlaması da neticeyi değiştirmez.

Bu pekâlâ mümkündür.

AÇIK MEKTUP

Profesör Şalgamyan cenaplarına: Laiklik cumhuriyet rejiminin vazgeçilmez unsurudur buyuruyorsunuz. Şu sorularımı cevaplandırabilir misiniz? 1923’te cumhuriyet ilan edildiği zaman Anayasa’da “devletin dini, din-i İslâm’dır” maddesi yer almaktaydı. Bu madde 1928’e kadar kalmış, o tarihte kaldırılmıştır. Anayasa’ya laiklik lafı 1937’de konmuştur. Demek ki, 1928’e kadar, cumhuriyetimiz hukuken bir İslâm cumhuriyetiymiş, 1937’ye kadar da, Anayasada laiklik lafzı yer almıyormuş. Yani sizin kafanıza göre o zaman cumhuriyet yok muymuş?

01.12.1991