Pazartesi

 

Amerikalı araştırıcı Michael H.Hart “The 100 A Ranking Of The Most İnfluential Persons In History” adlı büyük bir kitap yazmış (Büyük boy, 556 sayfa); insanlık tarihi boyunca gelip geçmiş en tesirli yüz şahsiyeti incelemiş. Birinci olarak da Peygamberimizi (s.a.v) koymuş.

Resûlullah’ın (salat ve selam olsun O’na) kadrini, kıymetini, gerçekleştirdiği büyük inkılâbı, insanlık alemine kazandırdıklarını, insaflı gayr-i müslim düşünürler bile kabul ediyorlar. Bizde iki çeşit insan var ki, Peygamberin büyüklüğünü, önemini anlayamıyorlar:

1. İnkârcılar.

2. Cahil ve idraksiz Müslümanlar.

Son yıllarda bir adet ve moda çıktı, “Kutlu Doğum Haftası”… Müslümanlar için bütün yıl Peygamberi hatırlama, O’nu anlamaya çalışma, O’nu örnek ve model olarak alma zamanıdır. Bunu bir haftaya, on beş güne, bir aya tahsis etmek yanlış olur.

Peygamber biz inananlar için kimdir?

Kur’ân O’nun için “Peygamberde sizin için güzel bir örnek ve model vardır” buyuruyor. Demek ki, öncelikle hayatımız boyunca O’nu kendimize örnek olarak alacağız.

Bazı yüzeyde kalmış sofular Peygamber sünneti denilince, şekle ait bir iki davranışı anlarlar ve ele alırlar. Mesela dişlerini misvakla temizlemek gibi. Misvak elbette sünnetlerden bir sünnettir. Lâkin Sünnet denilince Peygamberin şahsiyetinin, zihniyetinin, yaşayışının, düşünce tarzının, metodlarının, ahlâkının bütünü düşünülmelidir. Misvaka gelinceye kadar, O’nun ne kadar hayatî, önemli, zarurî sünnetleri bulunmaktadır.

Namaz hem farzdır, hem de sünnet. Beş vaktin farzlarını cemaatle kılmak vâcibe yakın, çok kuvvetli bir sünnet-i müekkededir. Cemaate katılıp katılmamak Müslümanların keyfine, isteğine, arzusuna bırakılmış değildir. Şer’î özürleri yoksa katılmaları gerekir. Peygamber ne buyurmuş:

“Bir namaz vaktinde cemaati namaza hazırladıktan sonra, yerime mihraba bir vekil geçirip; yanıma birkaç genç alıp, biraz yakacak temin edip cemaate gelmeyenlerin gidip evlerini yakasım geliyor.” Bir rivayette “… içlerinde kadınlar ve çocuklar olmasaydı yakardım.” geçmektedir. Bakın Peygamber cemaate bu kadar önem veriyor, şer’î mazereti olmadığı halde katılmayanları böylesine şiddetli bir şekilde uyarıyor, kınıyor.

Şimdi zamane sofularına soruyorum:

– Cemaatle aranız nasıldır?

Kur’ân insanlara bu dünya hayatının geçici olduğunu, dünya zenginliklerinin, malın mülkün, çoluk çocuğun aldatıcı ve oyalayıcı fânilikler olduğunu haber veriyor. Peygamber bu hususta bize örnek olmuş, zâhidâne bir hayat sürmüştür. Zühd ne demektir? Dünyaya sırt çevirmek, ona aldanmamak demektir. Nice zamane sofusu var ki, dünyayı, malı mülkü, parayı (farkında değil ama) put haline getirmiştir. Hani, “Onlar dini imanı paradır…” denilen hayırsız, uğursuz insanlardan olmuştur. Hiçbir şeye yanmam, böylelerinin Peygamberin sünnetine uyduklarından bahsetmelerine yanarım.

Resulullah dünya hakkında ne buyurmuş:

“Bir yolcu sıcakta yol alırken bir ağaç görüyor, onun gölgesinde biraz soluk alıyor ve sonra orayı terk edip yoluna devam ediyor. İşte bu dünya, benim için o ağaç gölgesi gibidir.”

Bundan dünyanın imar edilmemesi, dünya işlerinin yüzüstü bırakılması mânâsı çıkmaz. Dünya inananlar için bir sınav yeridir, mahsulü ahirette toplanacak bir tarladır. Dünya gaye değildir, ebedî kalınacak mekân değildir.

İslâm medeniyeti rahmanî bir medeniyettir. Allah’tan ve dinden kopmuş, sekülerleşmiş medeniyet ise şeytanîdir. Peygamberi örnek ve model olarak kabul eden, O’nun izinden giden, yolunu takip eden mümin, rahmanî medeniyeti ve onun ölçülerini benimser.

Biz bu coğrafyada bin yıldan beri varız. Hattâ İstanbul’u fethedeli sadece 551 yıl olmuştur. Geriye dönüp tarihimize bakalım: Allah’a olan ahd ü misakımıza, Peygamberle yapmış olduğumuz biata ne kadar bağlı ve sadık kalmışsak, o derece yükselmiş, izzet bulmuş, muzaffer olmuşuzdur. Ahd, misak ve biatten uzaklaştığımız zamanlarda da zillete, hezimete, esarete, mağlubiyete duçar olmuşuzdur.

Peygamberi sevmek, O’nun ismi anılınca elini göğsüne koyup salavat getirmekle bitmez. O’nu bütünüyle örnek olarak kabul edeceksin, O’nun gibi yaşamaya çalışacaksın. Bizler, tabii ki yüzde yüz O’nun gibi olamayız, lakin bütün gücümüzle, bütün gayretimizle cehd sarf ederek O’na uymaya çalışmalıyız.

  1. Peygamber güler yüzlüydü. Kalp kırmazdı, sabırlıydı, affediciydi, kin beslemez, intikam almazdı. Biz de öyle olmalıyız. Öyle Müslümanlar var ki, meşreb ihtilafları yüzünden iman kardeşine düşmanlık ediyor, onun kuyusunu kazıyor.
  2. Peygamber tevâzu (alçak gönüllülük) içinde yaşardı. Giyimde, kuşamda, meskende, yeme içmede, binitte asla lükse, israfa kaçmamıştır. Biz bu konularda O’nun gibi miyiz, yoksa O’nun yaptıklarının tam tersini mi yapıyoruz?
  3. Peygamber başta beş vakit namaz olmak üzere ibadete çok önem veriyordu. Bu konuda biz ne yapıyoruz? Ezanlar okunuyor, aldırmıyoruz, yan gelip yatıyoruz.
  4. Peygamber emîn, güvenilir bir kimseydi. Asla yalan söylemez, sözünden dönmezdi. Borcuna sadıktı. Şu zamane adamlarına bakınız: Çek yazar, karşılıksız çıkar; vadeli senet verir, gününde ödemez; ticarete, hile, yalan karıştırır. Sonra da dindar geçinir. Böyle dindar olur mu?
  5. Peygamber hayvanlara, böceklere, bitkilere şefkatle muamele ederdi. Biz ne yapıyoruz?
  6. Peygamber “İman yetmiş küsur şubedir, birincisi kelime-i tevhidi söylemek, sonuncusu yoldan gelip geçene eziyet verecek, engel olacak bir şeyi kaldırmak” buyurmuştur. Biz çevre konusunda, O’nun bu hassasiyetine, bu sünnetine uyuyor muyuz? Sofu bey ve ailesi pikniğe gidiyor, ağaçların altında bütün gün akşama kadar yiyor, içiyor, eğleniyor. Akşam giderken orasını çöplük gibi bırakıyor. Şişeler, naylon torbalar, kavun karpuz kabukları, çeşitli ambalajlar… Sofu bey sünnete uyan dindar biri sanıyor kendisini. Yok canım!
  7. Peygamber komşu haklarına riayet ederdi. Biz komşularımızı koruyup gözetiyor muyuz?
  8. Peygamber asla gıybet etmezdi; insanların gizli hallerini araştırmazdı. Biz öyle miyiz?
  9. Peygamber parayı ve lüksü sevmezdi. Hazret-i Aişe validemiz O’nun ömrü boyunca buğday ekmeği ile eti birlikte doyasıya yemediğini söylüyor (Tirmizi’nin Şemailinde yazılıdır). Zamanın sofu geçinenleri böyle midir?

    Evet, biz Peygambere hakkıyla uymuş olsaydık, O’nun sünnetini hayatımıza tatbik etmiş olsaydık bugünkü durumda olmazdık. 04 Mayıs 2004