PKK’nın İçyüzü
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Salı
Aşağıda açıklayacağım konuda çok ciddî, delilli isbatlı; belgelere, şehâdetlere, sahih bilgilere dayanan bir kitap yazılmalı, bundan yüzbinlerce bastırılmalı; halka, gençlere, aydınlara sunulmalıdır.
Konu: PKK’nın içyüzü. PKK yoluyla yapılan büyük vurgunlar, iki cephedeki (biri PKK cephesi…) uyuşturucu ticareti, PKK’ya bunca silah, cephane, malzeme nasıl sevkedildi, PKK ticaretiyle kimler zengin oldu?..
1984’ten beri PKK ile yatıyor, PKK ile kalkıyoruz. PKK hayatın bir parçası olmuştur. Gazeteler, televizyonlar ondan bahsedip duruyor. Lakin PKK’nın içyüzünü, arkasında dönen dolapları, onun iplerini oynatan asıl güçleri, PKK’ya taraftarlık yoluyla yapılan kara ticareti, PKK’ya karşı olan bazılarının yine bu yolla vurdukları vurgunlar; vatan, millet, devlet tehlikededir diyerek birtakım gayr-i meşru işlerin yapılışı gibi konuları bilen kaç kişi vardır bu ülkede?
Onbeş yıldır PKK’ya bunca silah, cephane, malzeme taşındı. Bu onbeş yıl içinde bunları taşıyan bir tek motorlu vasıta, katır ve sair nakil aracı yakalanıp, içindekilere el konuldu mu?
Abdullah Öcalan uzun yıllar Şam’da üç odalı bir dairede oturmuştur. PKK gibi dallı budaklı büyük bir teşkilatın işleri bu daireden idare edilebilir miydi? Öcalan bir kukla idiyse arkasındaki güçler hangileridir?
PKK’nın ipleri dışarıdan oynatılmaktadır. Onun arkasında birtakım dış güçler vardır. Peki bizim Dışişleri Bakanlığı’mız onbeş senedir bu konuda ne yapmaktadır? Ne gibi teşebbüslerde bulunmaktadır? Bu bakanlığımızın en üst seviyedeki yirmi beş büyük bürokratı Sabataycıdır. Bu aydın, iki kimlikli, okumuş bürokratlarımız, yarı Yahudi olduklarına göre İsrailli meslekdaşlarıyla işbirliği yaparak bu konuda Türkiye’ye ne gibi hizmetlerde bulunmuşlardır?
Öcalan’ı, İsrail gizli teşkilatının yakalayıp, önce kendi ülkelerine getirip, oradan bize postaladıkları söyleniyor. Bu işin aslı nedir?
Apo’nun mahkemesi için hazırlıklar yapılırken bu gibi konuların aydınlanmasında büyük yarar olacaktır.
PKK, Abdullah Öcalan, terör denilip duruluyor. Fakat işlerin içyüzünü, mahiyetini bilen yok. Büyük medya bu konuda halkı niçin aydınlatmıyor?
Televizyon, gazeteler ve diğer medya organları hem bilgilendirmeye ve aydınlatmaya, hem de cahilleştirmeye ve şaşırtmaya yarar. Aktörlüklerde, despotik rejimlerde propagandaya büyük önem verilir. İnsanlara gerçekler söylenmez, ne öğrenmeleri gerekiyorsa onlar söylenir, öğretilir.
Bizde büyük medya halkı bilgilendirip aydınlatıyor mu? Bu suale net cevap vermek zordur.
Haberleri, olup bitenleri, önemli hadiseleri medyadan öğrenen insanın gerçeklerden, ülkenin ne durumda bulunduğundan haberi yoktur.
Bir kısım medya okuyucularını afyonluyor, uyuşturuyor, bunaltıyor , sersemletiyor.
Ülke nereye gidiyor? Devlet nasıl idare ediliyor? Enflasyon neden düşürülmüyor (düşürülemiyor demiyorum)? Dış ve iç borçların yekunu ne kadardır? Ülkenin doğusunda ve güneydoğusunda neler oluyor? Millî eğitimin, üniversitelerin durumu nedir? Sanayiimiz, ziraatimiz, hayvancılığımız, ormancılığımız nereye gidiyor?… Vatandaşların bunlar gibi bir çok önemli sorunun cevabını öğrenmesi gerekiyor ama medya çalakalem yazılmış bir iki köşe yazısı dışında bu konularda ciddî, dört başı mâmur, uzman kişiler tarafından hazırlanmış raporlar hazırlatıp yayınlamıyor.
Bizdeki büyük medya medya olmaktan çıkmış, sayıca küçük, tesirce büyük bir azınlığın propaganda aracı haline gelmiştir. Bu azınlık Türkiye nüfusunun binde birini teşkil ettiği halde memleket gelirinin yarıdan fazlasını devşirmektedir.
Büyük medya halkın dikkatini başka konulara çekmektedir. Onların laiklerle dinciler arasındaki kavga olarak gösterdikleri kavga aslında rant kavgasıdır. Ülkenin kaymağını biz yiyeceğiz diyemeyecekleri için, “Tehlike büyük. Gericilik aldı yürüdü. Laik cumhuriyet tehlikede” diye feryat etmektedir. Laiklik, çağdaşlık, ilericilik, medeniyet diye diye de malı götürmekte, balı kaymağı yemektedirler.
Bu memlekette gerçekleri yazan; ülkenin, halkın devletin yararına çalışan, okuyucularını afyonlamayan ve sersemletmeyen; kokuşmaya ve hortumlamaya karşı olan; kötülüklerle mücadele eden ve iyilikleri destekleyen, her kesimden namuslu aydınların sayfalarında ve ekranlarında fikir ve görüşlerini ifade edebilecekleri bir medya kurulmadıkça işler düzelmeyecektir.
Bu ülkede çoğunluğu teşkil eden ve buna rağmen ikinci sınıf vatandaş, sömürge yerlisi muamelesi gören Müslümanlar niçin büyük medya organları kuramıyor; günde bir milyon adet satan tesirli ve güçlü gazeteler, haftada çeyrek milyon satan büyük dergiler, çok güçlü ve çok ciddî televizyon kanalları kuramıyor? Müslümanları kurtarmak, selamete çıkartmak vaadiyle ortaya çıkan ve hayırlı hizmetler yapmak için kadınların bileziklerini, yüzüklerini, ziynet eşyasını toplayan; zekat, fitre ve kurban paralarını bile devşiren birtakım adamlar ve cemaatler niçin ülkeye temiz hava ve aydınlık getirecek gazeteler, dergiler, televizyonlar kuramamıştır? “Biz kurmak istiyoruz ama dinsizler bırakmıyor, onlardan çok şikayetçiyiz” gibi zırva ve aptalca şikayet ve bahaneler geçerli midir?
Bu seçimlerde birçok vatandaş oy kullanamayacak. Son nüfus sayımında hayli kimse yazılmadı. Kasıtlı mı oldu bu iş? Bir şey diyemem. Bu seçimlerde oy verecek her vatandaş bir sürü zarf dolduracağı için vakit geçecek, çok beklenecekmiş. Bazılarının seçmenleri bezdirip kaçırtmayı planladıklarına dair rivayetler var. İnşaallah böyle kötü bir şey olmaz. Çift yerde oy kullanmak ve başka hileler de yapılmayacağını ümit ediyorum. Oy verilecek mahalle, sabahın kör karanlığında gidip oy vermek mi daha uygun olur, onu düşünüyorum. Akşam sandıklar açılınca televizyonlardan seçim neticelerini takip etmeyeceğim. Hem televizyonum yok, hem de nasıl olsa bir müddet sonra neticeler belli olacak. Millet heyecanla seçim neticelerini takip ederken ben de kitap okuyacağım her halde. 14 Nisan 1999