Ramazan Şenlikleri ve Etkinlikleri
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 02 Ocak 2019
Cuma
İyi, vasıflı, güçlü Müslüman dünyadan çok ahirete yöneliktir. Bu, ahirete yönelik olma halinin Ramazan ayında daha da kuvvetlenmesi, yoğunlaşması gerekir.
Dünya hayatının gelip geçici olduğunu, dünyanın bir oyun ve oyalanma mekanı olduğunu, buradaki malların, mülklerin, servetin, makam ve mevkilerin bir gün gelecek “Bir varmış, bir yokmuş” olacağını, kimsenin bu fani ve aldatıcı dünyaya aldanmaması gerektiğini, dünyanın ahiretin tarlası olduğunu, burada ne ekersek, ahirette onu biçeceğimiz gerçeğini, ebedî mutluluğu kazanmak için Allah’a ve Resulüne itaat etmemiz gerektiğini… ve bunlara benzer temel din öğretilerini bu ayda çok iyi anlamamız ve algılamamız gerekir. Aksi takdirde onbir aydaki şaşkınlığımız ve çelişkilerimiz bu mübarek ayda da devam eder.
Son yirmi beş otuz yıl içinde bir Ramazan etkinlikleri. Ramazan eğlenceleri. Ramazan şenliklikleri kültürü zuhur etti. Eskiden ehl-i dünya, Ramazan gecelerinde Şehzadebaşı Direklerarası tiyatrolarında eğlenirmiş. Şimdiki sofu görünen bazı şaşırmış Müslümanlar bunlara benzer eğlence yerlerinde görülüyor.
Eskiden Direklerarası varmış ama terazinin öbür kefesinde medreseler varmış, tasavvuf tekkeleri varmış, tesettür mecburî imiş, halkın yüzde doksanı namaz kılarmış, İslâm ahlâkı topluma hakimmiş… Şehzadebaşı’ndaki, İslâm dinine ve ahlâkına aykırı eğlencelere küçük bir azınlık gidermiş,
İslâm dinine, şeriatına, ahlâkına aykırı hiçbir faaliyete “Ramazan etkinlikleri” denilemez. Bundan önceki Ramazanlarda Haliç kenarındaki bir mekanda Ramazan gecelerinde açık saçık kadınlara
yaptırılmıştı. Kur’an’a, Sünnete, Fıkha, Şeriata, Ahlâk ve Tasavvufa aykırı etkinlikler… Adı da Ramazan etkinlikleri!
Oruç tutuyorlar ama bir kısmında namaz mamaz yok. Lüks ve aşırı konfor içinde yüzüyorlar. Gurur, kibir, kendini beğenmişlik… Saray gibi meskenler, lüks binitler, lüks kılık kıyafet… Saçıp savurma… Benlik… Şöhret düşkünlüğü… İsraf israf israf… Gündüzleri aç kalıyorlar, akşamdan itibaren aşırı tıkınma ve Ramazan etkinlikleri… Müslüman bu mudur, Ramazan bu mudur, oruç bu mudur?
Bu kardeşlerimizi kim uyaracak? Diyanet mi, İslâmî cemaatler mi? İlim, irfan, vicdan sahibi Müslümanlar mı? İslâm’a uymayan, İslâm’a yakışmayan, Ramazan’a ters düşen etkinliklerin en uygun şekilde protesto edilmesi gerekir. Uygun protesto demek ne demektir? Fitne fesat çıkartılmayacak, kaş yapayım derken göz çıkartılmayacak…
“İslâm’a uymayan Ramazan etkinliklerine katılmayın” demekle de iş bitmiyor. “İslâm’a uygun kaliteli etkinliklerin” tertiplenmesi gerekir. Keşke şu şehirde çok güzel, çok faydalı, çok iyi hizmet veren İslâmî “sohbethaneler” olsa.
Yeterli sayıda ve çok kaliteli, usûlüne uygun tasavvuf merkezleri olsa. İslâm Kültür Merkezleri olsa…
Camilerde gençliği akın akın dine çekecek vaazlar verilse, dinî programlar yapılsa. Hayır hasenat hizmetleri yoğunlaştırılsa, bütün gerçek fakirlerin (sahteleri de var!) listesi çıkartılsa ve hepsine gereken yardımlar yapılsa. Halk irşad edilse.
Ramazan’da (Bayram’dan sonra bırakılmamak) şartıyla beş vakit namaz ve cemaat kampanyası başlatılsa.
Ramazan’ın hiç olmazsa bir günü
ilan edilse. Ülkeyi ve İslâmî kesimi ölümcül bir hastalık gibi kemiren, çürüten din sömürüsünü önlemeye yönelik yoğun propaganda yapılsa.
Velhasıl din kitaplarında yazılan ve hayata geçirilmesi gereken bütün vazifeler yapılsa. Müslüman kadın ve kızların kendi arzu, ihtiyar ve seçimleriyle tesettüre girmesi için (Fitne ve fesat çıkartmadan, fincancı katırlarını ürkütmeden) yasal sınırlar içinde bir seferberlik başlatılsa.
İnşaallah bu saydıklarım ve benim hatırıma gelmeyen bütün iyilikler, güzellikler, faydalı işler yapılır.
Bundan birkaç sene önce lüks bir mekanda yüzlerce kişilik bir iftar ziyafetine çağırılmıştım. Gittim…
İftariyelikler yeniliyor, beş-on dakika bekleniyor… Çorba içiliyor, yine bekleme… Çorbadan sonra bir ara tabak, yine bekleme… Nihayet asıl yemek geliyor… Ondan sonra uzun bir bekleme ve tatlı geliyor… Yemek yenirken davetliler birer ikişer mescide veya namaz için ayrılan mekana gidip namaz kılıyor… Hatırlıyorum, yemekten sonra çay verilmemişti. Büyük eksiklik…
Böyle bir iftar ziyafeti İslâm kültürüne, Osmanlı kültürüne uymaz.
Akşam ezanı okunduktan sonra bir hurma, bir yudum su, birkaç lokma iftariyelikle oruç açılır. Ondan sonra cemaat ile akşam namazı eda edilir. İmamlık yapacak kişinin ulema sınıfından bir hoca olması gerekir.
Kalabalık bir topluluğa imamlık yapmak amatör kişilerin işi değildir. İmamın sarığı ve cübbesi olmalıdır. (Sarık ve cübbe bir çanta ile getirilebilir.)
Namaz bittikten sonra sofraya geçilir ve yemekler yenilir.
Bizde restoranlarda, büyük otellerde, İslâm’a uymayan sofra tertipleri vardır. Mesela çatal tabağın soluna konuyor. Dinimizde (geçerli şer’î bir özrü olmayarak) sol eliyle yemek içmek haramdır.
Binaenaleyh iftar yemeklerinde restoranlarda, otellerde, ziyafetlerde çatalların sağ tarafa konulması gerekir.
Ramazan’da bir gün çok yoruldun, acıktın, o akşam iftarda biraz fazla yiyebilirsin. Lakin bütün Ramazan boyunca gerekenden fazla tıkınmak İslâm dinine ve ahlâkına uymaz. Ramazan’da kilo almak ayıptır. Oruç insanı semirtmemeli, aksine zayıflatıp inceltmelidir. En iyi ve üstün ziyafet sofrası, kenarında birkaç fakirin bulunduğu sofradır.
Dinimiz israfı, lüksü, gurur ve kibre yol açan gösterişi yasaklamıştır. “Dumansızların iftarı muhteşem oldu. Yirmi bir çeşit şey yendi…” dedirtmek için verilen ziyafetler verene vebaldir.
Bu sene de iftar ziyafetlerine katılmayı pek düşünmüyorum. İstanbul trafiği iflas etti, bitti. Ramazan’da daha beter olacak. Ben Sultanahmet’te oturuyorum, karşı taraftaki bir iftara gitmek için 3+3-= 6 saatlik yolculuk yapamam.
Birtakım hayırseverler Belediye ile işbirliği yaparak büyük iftar çadırlarında halka ziyafet veriyorlar. Ne mutlu… Kendilerini tebrik ediyorum, İftar çadırı kapılarında
şeklindeki yazılar pek hoşuma gitmiyor. Birtakım yoksul vatandaşlar sıcak bir iftar yemeği yiyebilmek için bazen saatlerce önceden geliyor, kuyruğa giriyor. Bundan önceki yıllarda çok soğuk günlerde iftar çadırları önündeki kuyruklarda titreşerek bekleyen vatandaşlar görmüştüm, yüreğim burkulmuştu. Bu dünya böyledir… İmkanı olanlar bol bol, haddinden fazla, en lüks şekilde, patlayıncaya çatlayıncaya kadar yerler; fakirler de sefalet çeker. Paylaşılsa iyi olmaz mı?
Biz yeterli sayıda Müslüman topluca İslâm’ı hakkıyla yaşasa idik, bu memleket bugünkü hallere düşmezdi.
Ramazan hizmet için, hayır hasenat yapmak için, ebedî mutluluğu ve Cennet’i kazanmak için; iyi insan, iyi vatandaş, iyi Müslüman olmak için ne büyük bir imkân ve fırsattır. Bir kısım Müslümanlar (siz onlardan değilsiniz!) niçin bu fırsattan, bu imkândan yararlanmazlar? 15 Eylül 2007