Cuma

Yakalanan minibüste 500 kilo patlayıcı varmış… Bu patlayıcılar İsveç’ten MKE (Makine Kimya Endüstrisi) kurumu için getiriliyormuş…

Dört sene öncesine gidelim. 27 Ekim 2003 tarihinde Radikal gazetesinde Neşe Düzel’in gazeteci Avni Özgürel ile yaptığı bir röportaj yayınlanmıştı. Başlığı:

“APO: BU ÇATIŞMAYI BİTİRENİ BİTİRİRLER…”

Özgürel, Abdullah Öcalan’ın MİT ajanı olduğunu iddia ediyor… Bu röportajın tamamını okumanızı tavsiye ederim. İnternetten kolayca çıkartabilirsiniz. Adı geçen röportajdan bir soruyu ve cevabını aşağıya alıyorum:

Eğer devlet PKK’nın kuruluşunun her aşamasından haberdar idiyse, niye devlet bu örgütü kontrol edemedi ve bütün bu süreçte 40 bin insanımız öldü?

Bence kontrol etmek istemediler.

Çünkü Güneydoğu bir sektör olmuştu.

Eğer PKK hareketi,

sana sınırsız örtülü ödenek kullanma ve para dağıtma imkânını veriyorsa…

Bazı insanlara da, dehşet estirme gücünü sağlıyorsa… Ki

bazı Jitem mensupları ne asker, ne de polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdanâbit adamlardı.

Bu timlerin içinde

, ‘Yolda bizi sollayıp geçen arabaları durdurup içindekileri öldürdük’ diyen adamlar bile vardı.

Bir de tabii Güneydoğu’da uyuşturucu işi de çok ciddî bir gelir kapısı haline geldiyse… Sonuçta bütün bu kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler var demektir. Güneydoğu’daki bu tablo, Türkiye’de birçok yapıyı besledi. PKK’dan ele geçirilen silâhlar tekrar PKK’ya satılıyordu. Hatta son dönemde

PKK, Makina Kimya’nın mermilerini kullanıyordu.

Bu kanalları kestiğin anda, peş peşe çok şey devriliyor tabiî.

Yukarıdaki paragrafın bazı cümlelerini şiir yazar gibi bağımsız satırlar haline getirelim:

  • Kontrol etmek istemediler.
  • Çünkü Güneydoğu bir sektör olmuştu.
  • Eğer PKK hareketi sana

    sınırsız örtülü ödenek

    kullanma ve para dağıtma imkânını veriyorsa…

  • Bazı insanlara da

    dehşet estirme gücünü

    sağlıyorsa…

  • Ki

    bazı Jitem mensupları

    ne asker, ne polisti. Bazıları Yeşil gibi hüdayinâbit adamlardı. Bu timlerin içinde,

    “Yolda bizi sollayıp geçen arabaları durdurup içindekileri öldürdük” diyen adamlar bile vardı.

  • Bir de tabiî Güneydoğu’da

    uyuşturucu işi de çok ciddî bir gelir kapısı

    haline geldiyse…

  • Sonuçta bütün bu

    kirli paranın ayakta tuttuğu bazı dengeler

    vardır demektir.

  • Güneydoğudaki bu tablo, Türkiye’deki birçok yapıyı besledi.
  • PKK’dan ele geçirilen silahlar tekrar PKK’ya satılıyordu.
  • Hattâ son dönemde

    PKK, Makine Kimya’nın mermilerini kullanıyordu…

    Halkımız, aydınlarımızın çoğu 1984’ten bu yana devam eden PKK terörünün içyüzünü bilmiyor.

    Abdullah Öcalan’ın Kürtlük damarı kabarmış, avanesi ile dağlara çıkmış ve Kürtlerin hakları için çarpışmaya başlamış… Bu senaryoya inanmak için insanın geri zekalı olması gerekir.

    PKK terörü yüz milyarlarca dolarlık bir iş sektörüdür. Bu terörün gölgesinde dehşetli uyuşturucu ticareti yapılmaktadır. Silâh, mühimmat, cephane, patlayıcı kaçakçılığı yapılmaktadır. Bu savaşın tozu dumanı içinde milyarlarca dolar örtülü ödenek dağıtılmıştır. Bu sektörün faaliyetleri

    “birilerine”

    milyarlarca dolar kazandırmaktadır. Bu sektör var oldukça bu savaş bitmez. Bu kadar yağlı ballı bir işi kim bitirir? Türkiye’de gerçekler yazılmıyor değil. Yazılıyor ama halkın ve seçkin tabakanın büyük kısmı bunlara ulaşamıyor.

    Bu gerçekler

    öğrenilse, okunsa bile bir müddet sonra unutuluyor.

    Hafıza-i beşer nisyan ile malûldür… Zaten halk, medya tarafından sersemletilmiştir. Apo, Avni Özgürel’e ne demiş?

    “Avni bey, bu savaşı bitireni bitirirler…”

    demiş.

    Biz bu kafa ile bu savaşı bitiremeyiz. Bitmeyecek ama hiç olmazsa işin içyüzünü, dönen dolapları bilsek…

    Despotlar, Yasakçılar, Tabucular…

    Demagojinin böylesine pes!.. YÖK’çüler başörtüsü yasağı insan haklarına uygundur, AİHM’nin, yasağı haklı gösteren kararı vardır. Batı ülkelerinde de başörtüsü yasağı vardır gibi yalanları ve yanlışları gayet cesur ve meydan okuyucu bir tarzda beyan ediyorlar.

    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararı

    usûlle ilgili değil, şekille ilgili bir karardır.

    Bu karar Avrupa hukuk ve insan hakları normlarına uygun değildir.

    Bütün Avrupa ülkelerinin üniversitelerinde başörtüsü serbesttir. Aksini iddia eden yalancı ve sahtekârdır. Başörtüsü yasağı insan haklarına kesinlikle aykırıdır. Eşitlik ilkesine aykırıdır. AİHM’de Türkiye ile ilgili da’vâ görüşülmeden önce bir Türk Yahudisi günlerce yoğun propaganda ve kulis yapmıştı.

    İngiltere, Fransa, Almanya, İsviçre, Norveç gibi Avrupa ülkelerinin üniversitelerinde serbest olan başörtüsü Türkiye’de niçin yasak olacakmış? Başı açıklarla, başı kapalı olanlar arasında eşitlik ve adalet mutlaka sağlanmalıdır.

    Başörtüsü sadece İslâm’ın sembolü değildir. Hıristiyanlar içinde de başörtülü hanımlar bulunmaktadır. Müslüman bir ülkede, İslâm dininin kesin farzlarından biri olan tesettür ve başörtüsü yasaklanamaz. Böyle bir şey insan haklarına, demokrasiye, adalete, hukuka, vicdana aykırı olur.

    YÖK’çüler diktatör, despot, anti-demokratik bir zihniyete sahiptirler. Tabucu ve yasakçıdırlar. Üniversitelerde başörtüsü serbest bırakılırsa hiçbir olumsuz hadise olmaz. Merhum

    Turgut Özal

    zamanında serbest idi de bir şey mi olmuştu? Halen sokaklarda caddelerde başörtülü kızlar ve hanımlarla başları açıklar beraber geziyor, yürüyor. Halkımız olgundur, hoşgörülüdür.

    Dünyanın en fanatik, hoşgörüsüz, tahammülsüz zihniyeti çağdaşlara, YÖK’çülere aittir. Dayatmalarının hiçbir makul, hukukî, ciddî gerekçesi yoktur.

    Halkoylaması yapılsın… İstemezük!

    Her yerde serbest, bizde de serbest olsun… İstemezük!

    Yasak, insan haklarına aykırıdır… Olsun…

    Bu adamlar akla, mantığa, sağduyuya, hukuka, insan haklarına, vicdana sanki savaş açmıştır. 22 Eylül 2007