Pazar

 

İçişleri Bakanı ne demişti? “Medyaya aksedenler, pisliğin binde biri bile değildir” demişti. Evet korkunç, dehşet verici bir pislik tufanı içindeyiz. Bundan kurtulmak, ülkeyi temizlemek mümkün müdür? Sebepleri kurutmadan, sadece neticelerin üzerine giderek mümkün değildir.

Pislikler sebep değil, neticedir. Sebepleri madde madde sayayım:

1. Yanlış bir ideoloji bunca kötülüğe sebep olmuştur. Vaktiyle “Bu memleketin iktisadiyatı, ticareti, umranı namuslu adamlarla düzelmez. Helâl haram endişesi taşıyan kimseler zengin olamaz…” gibisinden lâflar edilmişti. Ticaret, iktisat, finans dolaylı şekilde değil, doğrudan doğruya ahlâkla ilgili beşerî faaliyet sahalarıdır. Ahlâkî değerlere sırt çeviren bir toplum dejenere olmaya, batmaya mahkûmdur. Ahlâkın temel kaynağı olan dine savaş ilân edilirse sonuç böyle olur. Hiçbir yanlış ideoloji dinin yerini tutamaz.

2. Peygamber, “Âhir zamanda öyle bir kavim gelecektir ki, onların dini imanı para olacaktır” buyurmuştur. Para zamanımızda tek değer haline gelmiş, putlaştırılmıştır. Bu sapık zihniyet, bu çarpık felsefe, bu yamuk kafa yapısı devam ettikçe fenalıkların, pisliklerin, çöküşün önüne geçilemez. Para iyi bir hizmetkâr, kötü bir efendidir. Ahlâka, fazilete, hikmete tâbi olmayan maddî zenginlik ancak felâket, sefahat, rezalet ve pislik getirir.

3. Yanlış bir ideolojiye robotlar, zombiler, beyinsiz bağlılar yetiştirmek için çalışan bir eğitim sistemi ülkeyi batırır, milleti sürü haline getirir, devletin temellerini sarsar. Sadece kuru bilgi vermekle eğitim olmaz. Eğitimin, bilgi verme vazifesi dışında, faziletli ve vasıflı vatandaşlar yetiştirmek, ahlâk ve karakter terbiyesi vermek vazifesi de vardır. Bir eğitim sistemi, toplumsal kimliğin ana unsurunu teşkil eden inançlara, değerlere, ilkelere ters düşüyorsa; o sistem çürütür, sarsar, dağıtır, çökertir.

4. Hiçbir transandantal ve geleneksel temele dayanmayan pozitif kanunlar ile bir ülkenin âsâyişi, dirliği düzeni, güvenliği sağlanamaz.

5. İnsanların kan gruplarını, parmak izlerini, bio-jenetik kodlarını değiştirmek mümkün olmadığı gibi; milletlerin kimliklerini, tarihten ve geleneklerden gelen sosyal ve kültürel yapılarını değiştirmek de mümkün değildir. Değiştirmeye kalkarsanız, ortaya bir sürü pislik ve ucube çıkacaktır.

6. İnsanı insan yapan faktörlerin birincisi yazılı ve edebî lisandır. Lisanını yitiren bir millet, millet olmaktan çıkar, sürüleşir.

7. Millî kimliklerinden, millî kişiliklerinden, millî kültürlerinden kopmuş, yabancılaşmış gençleri dünyanın en iyi üniversitelerinde okutsanız bile onlardan ülkelerine, milletlerine, devletlerine bir hayır gelmez. Amerika’nın ve Avrupa’nın en parlak üniversitelerinde okuyup, sonra ülkeye dönüp önemli makamlara geçen birtakım prenslere bakınız. Bin türlü pislik ve teseyyüp içindeler.

8. Hiçbir millet, ülke, devlet kendi tarihine, kendi atalarına, kendi millî mefâhirine söğüp sayarak yükselmez, yücelmez; aksine geriler, sürünür, batar.

9. Üniversiteler bir ülkenin, bir devletin beyni durumundadır. Bir memlekette üniversiteler ilmin, irfanın, hikmetin, millî kimliğin, evrensel ve temel gerçeklerin ve değerlerin emrinde ve hizmetinde değil de, bâtıl ideolojilerin, militan ve fanatik ateizmin, egemen azınlıkların emir ve hizmetinde ise o memleket pislikten, fenalıktan kurtulamaz.

10. Bir ülkede bütün önemli köşebaşları, o ülkeyi ve halkını sevmeyen iki kimlikli, zâhiren Türk ve Müslüman görünen, gerçekte ise Yahudiliğin bir koluna mensup bulunan gizli, güçlü, esrarlı bir egemen azınlığın militanlarının kontrolunda ise, o ülkede sabah olmaz, o ülke felâh ve selâmet bulmaz.

On tane saydım, daha nice sebepler sayabilirim, lâkin bunlar aklı ve vicdanı olanlara yeter de artar.

Tarihî bir ârıza ülkemizde canavar sürüleri yetiştirmiştir. Bu canavarlar yüzünden dünyada itirbarımız kalmamıştır. Avrupa’da kaç ülke Türkleri vizesiz olarak kabul ediyor? Sadece üç dört ülke. Bırakınız Avrupa ülkelerini, bağımsızlıklarına kavuşan Türkistan ülkeleri bile Türklere kolay kolay vize vermiyor. Özbekistan konsolosluklarına vize için müracaat edin, bakalım alabilecek misiniz? Kesinlikle alamazsınız. Çünkü, birtakım pislik herifler, canavarlar yüzünden ülkemizin, milletimizin, devletimizin itibarı kalmamıştır.

Bu millet topla, tüfekle, silâhla, orduyla çökertilemezdi. Düşmanlarımız bunu çok iyi bildiklerinden bizi içimizden yıktılar. Birinci Dünya Savaşı’nda beş altı cephede dört yıl boyunca düşmanla başarıyla savaşan bu milletin çocukları, Samsun’dan Hopa’ya kadar olan doğu Karadeniz sahilinde birkaç bin fahişe Nataşa’ya yenik düştü.

Dinsiz, imansız, namussuz, şerefsiz pislik adamlar ülkemizi dünyanın en büyük uyuşturucu ticaret ve trafiği merkezi haline getirdiler.

Güney Kore, Taiwan, Singapur gibi ülkeler harikalar meydana getirirken biz battıkça battık.

Yakın zamanlara kadar buğday ihraç eden Türkiye şimdi ekmeklik buğdayını dışarıdan satın alıyor. Namussuz bir zihniyet hayvancılığımızı öldürdü, dışarıdan bol miktarda domuz eti ve yağı ithal ediliyor. Pirinç ve fasulye bile dolar karşılığı başka ülkelerden alınıyor. Komşumuz İran’dan meyve ve sebze getirtiyoruz. Denizlerdeki balıkları bile kuruttuk.

Kötü idare, partizanlık, ehliyetsizlik yüzünden ülke nüfusunun dörtte biri İstanbul’a ve civarına yığıldı.

Güney Kore kendi yüzde yüz millî-yerli otomobil sanayiini kurdu ve en ileri ülkelere milyonlarca otomobil sattı da biz niçin hâlâ yabancıların geri teknikli, çirkin, modası geçmiş otomobillerini üretip durmakla meşgulüz?

Evet hain, gafil, sapık, uğursuz bir zihniyet bu ülkeyi, bu halkı, bu devleti bugünkü hale getirmiştir. Batasıca menfaatleri ve ihtirasları uğrunda birtakım namussuzlar halkı Türk Kürt, Sünnî Alevî, ilerici gerici, dinci lâik, sağcı solcu diye birbirlerine düşman kamplara ve kutuplara ayırmışlardır.

Bu ülkede hukukun üstünlüğü prensibi geçerli olsaydı şu anda nice kodaman, kocaman, anlı şanlı, ünlü, ensesi kalın herifin kelepçeli olarak hapse tıkılması gerekirdi.

Namussuzlar ve uğursuzlar, kendilerine alternatif ve rakip olmasın diye islâmî hareketi de dejenere etmeye çalıştılar. Casusları, ajanları, adamları vasıtasıyla bin türlü habaset ve hıyanet sergilettiler. İslâm dinine, ahlâka, fazilete, ülkeye ve millete ihlâsla, istikametle hizmet edenleri tenzih ediyorum ama dini imanı para olan, nefs-i emmarelerine put gibi tapan, kendi şahsî ihtirasları ve emelleri için her haltı yiyen samimiyetsiz, karaktersiz, münafık heriflere ve zümrelere de lânet okuyorum.

Kötülüğün sebeplerini ortadan kaldırmadan, sadece neticelerini yok etmeye çalışarak bu pisliğin izalesi, ülkenin temizlenmesi mümkün değildir. 06 Kasım 2000