Müslümanlar kurtulmak, zilletten izzete geçmek, hürleşmek için yeni yeni nice reçeteler denediler, başarılı olamadılar. Olamazlar. Kurtuluşun tek reçetesi vardır; o da İslâm’ı hakkıyla anlamak ve yaşamaktır. Yeni formüllere, teorilere, cereyanlara ihtiyaç yoktur. Kurtuluş esasları Kur’an’da, Sünnette, icmâda, ahkâm-ı şer’iyededir. Tumturaklı laflara, modern lügat ve terimlere başvurmanın bir faidesi olmaz. İslâm’ın kurtuluş reçetesi her devirde ve mekânda geçerlidir, evrenseldir.

Kurtuluş, yüceliş, selâmet

adına ne boyalara girilmedi ki:

1. “Asr-ı Saâdette mezhep yoktu. Mezhepler bid’attir, hattâ puttur. Bizi mezhebsizlik kurtarır” diyenler çıktı. Bunların bazısı daha sonra irtidat etmiştir. “İslâm dinini ve Şeriatını tehdit eden en tehlikeli bid’at mezhepsizliktir.” Suriyeli büyük din âlimi Profesör Said Ramazan el-Bûtî bu isimde ilmî bir kitap yazmıştır. Yirminci asrın büyük ulemasından Düzceli Muhammed Zâhid el-Kevserî de, Arapça kaleme aldığı

“Mezhepsizlik Dinsizliğe Köprüdür”

makalesinde bu yolu ve cereyanı çok kötülüyor.

2.

“Bizi telfik-i mezâhip kurtarır”

diyenler çıktı. Üstadları ve imamları da Farmason Cemaleddin Afganî, Farmason Muhammed Abduh ve reformcu Reşid Rıza. Ümmet-i Muhammed’in kurtuluşu masonlara, reformculara tâbi olmaya mı kaldı?

3. Arap dünyasında, Pakistan’da zuhur etmiş bazı aktivist siyasî hareketlere bağlananlar kurtuluşu İhvancılıkta, Mevdudî hareketinde gösterdi. Onlara sormak lâzım: İhvan hareketi Arap dünyasında başarılı olamadı, Mevdudî’nin Cemaat-i İslâmiyesi de Pakistan’da muvaffak olamadı. Bizde nasıl olacaklar?

4. Maddî ve mânevî teşvik gören bazı İbn Teymiyeciler, kurtuluşumuzu Selefiye ve Vehhabiye cereyanlarına sarılmakta buldular. Velhasıl bir sürü formül, reçete, teori üretildi ve nihayet şu 2001 yılına geldik. Şimdi büyük dindar kesimde bir karamsarlık, bir ümitsizlik, bir bezginlik görüyorum. Bunlar Müslümana yakışmaz. Allah’tan asla ümit kesilmez.

Yapılacak işler şunlardır:

1. İslâm’a öncelikle bir din olarak sarılmak.

2. İtikadda sahih inançlara ve bilgilere sahip olmak; ehl-i sünnet ve cemaat çizgisinde bulunmak.

3. Başta namaz olmak üzere ibadetleri eda etmek. Camiden ve cemaatten kopmamak.

4. Peygamber efendimizin (Salat ve selam olsun ona) sünnetinden ayrılmamak; onu en büyük önder bilmek, izinden gitmek.

5. Müslümanların, çeşitlilik içinde sarsılmaz bir birlik teşkil etmeleri gereğinin şuur ve idrakinde olmak; ümmet birliğini sarsan hareketlerden, aşırılıklardan kaçınmak.

6. İslâm bir şehir medeniyeti olduğu için, şehirlerde yaşayan Müslümanların şehirlileşmek, şehir kültürüne sahip olmak için var güçleriyle çalışmaları gerekir.

7. En zeki, en kabiliyetli, en istidatlı Müslüman çocuklarını eğitimci, hukukçu, siyasal uzmanlık, medya, güzel sanatlar, edebiyat, tarih, sosyoloji ilmî araştırma ve bunlara benzer sosyal kültür dallarında yetiştirmek, uzmanlaştırmak.

8. Kemmiyete değil, keyfiyete önem ve ağırlık vermek.

9. Bütün dinî hizmet ve faaliyetlere ihlası, istikameti (doğruluk) hâkim kılmak.

10. Din sömürücüsü, mukaddesat bezirgânı alçakları ve soyguncuları saf haricî etmek.

11. İslâmî bilgi bankası, stratejik araştırma enstitüsü, plan ve program dairesi kurmak.

12. İslâmî harekete gölge düşüren, Müslümanlara leke süren bütün kirli, şâibeli hareketlerden kaçınmak. Dini ve mukaddesatı her şeyin üzerinde tutmak.

13. İslâm karşıtlarının sahip olduğu gazete, dergi ve televizyonlardan daha güçlü, daha kaliteli, daha üstün medya organlarına sahip olmak için gereken her şeyi yapmak; bu sahada emanetleri ehil olanlara vermek, ehil olmayanlara emanet teslim etmenin ağır bir hıyanet olduğunu bilmek.

14. İslâm; yalanı, verdiği sözden dönmeyi, emanete hıyanet etmeyi, şarlatanlığı, soytarılığı, yapamayacağı şeyler için “Yaparım, ederim” demeyi, kibri, gururu, hizmet paralarını zimmetine geçirip zenginleşmeyi, meşreb militanlığını, sekter düşünceyi, her türlü aşırılığı yasak etmiştir. Bu gibi çirkin şeylerden, bilhassa islâmî hizmet ve faaliyetler sahasında uzak durulmalıdır.

15. Bin yarım âlim, bir tek gerçek âlim etmez. Ümmet-i Muhammed’in hem İslâm’ı hakkkıyla bilen, hem de içinde bulunduğu çağın kültürüne sahip güçlü, vasıflı, üstün âlimlere ve mürşidlere ihtiyacı vardır. Böyle önderler yetiştirilmesi için var gücümüzle çalışmamız gerekir.

16. Müslümanların yapıcı ve müsbet olmak şartıyla özeleştiriye, sorgulamaya, denetlemeye büyük ihtiyacı vardır. Bu, elbette önüne gelenin tenkit etmesi, hesap sorması mânasına gelmez ama Kur’an, Sünnet, Sâlih Seleflerin metod ve menkıbeleri ışığında bu denetim sistemi mutlaka kurulmalı ve işletilmelidir. Adam hizmet ediyorum diyerek muazzam bir servet sahibi olmuş; ona “Nereden buldun?” diye sorulması gerekir.

17. Dinî konular derin uzmanlık isteyen nazik ve önemli konulardır. Eline bir Kur’an meâli ve bir de hadîs külliyatı alan mühendis, doktor, bakkal, balıkçı gibi kimselerin kendi heva, re’y ve hevesleriyle konuşmaları, görüş beyan etmeleri, içtihad yapmaları mutlaka önlenmelidir. İctihad yapmak, fetva vermek, görüş beyan etmek, hüküm çıkarmak sadece ve sadece icazetli ulemanın işidir.

18. Birtakım satılmış, kiralanmış, zındık ilahiyatçılar sahte bir din türetmek istiyorlar. Ümmetin bunlara karşı uyarılması gerekir.

19. Yüce İslâm dini maddî ve dünyevî menfaatlerin, şahsî nüfuz ve itibarların, siyasetin, ideolojilerin, klik çıkarlarının üzerinde tutulmalıdır.

20. Dâvet, tebliğ, tebşir (müjdeleme), uyarı, korkutma gibi konularda çok ciddî, çağ seviyesinde bir yeniden İslâmlaştırma kampanyası ve seferberliği açılmalıdır. Yüzlerce konuda mükemmel broşürler, kitapçıklar hazırlatılarak milyonlarca adet basılmalı ve dağıtılmalıdır.

21. Bütün bu saydığım işler ve hizmetler çok kaliteli ve çok yüksek beyinlerle; bilgi, aksiyon (ahlâk), karakter, estetik, ihlas, istikamet, mürüvvet sahalarında çok yüksek derecelerde bulunan elemanlarla yürütülebilir. Kalitesiz, güçsüz, yetersiz adamlarla bir yere varılmaz.

Nereden başlayacağız diye soran çıkarsa, namaz kılanlar camiye ve cemaate katılsınlar, namaz kılmayanlar namaza başlasınlar cevabını veririm. En kolay, en çabuk yapılacak ilk iki iş onlardır.