Perşembe

 

23. [Sayın Özkök!] yazınızda TESEV’in bir araştırmasından ve başını örten kadınların sayısının artıp artmadığı ile ilgili tartışmalardan da bahsediyorsunuz. Bu tür çalışmalar daha önce de yapılmıştı. Hepsinin gösterdiği, bir başörtüsü-türban gerçeğinin bulunduğu, yani kadınların önemli bir bölümünün başörtüsünü bir şekilde kullandığıdır. Ancak ben bir liberalim; değer yargılarımı ve neyin hak olup neyin olmadığını çoğunluğun tercihlerine veya azınlığın gücüne bakarak değil evrensel (üniversalize edilebilir) ilkelere dayanarak belirlerim, o yüzden toplumun sadece % 1’i başörtüsü taksa ve % 99’u başörtüsüne karşı olsa da, insanların negatif özgürlüğünün bir parçası olarak başını örtme (veya örtmeme) hakkının ortadan kalkmayacağına inanmaktayım.

24. Gerek yazınızın bütünü ve gerekse spesifik sorunuz, başını örtenlerin siyasî veya İslâmî bir misyonu üstlendiğini iddia ediyor. Ama yargınızı, bir köşe yazarının bir fıkrasına ve söz konusu araştırmanın genel bulgularına dayandırıyorsunuz. Bildiğim kadarı ile sosyoloji ile haşir neşir olmuş bir insansınız, nasıl oluyor da başını örtenlerin hedeflerinin veya kendilerine biçtikleri bir misyonun olduğunu ve bu hedefin mahiyetini ve misyonun muhtevasını hiçbir bilimsel araştırmaya dayanmadan tespit edebiliyorsunuz?

25. Bu tür bir tespit ancak ve ancak, bilimsel metodlarla temsil kabiliyetini sahip bir örneklem üzerinde çalışarak yapılırsa doğru olur ve anlam ifade eder. Biliyorum ki, Türkiye’de böyle bir çalışma yapılmamıştır. Yapılan, türbandan nefret eden bazılarının kendi gözlem, yargı ve vehimlerini genelleştirmesi ve genel bir hakikatmiş gibi takdim etmesidir. Aynı hatanın Fransa’da Starsi Komisyonu tarafından da yapıldığına din özgürlüğü-lâiklik konusunda sayılı otoritelerden olan Jeremy Gunn (Liberte Yayınlarınca yayınlanmak üzere olan “Din özgürlüğü ve laicite” adlı kitabından işaret etmektedir).

26. Türban takanların bir kısmının (hatta tamamının) siyasî ve İslâmî bir misyon üstlendiğini ciddî bilimsel araştırmalarla tespit etsek bile bu, onların haklarının kısıtlanması gerektiği sonucuna varma ve buna dayanan yasakları haklılaştırmaya yetmez.

27. Önce bu misyonun tam bir teşhisini yapmamız ve sonra hangi yol, yöntem ve araçlarla gerçekleştirmek istediğine bakmamız icap eder.

28. Türbanlı bir kızın misyonu etrafa siyasî veya dinî bir mesaj vermekse bunda, benim gibi iflah olmaz bir liberal için hiçbir mahzur yoktur. Bu kişinin örnek davranışlar sergileyerek veya telkin ve tavsiyede bulunarak diğer insanların kendisi gibi olmasını sağlamaya çalışması da olağan karşılanması gereken bir hayat gerçeğidir.

29. Problem, türbanlı kişinin zor kullanarak, fizikî bir baskı yaparak kendisine benzetmek istemesi durumunda ortaya çıkar. Bu tür davranışlar suçtur, mutlaka cezalandırılmalıdır; ama elimizde üniversitelerde şimdiye kadar böyle bir olayın yaşandığına dair bir bilgi bulunmamaktadır.

30. Asıl problem kamu otoritesi ve kamu organlarının insanlara türbanın temsil ettiğine-yansıttığına inanılan hayat tarzlarını zorla benimsetmek veya takip ettirmek için kullanıldığında doğar.Karşı çıkılması ve engellemesi gereken işte budur ve bunu yapmanın tek ve kesin yolu kamu organlarının ve otoritelerinin sekteryen, ayrımcı misyonları hayata aktarma aracı olarak kullanılmak imkân ve alanlarını azaltmak ve daraltmaktır.

31. Misyonlar arasında hoşlanılmayanları tavsiye etmek için topluma müdahale etmek, yani toplum mühendisliği yapmak, hem hiçbir sonuç vermeyecektir hem de ağır yanlışlıklar ve haksızlıklar yaratacaktır.

32. Sayın Özkök, işte bu nokta bizi meselenin özüne getirmektedir. Türkiye’de farklı hayat tarzları vardır. Bu tarzların hiçbiri, -insan hakları hariç- hiçbir kıstas açısından diğerinden aşağı veya üstün değildir.

33. Bir liberal demokraside, kamu otoritesi değişik hayat tarzları arasında bir tercih yapamaz; bu tarzlardan birini teşvik edip bir diğerine engel koyamaz. Hangi hayat tarzının akıbetinin ne olacağını ve kimin hangi tarzı seçeceğini hayatın akışı belirler.

34. Her insanın kendi hayat tarzını korumak istemesi makul, anlaşılır ve meşru ve hatta medenî ortak bir hayat için gerekli bir istektir.

35. Ben de, büyük ihtimalle Necmeddin Erbakan’ın hayat tarzından ziyade Ertuğrul Özkök’ünkine yakın olan hayat tarzıma müdahale edilmesini, tercihlerimin bastırılmasını arzu etmem. Bundan korkarım, ancak sevmediğim veya korktuğum hayat tarzlarının devlet tarafından benim hayat tarzım lehine bastırılmasını bu rahatsızlığın, endişenin, tehlikenin, korkunun giderilmesinin yolu olarak görmem; göremem.

36. Bunu yaparsam, bastırılmasını istediklerime dolaylı olarak gücü ele geçirirlerse benim onları bastırmam gibi onların da beni bastırabileceklerini mesajını vermiş, bu tür muhtemel bir tavrı meşrulaştırmış olurum.

37. Sayın Özkök, çağrınıza değer verdim, yazınız ve sorunuz üzerine düşündüm, görüşlerimi gözden geçirdim. Umarım benim de size bir karşı çağrıda bulunmamı normal karşılarsınız. Şimdiye kadar bu meseleyi yanılmıyorsam carî rejimi ve egemen lâiklik anlayış ve tatbikatını kusursuz gören ve otoriteryen devletçi siyasî felsefeyi ve yapılanmayı korumayı en önemli amaç haline getiren açılardan ele aldınız. Ancak başka perspektifler de mevcut…

38. “Türban sorunu”na bir de din ve vicdan özgürlüğü, sınırlı siyasî yönetim (yetkileri insan hakları ile sınırlanmış Meclis, hükümet, üniformalı ve sivil bürokrasi), liberal demokrasi ve tarafsız devlet açısından bakar veya bunu yapan çalışmalardan yararlanırsanız çok değişik bir manzara ile karşılaşabilirsiniz.

39. Farklı ve sizinkileri çürütebilecek fikirlerle yüzleşmeye ve bunun sonuçlarını köşenizde ve yönettiğiniz gazetede yansıtmaya yetecek derecede açık fikirliliğe ve medenî cesarete sahip olduğunuza inanmak istiyorum. Size açık zihinli ve özgürlük dolu günler dilerim.

Sayın Prof. Atilla Yayla Bey’in Ertuğrul Özkök’e açık mektubu burada sona eriyor. Kendisini tebrik ediyorum, teşekkürlerimi sunuyorum. Yayla, yazısında İslâmizme bağlı olmadığını söylüyor. Bence İslâmizm bir insan yapısı ideolojidir, asıl İslâm dinini temsil etmez ve onunla özdeşleştirilemez. Bendeniz de Müslüman’ım fakat İslâmcı değilim; Türk’üm, Türkçü değilim.

Prof. Yayla’nın Özkök’e açık mektubu çok kaliteli, çok tutarlı, akademik bir ders mahiyetindedir. Gönül arzu eder ki bütün aydınlarımız, okur-yazarlarımız insaf gözlüklerini takarak bu yazıyı okusunlar ve bu dersi öğrensinler.

Senelerden beri zaman zaman türban-başörtüsü-tesettür meselesini sofu ve dindar kesimin halledemeyeceğini, insan haklarına saygılı, gerçekten demokrat olan liberal düşünceli aydınların halledebileceğini iddia etmişimdir.

Bakınız hayat tarzı itibariyle Ertuğrul Özkök’ün çizgisinde olan bir üniversite profesörü başörtüsü konusunda ondan ne kadar farklı düşünüyor.Acaba hangisi haklıdır ve doğru yoldadır? Gerekçelerine bakarsak bu soruya hiç tereddüt etmeden “elbette ki Prof. Yayla…” dememiz gerekir.

Ülkemizdeki başörtüsü yasağı, dayatması, baskısı totaliter bir zihniyetin eseridir; insan haklarına, demokrasiye, medeniyete, millî iradeye, millî kimliğe, millî kültüre tamamen aykırıdır. Dünyanın ileri, medenî, demokrat ülkelerine bakınız. Hiçbirisinde bizdeki gibi bir türban yasağı yoktur. Fransa’da da bizdekine benzer mutlak bir yasak bulunmamaktadır. O ülke maalesef insan haklarına aykırı olarak resmî liselerde türbanı yasaklamıştır ama üniversitelerde, Katolik okullarında, özel okullarda böyle bir yasak yoktur. Demokrasinin beşiği olan İngiltere’de ilkokuldan üniversiteye kadar Müslüman kızlar (aileleri veya kendileri) öyle isterse başörtülü olarak okuyabilmektedir. Veliaht Prens Charles, Yusuf İslam’ın Londra’daki İslâm Okulu’nu ziyaret etmiş, başı örtülü küçük kızlarla konuşurken fotoğrafını gördüm… Evet, Sayın Yayla’nın dediği gibi Türkiye’de Müslüman kızların başörtüsünü yasaklayanlar suç işliyorlar, evrensel insan haklarına aykırı bir zihniyet ve davranış sergiliyorlar.

Okuyucularımı Sayın Prof. Dr. Atilla Yayla Bey’e teşekkür e.mailleri çekmeye davet ediyorum (atillayayla@yahoo.com ayayla@gazi.edu.tr). Kendisinin yazılarına şu internet sitelerinden ulaşabilirsiniz: http://w3.gazi.edu.tr/web/ayayla http://www.liberte.com.tr www.liberal-dt.org.tr Kitapları Liberte Yayınları tarafından bastırılmaktadır. Ayrıca üç ayda bir çıkan “Liberal Düşünce Dergisi”ni de okumanızı hararetle tavsiye ederim.

Sayın Yayla!.. Size bu sütunlardan en samimî hürmetlerimi ve tebriklerimi takdim etmeme müsaade buyurunuz. 10 Kasım 2006