Rant, Gösteriş…
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 17 Şubat 2019
Pazar
Hayal ya, şöyle bir şey yapılsa: Filan camide beş vakit namazı imamın arkasında hiç aksatmayarak kılacak kimselere ayda üç yüz milyon lira maaş verilecektir; bir vakit bile aksatsa, bu gelirden mahrum kalacaktır.. O cami nasıl dolar biliyor musunuz? Sıkışık saflar halinde millet birbirinin sırtına secde ederek namaz kılarlar. Hastalanmış, ateşi otuz sekize çıkmış, adam yine camide. Çünkü kaçırırsa aylık gidecek…
Ayda üç yüz milyon liralık bir namaz rantı için namaza ve cemaate böylesine rağbet edilir de; Allah’ın vaad etmiş olduğu ecir ve mükafatlara rağbet edilmez.
Zamanımız Müslümanlarının büyük bir kısmı gırtlaklarına kadar ranta batmıştır.
Yiyene, yediğinden dolayı sevap yazılmıyor ama yedirirse ondan sevap ve mükafat kazanıyor. Yedirenler ne kadar az. Müslümanlar Allah rızası için fakiri doyurmanın, insanlara ikram etmenin faziletini anlayamıyor. Gidiyor, birinci sınıf lokantada tek başına yirmi milyonluk yemek yiyor. Kuş kadar aklı, böcek kadar vicdanı olsaydı, arada bir yanına fakir bir Müslümanı alır, aynı paraya daha ucuz bir lokantada karnını doyururdu.
Kendi nefsi için oldu mu hiç cimri değil. Başkasına ikram mevzuubahis olunca cimrilerin cimrisi. Hazret-i Ali kerremallahu vecheh ve radiyallahu anh efendimiz cimrilikle küfrü bir tutuyor…
Her gün televizyonun karşısında bir yığın vaktini boşa geçirir, bir sürü günah işler. Günde yarım saat faydalı kitaplar okuyarak din ve dünya kültürünü artırmaya çalışmaz.
Şarkıcı filanca, futbolcu falanca, politikacı feşmekân… Bu kabil yüzlerce insanı ismiyle soyadıyla tanır da Allah’ın sıfatlarını saymaktan âcizdir. Öğrenmeye vakti yokmuş. Hadi yalancı sen de… Mâlâyâni işlere gelince bol bol vakti var da, zarurî bilgiler için mi yok?
Herif zengin oldu ya, yıllardan beri evinde makarna, patates, mercimek yemeği yapılmaz, bulgur pilavı pişirilmez, üzüm hoşafı içilmez. Bunlar ucuz gıda maddeleri olduğu için türedim bunları yemez, sofrasında bulundurmaz. Kebapçıya gider, bir porsiyon demekten ar eder, bir buçuk porsiyon iskender kebabı… Onunki mide değil, işkembedir.
Bir yetimi giydirdiği görülmemiştir ama takımı iki bin dolara İtalya’ya kostüm ısmarlar. Sanki pahalı elbise bed-asla necabet verecektir. Zerduz palan ursan eşek yine eşektir.
Evinin mutfağı, banyo dairesi mücevherci dükkanı gibidir. Banyosunun muslukları altın kaplamadır. Granitlerin bir kısmı Brezilya’dan, bir kısmı Afrika’dan gelmiştir. Milyonlarca vatandaş işsiz ve aşsızmış, umurunda bile değildir. Böylelerinin çağdaşı da, milliyetçisi Türkçüsü de, İslâmcısı da beş para etmez. Çağdaş, milliyetçi, İslâmcı oldukları için gurur, kibir ve tafralarından yanlarına yanaşılmaz ama hepsi molozdur, hepsi türedidir. İnsan sadece kendi halkına değil, bütün insanlara acımalı, elden geldiği kadar yardımlarına koşmalı. Peygamber ne demiş? “Yarım hurma ile de olsa kendinizi Cehennem ateşinden koruyunuz” buyurmuş. Önemli olan yardımın, ihsanın, it’amın çokluğu değil niyetin temizliği ve ameldir.
Bazen fotoğraflar görürüm: Filan çağdaş masonik derneğin hanımlar kolu falan gecekondu mahallesinde on çocuğu giydirmişler. Etleri butları dolgun, kışın pahalı kürklü, yazın dekolte sosyetik bayanlardan otuz kadarı duvar gibi yan yana dizilmiş, önlerinde on cılız ve ezik çocuk. Karıların ağızları kulaklarında, çocuklar şaşkın, bu da bir hayır hasenat nümayişi… İslâmî kesimde de böyle şeyler yapılıyor.
İnanmayanlara fazla bir şey demem ama inananlar bilsinler ki, Yüce Allah gösterişten, riyadan, nümayişten hoşlanmaz.
Müslümanlıkta hayır yapmanın kuralları vardır. Sağ elinin verdiğini sol elin bilmeyecek. Birkaç yıl önce bir belediyenin Ramazan’daki hayırları ile ilgili bir reklam filmi gösterilmişti. Normal olarak fakirler gelmişler belediyenin binasından erzak torbalarını almışlar, bu esnada filimleri çekilmiş. Bazıları, biz utanırız gelemeyiz, bize gizlice verilsin demişler. Yardımlar onların evlerine, gecekondularına gönderilmiş ama yine de filimleri çekilmişti… Komedi!
Her sahada genel bir yozlaşma var. Din hayatında, dinî tatbikatta, dindarlıkta da maalesef yozlaşma çok.
İki arkadaş büyük bir camiye girmişler, münferiden namaz kılan birinin önünden geçerken, biri diğerine:
– Şu adam ta’dil-i erkân ile ne güzel namaz kılıyor… demiş. Namaz kılan hemen namazını bozmuş ve:
– Ben bugün aynı zamanda oruçluyum… diye konuşmuş!..
Edeb erkan kalmadı. Bir yıl kadar önce bir üniversiteli ısrarla randevu istedi. Bazı soruları, müşkülleri varmış. Hastaydım, vaktim yoktu. Yine de randevu verdim, geldi, bir saat çene yordum, onu aydınlatmaya çalıştım. Sonunda ne dedi biliyor musunuz? “Bu söyledikleriniz hep hayalî, ütopik şeylerdir, bence bir kıymeti yoktur…” Maaşallah ne terbiyeli gençmiş…
Herkesin otomobili var. Sözde dindar geçinenlere söylüyorum. Be adamlar, haftada bir çocuklarınızı da yanınıza alıp büyük bir camiye yatsı namazı kılmaya gitsenize. Gitmezler. Çünkü namazda, cemaatte rant yoktur. Caminin vakit namazlarında cemaati azalıp duruyor, bizimki serinletme cihazı, elektrikli yelpaze, hoparlör peşinde koşuyor. Hoparlörü de ezanda, namazda sonuna kadar açıyor. Sanki camiye gelmeyenler, ezanı duymadıkları için gelmiyorlar…
Hazret-i Ömer devlet işini görürken devletin kandilini yakar, o iş bitince kendi kandilini uyandırırmış. Bu edebiyatı kaç kere dinledik, ne çok dinledik. Malı götürenler artık Hazret-i Ömer menkabelerini anlatmıyor. Haram ve kara paralarını saymaktan edebiyat yapmaya vakitleri kalmadı. 29 Temmuz 2002