Reform Kongresi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
Salı
Diyanet, lüks Tarabya Oteli’nde bir din kongresi toplamış, yüz kadar ilahiyatçı katılmış, birtakım dinî meseleler müzakere edilmiş, kararlar alınmış. Gazetelerin yazdıklarından bir şey anlaşılmıyor. Reform yapıldı, namaz üç vakte indirildi, kadınlar da camiye gidecek gibi başlıklar atıyor, kafa karıştırıyorlar. Kongrenin müzakere ve kararlarıyla ilgili resmi metin yayınladıktan sonra tekrar yazacağım.
Şimdilik şu önemli hususları dikkatlere arz etmek istiyorum:
(1) İslam dini ilahidir. Onun hükümlerinde reform yapılamaz. Reform, tahrife uğramış dinler için mevzubahistir. Reformcular samimi değildir. İslam’ı yıkmak istemektedir.
(2) İslam Şeriatinde namaz beş vakittir. Dört mezhebin hükmü de böyledir. Ehl-i Sünnette öğle ile ikindiyi, akşam ile yatsıyı birleştirerek, beş vakti üç vakitte kılmak yoktur. Şafiî mezhebinde yolculara bu kolaylık sağlanmıştır. Hanefî fıkhında misafirler için böyle bir hüküm yoktur. Namazı üç vakitte şiiler kılıyor. Onlarla usûlde aramızda derin ihtilaflar vardır.
(3) Şer’î hükümlerin dört kaynağı Kur’an, Sünnet, icmâ-i ümmet, kıyas-ı fukahadır. Bu dört delil kaynağını bire indirenlerin kendi heva ve hevesleriyle yaptıkları reformlar biz Müslümanları bağlamaz. Diyanet’in böyle adamları kongreye davet etmiş olması son derece üzücüdür.
(4) Tabakat-ı fukahanın en alt derecesi müftülüktür. Bugün ülkemizde merhum Ömer Nasuhi Bilmen, merhum Ahmet Davudoğlu seviyesinde müftü kalmamıştır. Fıkıh ilmi rütbelerinin en küçüğü olan müftü seviyesinde bile olmayan kimselerin yaptıkları ictihadlar, verdikleri fetvalar Müslümanları bağlamaz.
(5) Muteber fıkıh ve ilmihal kitaplarında yazılanlar esastır. Onlara uymayan görüşler kabul edilmez.
(6) Mezhepsizlik, İslam dinini ve Şeriatını tehdit eden en büyük bid’attir.
(7) Telfik-i mezahib (Mezheplerin hükümlerini karışık olarak uygulamak) yanlıştır. Dini ve Şeriatı oyuncak etmektir. Mezheplerin kolaylıklarını bir araya getirmek konusunda hiçbir âlim fetva vermemiştir. Zorluklarını birlikte uygulamak takvaya uygundur, ona da kimsenin gücü yetmez. Telfik-i mezahib farmason Muhammed Abduh’un çıkarttığı bozuk bir doktrindir.
(8) Hayızlı ve nifaslı kadınlarla ilgili olarak Şeriatın ve fıkhın hükümleri değiştirilemez. Böyle yeni reform hükümleri keenlemyekûndur, yâni yok sayılır, Müslümanları bağlamaz.
(9) Kendilerine ayrılmış yerlerde ibadet etmeleri şartıyla kadınların camilere gelmeleri, namaz kılmaları zaten serbesttir. Reformcuların gayesi kadınlarla erkeklerin birlikte saf tutarak namaz kılmalarıdır ki, böyle şey kesinlikle caiz olmaz, bu şekilde kılınan namazın sıhhatı gider. Camiye fitne fesat, seks, şehvet sokmak çok büyük bir günahtır.
(10) Tesettür dinimizin kesin emirlerinden olup Kur’an âyetleriyle, Sünnetle, icmâ ile sâbittir. Münkiri dinden çıkar. Mevrid-i nasta ictihada mesağ yoktur. Hiçbir kongre, hiçbir konsil tesettürün farziyetini ve meşruiyetini tartışamaz. Müslümanlar tesettür konusunda şeytanî tuzaklara düşmemelidir. Tesettüre riayet edemeyenler onun farz olduğunu bilmelidir. İnkâr eden maazallah dinden çıkar. İslam dinini kabul eden Amerikalı, Avrupalı mühtediye kadın ve kızlar bile tesettürü kabul ediyor, başlarını örtüyor, bol ve uzun elbiseler giyiyor.
(11) Hıristiyanlığın ilk asırlarında toplanmış olan konsiller, dinî meclisler vardır. Nasraniyet bu konsillerde alınan kararlarla tahrif edilmiş, teslis inancı din esası haline getirilmiştir. İslam dininin konsile, ilahiyatçılar kongresine ihtiyacı yoktur.
(12) Bu devir ictihad yapma devri değildir. İctihad, Müslümünların hür, güçlü vasıflı olduğu zamanda, ictihad yapmaya ehil kişiler ve heyetler varsa ve mutlaka gerekiyorsa yapılır. Bu devirde ictihad kapısını açmak dini yıkmak demektir. Bundan bin yıl kadar önce İmamı Gazalî’nin hocası büyük âlim İmamülharameyn hazretleri müctehidlik rütbesine yükselmiş, fakat “Bu devir ictihad zamanı değildir” diyerek ayrı bir fıkıh sistemi ve mezheb kurmamış, İmamı Şafii’nin mezhebine bağlı kalmıştır.
(13) Dinimizde bu reformculuk, ictihad, inkılab, devrim, ihtilal yolunu 19’uncu asırda Cemalüddin Afganî açmıştır. Bu zat, takiyye yaparak şiî ve İranlı olduğunu gizleyen, kendisini sünnî ve Afgan olarak gösteren, Farmason ve son derece karışık bir kimsedir. Bugün İslâm dünyasını kasıp kavuran ideolojik, aktivist, terörist hareketler ilhamlarını Afganî’den almaktadır. Afganîciler dinimizi beşerî bir ideoloji gibi görüyor. Afganî sahte bir sünnî idi. Onun nazarında ehli sünnet ve cemaat fıkhının, mezheplerinin bir kıymeti yoktu.
(14) Müslümanlar Şeyhülislâm Mustafa Sabri, Düzceli Muhammed Zâhid el-Kevserî, Ahmet Davudoğlu, Bediüzzaman, Ömer Nasuhi Bilmen, Prof. Said Ramazan el-Bûtî, Ahmed Zeynî Dahlan gibi büyüklerin yolundan gitmelidir.
(15) İslâm dininin bütün hükümleri bir bütündür. Müttefakun aleyh (üzerinde ittifak edilmiş) hükümlerden hiçbiri yürürlükten kaldırılamaz. Kur’ân’ın ayetlerinin bir kısmını kabul, bir kısmını red edenler Müslümanlıktan çıkmış olurlar.
(16) Defalarca yazdım, tekrar ediyorum: Her Müslüman bir adet Büyük İslâm İlmihali (Ömer Nasuhi Bilmen) alsın ve dinini bu kitaptan öğrensin. Sapıtmaz, yolunu şaşırmaz.
(17) Bir zındık, “Bu kongre bir ilktir. Başlangıçta biraz ihtiyatlı hareket edildi. Daha cesur olmak lazımdır. Daha fazla reform yapmak gerekiyor…” gibi laflar etmiş. Dikkatli olmalıyız. Hiçbir ateistin, zındığın, mülhidin, Farmasonun dinimize karışmaya, ictihad yapmaya, dinî konularda yönlendirmeye, yol göstermeye hakkı ve selahiyeti yoktur.
(18) Diyanet maalesef büyük ve ağır baskılar altındadır. Bazı derin güçler ve mihraklar din meselesini kendi istedikleri şekilde halletmek istiyor. İslâm yeni çıkmış bir din ve nizam değildir. Bin dört yüz yıllık bir mâzisi vardır. Cadde-i Kübra, Sevad-ı Azam olan Ehl-i Sünnet ve Cemaat yolundan bir arpa boyu kadar ayrılır ve saparsak şeytanî tuzaklara düşeriz. 22 Mayıs 2002