Ramazan’da Türkiye
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Mart 2019
Çarşamba
Ramazan hepimize mübarek olsun! Mağfiret ayı bu sene pek garip geldi. Üzerimizde büyük bir kâbus var. On milyonlarca Müslüman üzüntü, tedirginlik, güvensizlik, kahır içinde yaşıyor. Küçük bir dinsiz azınlık ise şâd u hürrem.
Diyanet teşkilatına, cami hocalarına büyük baskı yapılıyor. İmam ve müezzinler şimdiye kadar meşrutalarda (vakıf lojmanlarda) kirasız oturuyorlardı. Onlara mâkable şâmil olmak üzere kira tahakkuk ettirildi. Faiziyle birlikte borç çıkarıldı.
Kendi tertibi üzere cuma hutbesi okumak şiddetle yasak edildi. Okuyanlar sürgün ediliyor.
Başka yerlerde oluyor mu bilmiyorum, İstanbul’daki cami hocaları altı aydan beri sıkı seminerlerde eğitiliyor. Laiklik, Kemalizm dersleri veriliyor. İtiraz edenin hali dumandır.
Birçok camide artık tek görevli, bir imam var. Müezzin tâyin edilmiyor.
İmam-Hatip mektepleri, Kur’an kursları çökertildi. Zor şartlar altında eğitimlerini sürdüren okul ve kurslara sık sık baskın yapılıyor.
Müslümanların açmış oldukları talebe yurtları ve pansiyonlar da ağır baskılar ve tehditler altında. Teftiş yapan resmî memurlar, ayakkabı ile girilmeyen binaların girişinde ayakkabı çıkartmayı reddediyorlar.
İstanbul 1919 ile 1922 arasında, Birinci Dünya Savaşı’nın galibi İ’tilâf devletleri tarafından işgal edilmişti. O kara günlerde bile İslâm’a, Müslümanlara, tesettürlü İslâm kadınlarına, medâris-i islamiyeye, tekke ve dergahlara böyle baskılar yapılmamıştı. Aksine, düşmanlar din konusunda Müslüman halka hürmet etmişler, onu rencide edecek hareketlerden kaçınmışlardı.
Özel çocuk yuvalarının idarecisi ve öğretmeni İslâm kadınlarının tesettürlü olmasına izin verilmiyor.
Mason ve çok ilerici, çok laik bir bakan, birkaç hanım öğretmeni ve öğrencisi başörtülü diye özel bir koleji eğitim yılı içinde süresiz olarak kapattı. Bu ne korkunç gayz ve kindir. Kanunlarımız, özel bir okulun ders yılı içinde kapatılmasına izin vermiyor. Hattâ mâlî sıkıntıya girse, iflas etse bile devletin yardımcı olması, öğrencileri okutması gerekiyor.
Tesettür yasağına mukabil, liseli kızların mini etek giymeleri ve bülûğ heyecanları içindeki erkek öğrencilerle aynı sıralarda oturmaları isteniyor. Böyle bir şey Atatürk zamanında bile yoktu. Kız ve erkek öğrencilerin aynı sıralarda oturmaları mecburiyeti İmam-Hatip okullarına bile teşmil edilmek isteniyor.
İyi ve güneşli günlerde işkembe-i kübralarından ateşli ve yaldızlı nutuklar atan nice sahte İslâmcının sesi soluğu çıkmıyor. Vaktiyle kuru sıkı atıp tutan bu adamlar şimdi hangi sıçan deliğindeler? Türkiye’ye İslâm’ı getireceğiz diye halktan topladıkları milyonlarca doları mı yiyorlar bir köşede?
Derin devlet tarafından kiralanmış ve satın alınmış bazı zındık ilahiyatçılar Kitabullah’a, Sünnet’e, fıkha, Şeriat’a aykırı ictihadlar yapıyor, fetvalar veriyor, zihinleri karıştırıyor ama onlara cevap veren yok. Ulema kalmadı mı bu memlekette?
Zındıklar tesettürün farziyetini inkar ediyor. Faize cevaz veriyor. Derin devletin onlara sipariş etmiş olduğu; fıkıhsız, Şeriatsız, tesettürsüz ucuz bir İslâm türetmek için çalışıyorlar.
Benim televizyonum yok, seyretmedim, Almanya’da bir zat kendisinin âhir zamanda nüzul edecek olan Hazret-i İsa olduğunu iddia ediyormuş. Dinsizler bu konuda hayli şamata yapıyor. Peki Müslümanlar ne yapıyor?
Dinsizler Türkiye’yi Tunus’a benzetmek için çalışıyor. Orada kadınların ve kızların tesettüre girmesi külliyyen yasakmış. Bir iki ihtiyar ve marjinal kişi dışında namaz kılan da kalmamış.
Dünya, Türkiye’deki bu baskıları, zulümleri, insan hakları ihlallerini bilmiyor. Müslümanların İngilizce, Almanca, Fransızca, Arapça broşürler, beyaz kitaplar çıkartarak bunları insanlığa duyurması, yardım istemesi gerekiyor ama bu hizmetleri yapacak kimse yok. İslâm İslâm, dâva dâva diye diye saf Müslümanlardan yüz milyonlarca dolar toplayan kodamanlar böyle hizmetleri niçin yapmıyor?
Müslüman Türk milleti iki büyük hıyanet karşısındadır. Biri militan, azgın, kuduz din düşmanlarının hıyaneti; diğeri ise alçak, rezil, soytarı, ahlaksız, karaktersiz din sömürücülerinin hıyaneti.
Ülkemizde az buçuk demokrasi var, yayın yapmak yasak değil, yabancı dillerde broşürler çıkartarak insanlığa seslenmek suç değil; yasal sınırlar içinde direnmek, hak aramak mümkün, lakin böyle faaliyetler yok.
Geçenlerde onbeş yaşındaki başörtülü bir kızcağız kırk küsur gün zindanda kaldı ve Müslümanlar onun yardımına koşmadılar. Neler yapılamazdı ki…
Bir ara Fas genel valiliğini yapmış olan Mareşal Lyautey, “İslâm dünyası, bir müzik aletinin teli gibidir, bir tarafına dokunulunca her yeri titremeye başlar” demiş. Şimdiki Müslümanlar böyle değil. İslâm dünyasının kaymak tabakasında iki büyük belâ görülüyor. Biri paranın din iman haline gelmiş olması; ötekisi benlik. Birtakım adamlar nefs-i emmarelerine put gibi tapıyor. Bunlar gizli müşriklerdir.
28 Şubat’tan bu yana ülkede çok kötülükler oldu, Müslümanlara çok zulüm edildi, İslâm’a hakeretler yağdırıldı, birtakım uğursuz güruhlar cadde ve meydanlarda “Kahrolsun Şeriat!” diye uludu ama bütün bunlar din rantı yiyen, düzenin kemiklerini yalayan sömürücüleri durduramadı. Onlar hâlâ götürüp hortumluyorlar. Cehennem ateşi yığdıklarının farkında değiller. Onları kötü bir âkıbet bekliyor.
İslamî kesimde üç türlü götürücü var. Birinciler gülerek para topluyor. İkinciler ağlayarak, üçüncüler de sessiz sedasız, hiç renk vermeksizin saman altından su yürüterek.
Müslümanların büyük bir kısmını zombileştirdiler, robot haline getirdiler, vicdanlarını ve şuurlarını dumura uğrattılar.
Şu herif ne biçim Müslümandır ki, yeni ve lüks arabasının bir yeri çizilse yüreği kan ağlar, üzüntüsünden kahrolur da İslâm’a saldırılınca, Müslümanlara eziyet edilince, “Kahrolsun Şeriat” diye haykırılınca hiç tepki göstermez. Böyleleri ne alçak, ne rezil kişilerdir.
Öyle adamlar var ki, “Kahrolsun Şeriat” denilince hiç tınmıyorlar ama kendi şeyhlerine veya baronlarına en ufak bir fiske vurulunca havalara çıkıyorlar. Bunlar sapık değil de nedir?
Ah Müslümanlar, ah Müslümanlar, size ne oldu? 30 Kasım 2000Perşemb