Pis Çorbadaki Müslümanlar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Cuma
Bazı Müslümanlar korkunç ve cehennemi bir çorbanın içinde çırpınıp duruyor. Neler yok bunda…
Hem Müslüman, hem Amerikancı…
Hem Müslüman, hem Siyonistlerle kolkola, kucak kucağa.
Hem Müslüman, hem de tam gaz haram kazanç elde ediyor ve yiyor.
Hem Müslüman, hem de bol bol yalan söyleyip halkı kandırıyor.
Hem Müslüman, hem de emanetleri ehil ve layık olmayanlara peşkeş çekiyor.
Hem Müslüman, hem de verdiği sözleri tutmuyor, yerine getirmiyor.
Hem Müslüman, hem de lüks, israf, gösteriş, aşırı tüketim, gurur, kibir sergiliyor.
Hem Müslüman, hem de Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata, İslâm ahlâkına aykırı ne kadar kötü, çirkin, münker şey varsa açıkça, küstahça, meydan okurcasına bunları irtikâb ediyor (yapıyor, işliyor).
Bu yukarıda saydığım kötü işleri yapanları da bir yığın sözde dinibütün Müslüman alkışlıyor, destekliyor, teşvik ediyor. “Kur’ân’da âyet var “Ey mü’minler!.. Allah’tan korkun ve kötülerlerle beraber olmayın…” diye uyarıyor. Bizimkiler bu âyeti hiç dinlemiyor, bildiklerini okuyor. Bir kısım Müslümanların içinde yüzdükleri, çırpınıp debelendikleri çorba kokmuş, pis kokular çıkartan berbat bir sıvıdır. Riba çorbası, fısk ve fücur çorbası, haram çorba… Bunun içinde bütün büyük günahlar var. Her türlü şeytanî baharat ve tat mevcut… Bunun içinde çırpınanlara yapmayın, etmeyin, kendinizi bu ortamdan kurtarın diyorsunuz. Sizi dinlemiyorlar. Lisan-ı halleriyle şöyle bağırıyorlar:
Biz Müslümanız ama dinimizin kesin şekilde yasaklamış olduğu günahları işleyip ülkeyi fesada verenleri de destekleriz. Yahu bu din-i mübîn haram kazancı, haram yemeyi, haram şekilde zengin olmayı yasaklamıyor mu?.. Yasaklıyor ama biz bunları istiyoruz. Şeytandan alınmış kapı gibi fetvamız da vardır, “Bozuk düzenlerde bozuk işler yapılır… Bozuk düzenlerde haram da yenir, b.. da yenir…” Biz yeriz…
Bozuk çorbadaki bozuklardan birine sesleniyoruz: Sen niçin çırpınıyorsun? Cevap veriyor: Bağlı olduğum Hazret öyle emr etti de ondan…
Vay canına!.. Hazret emr etmiş. Hazret böyle yaparsa, bendeleri neler yapmaz ki…
Kur’ân doğruyu göstermiş, uyun demiş… Yanlışı ve eğriyi de göstermiş, sakının demiş.
Peygamber (aleyhisselam) Kur’ân’ı şerh ve tefsir etmiş, Sünneti ile doğru yolu göstermiş. Peygamberin vekili olan büyük alimler ve kamil mürşidler doğruyu ve yanlışı hep anlatmışlar.
İslâm’ın bir hükmü bile kayb olmamış, gizlenmemiş, tahrife uğramamış.
Tek cümle ile “Hak da belli, bâtıl da belli…”
Şeytana ve nefslerine uyarak bâtılı, fıskı, fücuru, nifakı, günahı, zulmü destekleyenlerin hiçbir mazeretleri yoktur,
“Biz kötülükleri biliyoruz ama yine de kötüleri destekleyeceğiz…” diyenlerin geçerli ve meşru mazeretleri olabilir mi?..
Resûl-i Kibriya Fahr-i Kâinat aleyhi ekmelüttahiyyat Efendimiz ne buyurmuşlar:
“Siz ne halde iseniz öyle idare olunursunuz…”
İçlerinde doğru, güzel, iyi bilgiler ve kültür bulunan kitaplar çıkartılacak, halk bunları alacak, bir kısmı okuyacak ve bu şekilde iyi insanlar, sağlam Müslümanlar yetişecek… Bu boş bir hayaldir…
Birtakım mektepler ve kurslar açılacak, bir kısım çocuklar ve gençler buralarda şöyle böyle yetiştirilecek ve güçlü, vasıflı, üstün İslâmî kadrolar kurulacak. Bu da çok boş hayaldir. Kitapların, mektep ve kursların hiç faydası olmaz demiyorum. Bunlarla vasıflı, güçlü, üstün adamlar yetiştirilip o adamlarla yine vasıflı, güçlü, üstün kadrolar kurulamaz diyorum. Güçlü, vasıflı, üstün Müslümanlar nasıl yetiştirilir? Güçlü, vasıflı, üstün bir eğitim sistemiyle ve yine bu üç sıfata sahip okullarla.
Böyle bir eğitim ve okullar yine güçlü, vasıflı, üstün eğitimcilerle, üstadlarla, rehberlerle yürür. İslâm rehberlik yoluyla öğrenilir.
İslâm naklî bir sistemdir. Allah Peygambere vahy etmiş, Peygamber vahyi insanlara tebliğ etmiş, onlara lisanen ve uygulama olarak Hak Din’i öğretmiş; Peygamberden sonra bu güne kadar ulema ve mürşidler bu yolda devam etmişlerdir.
Zahir ilimleri yani tefsir, hadîs, kelâm, fıkıh medreselerde; batın ilimleri yani ahlâk, nefs terbiyesi, olgunlaşma, fazilet sahibi olma daha ziyade tasavvuf dergahlarında öğretilmiştir. Zamanımızda bunların ikisi de kapalı ve yasaktır.
Şu hale bakın… Dinî kitapçılık adeta bir endüstri haline gelmiş. Ehil olan da olmayan da din kitabı yazıyor. Her kafadan ayrı bir ses çıkıyor. İslâmî yayıncılıkta kontrol yok, sansür yok. Yaz yazabildiğin, bas basabildiğin kadar. Bugün piyasada 30 binden fazla kitap çeşidi olduğu söyleniyor. İslâmî bir kontrol ve tedkik sistemi olsa bunların 20 bininin basılmasına izin verilmezdi.
Piyasadaki Kur’an meallerinin yüzde kaçı ehil müfessirler tarafından hazırlanmıştır? Meallerin hepsi de ehliyetli kalemlerin eseri olsa, meal okuyarak İslâm öğrenilebilir mi?.. Roman okur, hatıra kitabı veya seyahatname okur gibi Kutsal Kitab’ın tercümesini okuyacak ve kültürlü Müslüman olacak. İyi Müslüman, alim Müslüman olmak o kadar kolay ve ucuz mu?
Osmanlı devleti zamanında önüne gelen rastgele din kitabı yazamaz ve yayınlayamazdı. Sultan Abdülhamid’den sonra açıkgöz Ermeni kitapçılar Kur’an meali basmaya başladılar.
Bin yılı aşan bir zamandan beri Türkçe Kur’an tercümesi olagelmiştir. Lakin dini tahrif etmek, dindarların kafalarını karıştırmak isteyenler “Yobaz Hocalar aradan çıksınlar ve her Müslüman Allah’ın buyruğunu doğrudan doğruya öğrensin…” felsefesiyle harekete geçerek ortaya bir sürü yanlış ve bozuk meal, tercüme ve tefsir çıkmasına yol açtılar. Söz ayağa düştü…
Bir yandan İslâm’ı yıkmak için çalıştılar, bir yandan Kur’an tercümeleri yaptırdılar. Zavallı Müslümanlar bunların niyetlerini anlayamadılar, tuzaklarına düştüler. Evet İslâm mektepte ve hocadan öğrenilir. İlmihal bile hocayla öğrenilir.
Din tahsili görmemiş cahiller (isterse doktor, mühendis, avukat olsunlar) ancak bir müfessirin nezaretinde tefsir okuyabilir.
Bundan 50 küsur yıl önce son devrin büyük hocalarından Celal Ökten merhum Beyazıt Soğanağa Camii’nde İhya okuturdu. Yakın zamana kadar Mesnevihanlar vardı, büyük camilerde Mesnevi dersleri verirlerdi.
İhyau Ulûmi’d-dîn kitabının birkaç çeşit baskısını birkaç yayınevi yıllardan beri basıp şimdiye kadar yüz binlerce nüsha sattı. Hattâ kaçak/korsan baskıları bile yapıldı. Toplumda bir değişiklik mi oldu? İhyayı hakkıyla okuyan ve içindeki bilgileri öğrenen bir Müslüman olgunlaşır, vasıflı ve güçlü bir dindar olur. İhya okuduktan sonra gıybet etmek mümkün müdür?
“Bende İhya var. Yaldızlı ciltli…” İhya’yı alıp da okumayan, okuyunca manasını anlamayan, öğrendiklerini hayata tatbik etmeyen kişi, matbaadan kitapçı dükkanına sırtındaki semerle İhya ciltleri taşıyan hamaldan farksızdır.
Faydalı, değerli, kalıcı din kitaplarını satın almakla iş bitmiyor.
Onları bir hocadan okuyacaksın.
İçlerindeki bilgileri öğreneceksin. Bu bilgileri özet olarak hafızana nakş edeceksin, ezberleyeceksin.
Ve en önemlisi bunları hayatına uygulayacaksın. 21 Temmuz 2007