Perşembe

 

Bir gazetede bir süt firmasıyla ilgili sürmanşeti okuyunca, “Bu işte mutlaka bir bit yeniği var” demiştim. Firma, uğradığı iftiranın kötü tesirlerinden kurtulmak için bütün gazetelere tam sayfa ilanlar vermek zorunda kaldı. Üç gün sonra meselenin mahiyeti anlaşıldı. Birileri şantaj ve komplo ile menfaat temin etmek istemişlerdi.

Böyle bir rezalet medenî, ileri, hukukun hâkim olduğu bir ülkede cereyan etmiş olsaydı, şantajcıları, komplocuları dünyaya geldiklerine pişman ederlerdi. Bakalım bizde ne olacak?

Türkiye’de bütün temel müesseseler kirlenmiştir de, medya çok ama çok kirlenmiştir. Ülkenin bir numaralı gücü haline gelmiş olan bu medya devlete, millete, memlekete büyük zararlar vermektedir.

Firmaların, holdinglerin açığı mı yok? Bunları tesbit ediyorlar ve sonra sahiplerinden yüklü kurtuluş paraları, susma ücretleri alıyorlar.

Konuyla ilgisi yok ama, hatırıma geldiği için yazayım. Dostlarımdan bir zat bir vergi dairesinde memurdu. Mükelleflerin vergi borçlarını bilgisayara kaydediyordu. Vergileri silmek veya azaltmak konusunda o kadar çok rüşvet teklifi aldı, o kadar tehdide uğradı ki, nihayet, “Lânet olsun!” diyerek istifa etmek zorunda kaldı.

Diğer müzmin bir yolsuzluğu da yazayım: 50’li yıllardan beri bir tereke rezaleti sürer gider. Mirasçısı olmayan kişilerin malları, ölümlerinden sonra uyduruk belgelerle bir mafya tarafından gasbedilir. İstanbul’dan kaçan Rumlar’ın nicesinin emlaki bu yolla eşkiya eline gemiştir.

Her taraf pislik içinde. İşçilerin haklarını korumakla vazifeli bir herifin trilyonlarca liralık servet yaptığı, lordlar gibi yaşadığı görülüyor. Bu adam bu serveti nasıl elde etmiştir?

Müşterisine, “Hâkim müdhiş rüşvet yiyor, ona şu kadar para vererek lehimizde karar çıkarttıracağım” diyerek büyük paralar alıp cebine atan bir hukukçuyu anlatmışlardı. Zavallı hâkim pisi pisine rüşvetçi oluyor, haberi bile yok.

Tıp, ilaç, tedavi sahasında da bir sürü kepazelik ve soygun var. Hastanın şikayeti ne olursa olsun, hemen bir sürü pahalı tahlil yaptırılıyor, yüz milyonlar devşiriliyor. Geçenlerde bir tanıdığımın yakını üç gün hastahanede kaldı, 600 milyon lira fatura ödediler. Ne çirkin, ne iğrenç dolaplar dönüyor. Dürüst doktorları, namuslu hastahaneleri elbette tenzih ederim. Ben kötülerini lanetliyorum.

Bazı okullardaki zoraki para toplama işleri mâlum. Önüne kimse geçemez.

Hapishanelerin halini gördük. Bizzat Adalet Bakanı, “Kontrol edemiyoruz” diyor. Teröristler içeride tâlim yapıyor, örgüt bayrakları asıyormuş.

Ülkede 40-50 milyar dolar kara para var, şimdi bu kara paraların babalarının borusu ötüyor. Bunların menfaatlerine dokunursanız hemen temizlenirsiniz.

Uğur Mumcu cinayetinin fâilleri bulunamaz. Öldürülmeden önce Uğur Mumcu, kokusu bilâhare Susurluk kazasıyla meydana çıkan pisliklerle ilgili bir yazı serisi hazırlamaktaydı. Adamı hemen havaya uçurdular, sonra en kısa zamanda bilgisayarındaki bilgileri aldılar. Mumcu uyuşturucu, PKK terörü, silâh ticareti ile ilgili bir yazı hazırlamaktaydı. General Eşref Bitlis’in uçağının havada infilâk ettirilmiş olduğunu da unutmayalım.

Bütün bu kötülükleri önlemek için, Türkiye’ye temiz hava getirmek için; devleti, milleti ve ülkeyi kurtarmak için büyük değişiklikler yapmak gerekiyor. Lâkin statükocular buna asla izin vermezler. Çünkü yiyorlar, hortumluyorlar, bir elleri yağda bir elleri balda yaşıyorlar.

Menfaatlerini tehlikede görünce hemen sertleşirler ve “Biz devleti yıktırmayız, biz lâikliği zedeletmeyiz, biz Atatürkçülüğe toz kundurmayız” demeye başlarlar. Bre nâbekârlar, mevcut bozuk ve bitmiş sistemin başka, devletin başka şey olduğunu bilmiyor musunuz? Birkaç anarşistten başka devleti kim yıkmak ister? Devlet hepimize lazımdır. Lâkin düzen ve sistem bitmiştir, miadını doldurmuştur, mutlaka değişmesi gerekir.

Duyuramıyoruz

Zaman zaman Amerikalı, İngiliz, Fransız turistlerle görüşüyorum ve Türkiye’de olup bitenler hakkında hiçbir bilgileri bulunmadığını anlıyorum. Meselâ son görüştüğüm üç Amerikalı hanımın Merve Kavakçı olayından, üniversitelerimizdeki başörtüsü zulmünden haberleri yoktu. Halbuki, bu hanımların üçü de psikologtu, yüksek kültür sahibiydi. Müslüman kesimin başındaki şahıslar ve kurumlar, ülkemizdeki insan hakları ihlâllerini dünyaya duyuramıyor.

Yabancıların, Müslümanların mâruz kaldığı haksızlıkları Türkçe yayınlardan öğrenmelerini beklemek aptallık ve geri zekâlılık olur. Biz İslâm’a hizmet edeceğiz diye dindar halktan her yıl milyarlarca dolar yardım parası toplayan kodamanlarımızın bu paraların bir kısmı ile doğru dürüst İngilizce, Fransızca, Almanca broşürler, kitaplar çıkartarak medenî dünyadan yardım istemeleri gerekir. Lâkin, şimdiye kadar böyle bir tek broşür ve kitap çıkartılmamıştır. Lafa geldi mi mangalda kül bırakmayan pabucu büyüklerimiz niçin bu önemli hizmeti yapmıyorlar? Yapmıyorlar mı, yapamıyorlar mı?

Müslüman kesimde işler, hizmetler, vazifeler çok kötü görülüyor. Kültür seviyemiz çok düşüktür. Köylü, kırsal kesim, gecekondu, varoş kafasıyla, marjinal zihniyetle elbette mükemmel İngilizce broşür çıkartılamaz. 08 Ekim 1999