Cumartesi

 

Kadir Gecesinde teravih namazını eski İstanbul’un bir kenar semtindeki tarihî camide kıldım. Ezan okunduktan sonra konuşmalar devam etti, mukabeleci hafızlar için para toplandı, namaz hayli geciktirildi. Ezan okundu mu, hemen namaza başlanmalı. Hattâ Ezan-ı Muhammedî başlar başlamaz, camide Kur’ân tilavet eden kişi bile kıraati kesmeli. Ezandan sonraki konuşmalar, faaliyetler beni çok tedirgin ediyor.

Bir Ramazan da böyle geçti. Doğru dürüst tebliğ, dâvet, irşad faaliyetleri yapılamadı. Hayuhuy içinde koskoca mübarek ayı elimizden kaçırdık. Neler yapılmazdı ki. Müslümanlar gecekondu, varoş kültürü çukuruna düşmüşler, işe yarar fazla bir şey yapamıyorlar. Bu sene vakit namazlarında mübarek ayda camilerde fazla cemaat de olmadı. Herkes üzgün, bezgin, şaşkın. Okumuş, diplomalı, tahsilli, makamlı, mevkili, servetli yüksek tabaka Müslümanların, İslamcıların başka işleri var. Daha fazla para, daha fazla maddî menfaat, daha fazla nefsini tatmin peşinde koşuyor ehl-i İslâm’ın nicesi. Namaz mı, cemaat mi? Onlarla fakir, aşağı tabaka, emekli, bakkal çakkal, zuafa-i muslimîn meşgul olsunlar. Beylerimizin, sahte mücahidlerimizin, naylon müctehidlerimizin, din rantı yiyenlerin, düzenin kemiklerini yalayanların önemli dünyevî işleri vardır.

Bunca vakıf, cemaat var. Milyonlarca dolar var. Kimisi Amerikan üniversitelerinde ihtisas yapmış bir sürü adam var. Hoca, hocaefendi, hazret, şeyh, üstad, mücahid, mehdi, kutub, gavs, bulunmaz Hint kumaşı, bağlıları indinde derecesi pek yüksek bunca zevat içinden himmeti yüce biri çıkıp da Ramazan münasebeti ile güzel üsluplu, kağıdı, baskısı ve tasarımı güzel, bilhassa gençlerin ruhlarına ve akıllarına hitap eden birkaç çeşit broşürü niçin yayınlamadı?

Bazılarının aklına Ramazan denilince iftar, sahur, ziyafet, nefis yemekler, davetten davete koşuşturmalar geliyor. Sabahları saat altıya yakın imsak oluyor, akşamları da beşten önce iftar ediliyor, şimdi kış aylarındayız. Uzun yaz aylarında olduğu gibi orucun zahmeti yok. Aklı, kültürü, gönlü, maddî imkânı olanların bu mübarek ayı ganimet bilip işe yarar, faydalı, gerekli birtakım islâmî hizmetleri, dâvetleri yapmaları gerekirdi.

Artık kesin kanaat getirdim, bugünkü Müslümanlarla bu ülkede islâmî bir inkılap, kalkınma olmaz. Kurtuluş, yüceliş, selamete çıkış için daha vasıflı, daha güçlü, daha kaliteli, ihlâslı, istikametli, mürüvvetli, ahlâklı, faziletli yeni Müslümanlar gerek. Böyle Müslümanlar nasıl yetiştirilecek?

Eminönü Belediyesi Sultanahmet Parkı’nın önündeki yola küçük dükkanlar kurdu ve Ramazan münasebetiyle orada bir çarşı açıldı. Birkaç kere geçtim. Börekçiler, köfteciler, kokoreççiler, tatlıcılar, şekerciler, sahlepçiler, çaycılar, turşucular, macuncular… Tesbih ve ucuz mücevher satan bir dükkan vardı, oradan Hint’ten mi, Çin’den mi gelmiş bir tesbih aldım. Bir de hat satan dükkan vardı. Kısmet olursa gelecek sene buraya, ağırlığı geleneksel sanatlara yönelik daha kaliteli, kültür ve sanata dönük bir çarşı açılmasını temenni ediyorum.

İslâm bir gevezelik medeniyeti değildir. İlim, irfan, hikmet, sanat, aksiyon medeniyetidir. Bugünkü Müslümanlar çok konuşuyor, az iş yapıyor. İslâmî kesimin edebiyatı, yazı kültürü genellikle çok kalitesiz. Mikrofonun önünde konuşurken mangalda kül bırakmayan nice İslâmcı ve hoca vardır ki, onların nutuklarını daha sonra kağıda dökseniz ortaya kırık dökük, bin türlü gramer, üslup, ifade hatâsıyla dolu berbat bir metin çıkacaktır. Müslümanların kültürü çarşı, pazar, taşra, köy kültürü seviyesinde.

İstanbul’da geceleri sohbet yerlerine, nezih çayhane ve kahve salonlarına, toplantı yerlerine ihtiyaç var. Müslüman kesim, Rahmi Koç’un Zeyrek Camii önünde açtığı Zeyrekhane gibi bir mekana sahip değil. Nefis ve yüksek bir mimarî ve dekorasyon, huzurlu ve kaliteli bir ortam. Lâkin orası pahalı ve lüks bir yer. Bir bardak çay altıyüz bin lira. Öğrenciler, ortahalliler devamlı oraya gidemezler.

Bazı akşamlar yatsı namazından sonra çok kaliteli ve nezih bir çay ve sohbet mekanına gidip oturmak istiyorum, böyle bir yer bulamıyorum. Bu bir ihtiyaçtır, Müslümanlar niçin bu ihtiyacı karşılayacak teşebbüslere girişmiyor?

İslâmî kesimde oldukça mürekkeb yalamış, akademik ünvanlara sahip olmuş; makam, mevki, rütbe elde etmiş kişiler var ki, yanlış yollarda boş işlerle uğraşıp duruyorlar. Mezhepsizlik, selefilik, telfik-i mezahib, Vehhabilik çıkmaz sokaklardır. Selefilik doğru ve kurtarıcı bir cereyan olsaydı Arap âlemi ve Pakistan kurtulurdu. Vehhabilik Müslümanları selâmete çıkarsaydı, Arabistan çıkmış olurdu. Sadece reformcuları, mezhepsizleri tenkit etmiyorum. Ehl-i sünnet geçinen öyle şahıslar ve taifeler var ki, ufukları dar, zihinleri karışık, betonlaşmış kalıplara hapsolmuşlar. Ehl-i sünnet çeşitlilik, farklı farklı mezhepler, meşrebler, görüşler demektir. Ehl-i sünnet dairesi çok geniş bir dairedir. Ümmet-i Muhammed, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir vahdet teşkil eder. Zamanımızda sünnî geçinen nice Müslüman var ki, öteki Müslümanlara iyi gözle bakmıyor, onlarla birlikte namaz kılmıyor, kendi cemaatini veya hizbini din ile özdeşleştiriyor.

Birtakım aydın, okumuş, tahsil görmüş Müslüman şahsiyetler selefilik, mezhepçilik, reformculuk fantezilerini boş-işleri bıraksalar da ehl-i sünnet prensipleri içinde elele vererek işe yarar, dişe dokunur irşad, dâvet, tebliğ, adam yetiştirme, mânevî cihad, teşkilâtlanma, vasıflanma, güçlenme, karşıtlarımızdan üstün olma gibi konularda çalışmalar yapsalar ne iyi olur.

Mason Abduh’un talebesi Reşid Rıza bozuk fikirli bir reformcudur. Onun, fıkıh mezheplerini birleştirme, çeşitli mezheplerin hükümlerini karıştırarak uygulama tezi de çok yanlıştır. Bu zatın bu konudaki bozuk kitabını vaktiyle Diyanet basmıştı. Şimdi de bir ilahiyat profesörü bastırıyor. Diyelim ki, Müslümanlar telfik-i mezahibi kabul ettiler ve mezheplerin ahkamını karmakarışık şekilde hayata uygulamaya başladılar, neticede ne olacak? Ümmet-i Muhammed kurtulacak mı, selâmet bulacak mı, sıkıntılardan halâs olacak mı? Boş işler, boş hayaller, şeytanî kuruntular, vesveseler… Ehl-i sünneti yıkarak, İslâm dünyasının başka yerlerinde faydalı olmamış reçeteleri Türkiye’de tatbike çalışarak hiçbir şey elde edilemez. Aksine, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oluruz. 09 Ocak 2000