Reformcuların Sapıklığı
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Ocak 2019
Perşembe
Bid’atçiler, reformcular, yenilikçiler, cedidçiler, Ehl-i Sünnet ve Cemaat’i, diğer fırkalar gibi sonradan çıkmış bir fırka veya mezhep gibi göstermek istiyorlar. Tabiî ki, yanılıyorlar ve yanıltıyorlar. Ehl-i Sünnet, Kur’ân’a ve Sünnet’e dayanan gerçek İslâm demektir. Peygamberle (Salat ve selâm olsun O’na), Kur’an’la başlamıştır.
Ehl-i Sünet’i herhangi bir fırka gibi görmek, gerçekleri çarpıtmaktır.
Ülkemizde, din düşmanları uzun bir müddetten beri İslâm’ı bozmak, işlerine gelen yeni bir İslâm türetmek için açıkça ve sinsice çalışmaktadır.
1. Şeriatsız ve fıkıhsız bir İslâm çıkartmak istiyorlar.
2. İslâm’ı Masonların, Siyonistlerin,Haçlıların, dinsizlerin razı olacakları beğenecekleri veya tahammül edebilecekleri bir şekle sokmak, ehlîleştirmek istiyorlar.
3. İslâm’ı ilâhî bir din olmaktan çıkartıp, beşerî bir ideoloji veya hümanizma haline getirmek istiyorlar.
4. Kur’ân âyetlerinin, Peygamber sünnetlerinin, Şeriat ve fıkıh hükümlerinin bir kısmını, “Bunlar tarihîdir, eskiden geçerliydiler, bu devirde geçerli değildirler” diye ikiye ayırmak istiyorlar. Kur’ân’daki üçyüz küsur ahkâm âyetini, “Bunların yerlerine pozitif kanunlar yapılmıştır”diyerek -bir nevi- inkâr ediyorlar.
5. Bilhassa kadınların tesettürünü kabul etmiyorlar.
6. İslâm ahkâmının dört kaynağından üçünü inkâr ederek, kendi yorumlarına göre sözde bir “Kur’ân Müslümanlığı” türetmek istiyorlar.
7.Peygamberi, Sünnetini, hadîsleri devreden çıkartmak istiyorlar. “Peygamber bir postacı idi, dini tebliğ ettikten sonra işi bitmiştir…” şeklinde bâtıl ve sapık bir felsefe yürütüyorlar.Müslümanların, Peygamberi ve Sünnet’ini bırakıp, müsteşrik (oryantalist) bozuntusu reformcuları rehber ve kılavuz edinmesini istiyorlar.
8. Afganistanlı olmadığı halde kendisini Afganî gösteren, Sünnî olmadığı halde, taqiyye yaparak Sünnî postuna bürünen, Masonluğun en azılı şubesine mensup olan, İngiliz ajanı Blunt ile işbirliği yaparak meşru Halife Hakan Sultan Abdülhamid Hân’ı tahtından ve makamından indirmek isteyen maceraperest, aktivist, ihtilâlci, yalancı, aldatıcı Cemalüddin Afganî’yi Müslümanlara kılavuz ve kurtuluş rehberi olarak gösteriyorlar.
9. Fıkhı ve mezhepleri temellerinden dinamitlemek için telfik-i mezâhib (Mezheplerin hükümlerini, kolaylıklarını karışık olarak tatbik etmek) propagandası yapıyorlar.
10. Din tahsili olmayan, ehliyet ve icazeti bulunmayan bütün câhil ve yetersiz Müslümanların Kur’ân’dan hüküm çıkartabileceklerini iddia ederek dinde anarşi ve bozulma meydana getirmek istiyorlar.
11. Şeyhülislâm Tokatlı Mustafa Sabri, Düzceli Muhammed Zâhid el-Kevserî, Beyrutlu Yusuf İsmail en-Nebhanî, Mekke Şafiî Reisü’l-uleması Ahmed Zeyh Zeynî Dahlan gibi büyük Sünnî ulemayı dışlıyorlar; onların yerine Musa Carullah, Mason Muhammed Abduh, onun tilmizi Reşid Rıza ve benzeri cedidçileri lanse ediyorlar.
12. Hadlerini aşarak kendi kafalarına göre bâtıl ictihadlar yapıyor, yersiz fetva ve ruhsatlar veriyorlar.
13. Bunlardan bazıları, Cennet’in kapıcısıymış gibi, kâfir ve müşrikleri ebedî saadet yerine dolduruyorlar.
14. Yine bunlardan bazıları, dinlerarası diyalog ve evrensel kardeşlik safsatalarıyla, İslâm’ı, Kur’ân’ı, Peygamberi yalanlayan kâfirlerle can ciğer oluyor.
15. Mutlak müctehid olmadıkları halde ictihada yelteniyorlar, Kur’ân’ı tefsir etmek hususunda yeterli bilgiye, ilme, ehliyet ve icazete sahip olmadıkları halde müfessirlik yapıyorlar, Allah’ın âyetlerine kendi heva, re’y ve hevesleriyle yanlış mânâlar veriyorlar.
Maalesef bu adamlar son otuz-kırk yıl içinde büyük tahribat yapmışlar; milyonlarca Müslümanın kafalarını karıştırmışlardır.
Ehl-i Sünnet İslâmlığını savunması gereken kişiler ve kuruluşlar reformculara, yenilikçilere, Fazlurrahmancılara, cedidçilere, müfessir taslaklarına, din tahripçilerine gereken cevapları yazılı olarak vermemişlerdir. Bu konuda ortaya konulan reddiyeler, cerhler, savunmalar, uyarılar, tenkitler gerçekten yetersizdir.
İslâm dini ilâhî dindir. Daha önceki dinler gibi tahrifata uğramamıştır. Kur’ân indirildiği gibi elimizdedir. İslâm dini, Kıyamet’e kadar hükümleri sürecek tek ilâhî dindir. Binaenaleyh dinimizde reform ve yenilik yapılamaz. Dinin reforma ihtiyacı yoktur. Müslümanların vardır.
Reformcuların, yenilikçilerin, Fazlurrahmancıların, Afganîcilerin, Abduhçuların, Telfikçilerin tesirlerinden ve tuzaklarından korunmak, sapıtmamak için ne yapmamız gerekiyor? Bu husustaki tekliflerimi de arz edeyim:
A. Dinî bilgilerimizi, Merhum Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihali” gibi muteber, sahih, güvenilir kitaplardan öğrenmeliyiz. Reformcuların, yenilikçilerin, Mason Afganî’nin çömezlerinin kitaplarına itibar etmemeliyiz.
B. Tefsir yapmaya ehliyeti ve icazeti olan sünnî ulemanın tefsirlerini, Kur’ân tercüme veya meâllerini alıp okumalıyız.
C. Dinimizi hayata uygulamak için dört hak mezhepten birini bütünüyle kabul etmeliyiz ve telfik-i mezâhib gibi heveslere kapılmamalıyız.Ulema böyle bir şeye cevaz verememiştir.Mezheplerin kolaylıklarını bir araya getirmek dini oyuncak etmek olur. Takva sahibi olanlar güçleri yeterse zorlukları bir araya getirebilir.
Ç. Mezhepsizliği sapıklık olarak göreceğiz. Nitekim Zâhid el-Kevserî hazretleri “Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür” buyurmuştur. Çağımızın büyük sünnî âlimi Said Ramazan el-Bûtî hazretleri “İslâm Şeriatını tehdit eden en tehlikeli bid’at mezhepsizliktir” adıyla bir kitap yazmıştır.
D. Reformcular ve yenilikçiler tasavvufa ve tarikatlara karşıdır. Biz Sünnî Müslümanlar, Şeriat’a uygun olmaları şartıyla tasavvuf ve tarikat taraftarı olmalıyız.
E. Kur’ân’ı ve Sünneti bütün olarak kabul etmeliyiz; âyetlerin ve hadîslerin bir kısmı bu devirde geçerli değildir şeklindeki sapık fikirlerden, insanı küfre götüren görüşlerden, ateşten kaçtığımız gibi kaçmalıyız.
F. İtikadda, fıkıhta, ahlâkta Ehl-i Sünnet mezhebinden bir milimetre bile ayrılmamalıyız. Çünkü Ehl-i Sünnet ana caddedir, doğru yoldur. Ana caddeyi bırakıp da çıkmaz dar sokaklara, patikalara sapanlara şaşılmaz mı?
G. Az buçuk dinî tahsil yapmış olsak bile, Kur’ân’ı tefsir hususunda kendi şahsî görüşlerimize, re’ylerimize yer vermemeliyiz.
Ğ. Şeriatın en küçük bir hükmünü ve kuralını bile çok aziz ve üstün görmeliyiz.
H. Geleneksel icazeti olmayan, ehliyetsiz yerli oryantalistlerin din konusundaki fikirlerine, görüşlerine, propagandalarına, telkinlerine kulaklarımızı tıkamalıyız.
I. Müctehid imamlara, ‘amil ulemaya, Sâlih Seleflere, Tasavvuf ulularına, Ehl-i Sünet büyüklerine tâbi olmalıyız. Dinimizi, ilmihalimizi onlardan öğrenmeliyiz.
İ. Devamlılık çizgisinde yürümeliyiz. Kopukluk, ârıza taraftarı olmamalıyız.
J. Beş vakit namazı elden geldiği kadar cemaatle kılmaya çalışmalıyız. Şeriatımız ve fıkhımız, fısk ve bid’atlari kendilerini küfre götürmeyen kimselerin bile ardında namaz kılmaya cevaz vermiştir.
K. Kadın ve kızların tesettürüne çok önem vermeliyiz.
L. Peygamber Efendimizin her devirde gerçek ve icazetli vârisleri, vekilleri, halifeleri bulunmaktadır. Bunlarla birlikte, bunlara tabi olmalıyız.
Böyle yaparsak inşaallah sapıtmayız. 29 Ekim 2004