Cumartesi

1. İtikada (inanca) ait konularda değişiklik, reform, yenilik olamaz. İnanç ile ilgili hükümler evrensel, mutlak gerçeklerdir. Hazret-i Adem’den Hazret-i Mustafa’ya kadar bütün peygamberlerin (hepsine salat-ü selam olsun) inançları birdir, aynıdır. İnanç itibarıyla bütün dinler İslâm’dır. Değişiklik amelde, füruatta, Şeriat hükümlerindedir. Doğru inanç Ehl-i Sünnet ve Cemaat inancıdır. Bunda reform yapmaya kalkışmak büyük bir ihanettir, sapıklıktır.

2. Kur’ân-ı Kerim’de kesin olarak bildirilmiş emirler, yasaklar, hükümler vardır ki, ondört asırdan beri eimme (imamlar) ulema (alimler), din uluları bunlarda ittifak etmiştir. Müttefakunaleyh olan bu hükümlerde de asla değişiklik, reform, yenilik yapılamaz.

3- Şeriatın, teferruata (ayrıntıya) ait bazı hükümlerinde çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Hanefî imamları ve fıkıhçıları kan, abdesti bozar demişler; Şafiî imamları ve fakihleri, bozmaz demişlerdir. Bu gibi ihtilaflı (çeşitli) görüşlere muhtelefün fih denir. Müslüman hangi fıkıh mezhebine mensub ise onun görüşü ile hareket eder. Bu çeşitlilik geniş bir rahmettir.

4. Fıkıh mezheplerinin kolaylıkları birleştirilemez. Mezheplerin zorluklarını birleştirip uygulamak takvadır; kolaylıklarını birleştirmek ise dini, oyuncak haline getirmek olur. Bir Hanefî’nin, Şafiî mezhebinde kan çıkması abdesti bozmuyormuş, o halde elim kanadığı için Şafiî mezhebinin hükmüne tâbi olayım demesi doğru değildir. Ulema ve fukaha telfik-i mezahibe (mezheblerin hükümlerini karışık şekilde uygulamaya) asla izin vermemiştir. Telfikin caiz olmadığına dair icma vardır. Reşid Rıza’nın telfik-i mezahibe cevaz veren kitabı muteber bir din kitabı değildir.

5. İslâm dinini sarsmak, Müslümanların aklını karıştırmak isteyen reformcular ve yenilikçiler mezhebe lüzum yok; her Müslüman dinin hükümlerini Kur’ân’dan ve hadîsten kendisi çıkartsın diyorlar. Böyle bir şey din hayatında, dinî uygulamada anarşiye yol açar. Bir Müslümanın dört hak ve doğru bir mezhepten birine bağlanması ve onun hükümlerini bütün olarak tatbik etmesi gerekir. Mezhepsizlik dinsizliğe köprüdür. İslâm şeriatını tehdit eden en büyük bid’at ve fitne mezhepsizliktir.

6. Reformcular ve yenilikçiler İslâm’da değişiklik istiyorlar. Bu, onların dinimizin kâmil bir din olduğu hükmüne inanmadıklarını gösterir. Allah ise Kur’ân’da “Bugün sizin dininizi tamamladım” buyuruyor. İslâm’da eksiklik, noksanlık yoktur ki, reforma, yeniliğe muhtaç olsun.

7. Reforma muhtaç olan İslâm değil, Müslümanlardır. Müslümanlar ilim, irfan, kültür, sanat, ahlak, fazilet bakımından yeterli seviyede değildir. Müslümanların vasıf, güç, üstünlük konusunda gayrete, ilerlemeye ihtiyacı vardır. Binaenaleyh kendilerini islah için, daha vasıflı, daha güçlü, daha üstün Müslümanlar olmak için çok çalışmaları gerekir.

8. İslâm âleminin geriliğinin suçu ve kabahati İslâm’da değil, Müslümanlardadır.

9. Dinde reform yaparak, yenilik yaparak kurtulacağımıza samimiyetle inananlar hafif akıllı kimselerdir. Reçeteleri pek ucuz ve işporta işi bir reçetedir.

10. Hiçbir reformcunun, yenilikçinin, zındığın dinin kesin hükümlerinden tâviz vermeye hakkı yoktur. Kesin hükümler Kıyamet’e kadar geçerli ve bakidir.

11. Din hükümlerinin bir önem sırası vardır. İnanç hükümlerinden sonra, ameliyata (aksiyona, işe) ait en önemli ve temel emir ve hüküm beş vakit namazdır. Namazı kılmayan, yahut önem vermeksizin, hafife alarak tehâvün göstererek kılan kimseler kendi dinlerinin temel sütununu yıkmış olurlar.

12. “Biz yakîn derecesine vasıl olduk, artık bizim namaz kılmamız gerekmez” diyenler, din sınırlarının dışına çıkmıştır. İnsanların en üstünü, âdem oğullarının seyyidi, Peygamberlerin en büyüğü olan Hazret-i MuhammedMustafa ölünceye kadar beş vakit namazı kılmıştır. Kimse ondan üstün olmayacağına, yakîn derecesinde onu aşamayacağına göre beş vakit namazı herkesin farz bilmesi ve kılması gerekir.

13. Dinde reformcular, yenilikçiler, zındıklar şaşırttıkları, akıllarını karıştırdıkları, ayaklarını kaydırdıkları, sapıttırdıkları insanların vebalini taşıyorlar ve bunun hesabını vereceklerdir.Yol; Muhammed Mustafa aleyhisselatü vesselamın, onun Ashabının, Selef-i Sâlihin’in, her devirde yaşamış âmil ve rabbanî âlimlerin, evliyaullahın, kâmil mürşidlerin yoludur. Reform, yenilik, mezhepsizlik, telfik yolları bid’attir, dalâlettir.

14. Aklının karışmasını, ayağının kaymasını ve sapıtmayı isteyenler müfessirlik şartlarına ve ehliyetine sahip olmayan nevzuhur kişilerin telif, tertib, tasnif ettikleri Kur’ân meallerini, tercümelerini, tefsirlerini alsınlar. Piyasadaki her tercüme, meâl, tefsir muteber ve güvenilir değildir. İstişare etmeden, yaldızlı reklamlara kanarak bu gibi kitapları almayınız, ebedî zarara uğrarsınız.

15. Cahillerin, din âlimi olmayanların kendi kafalarına göre din hakkında hüküm vermeleri, aralarında tartışmaları, “Bu konuda benim görüşüm şöyledir demeleri en büyük fitne ve fesattır.

16. Dinimizin bazı kesin emirlerine ve yasaklarına uyamayanlar sakın onları inkâr etmesinler. Küfre düşerler. Yapamıyoruz, günahkarız desinler.

17. Peygamberimiz “Ümmetimin içinde fitne zuhur ettiği vakit siz büyük karaltıya (büyük topluluğa) tâbi olun” buyurmuşlardır Sevad-ı Âzam denilen bu büyük topluluk Ehl-i Sünnet ve Cemaat taifesidir. Sapık reformcu ve yenilikçi fırkaların içinde, zındık ilahiyatçıların peşinde değil, Ehl-i Sünnet cadde-i kübrasında olmak gerekir. Aklı ve vicdanı olan bunu kolaylıkla anlar.

18. Bu dünya imtihan dünyasıdır. Mü’minin başına bu dünyada birtakım belâlar, eziyetler, musibetler gelir. Bunlara sabırla göğüs germek gerekir. “Belânın en şiddetlisi Peygamberlere gelir. Sonra derece derece…” buyurulmuştur. Şuurlu Müslüman, dininde sâbit-kadem olduğu için belâlara uğrarsa bunu tâbiî karşılamalı, sabr etmeli, azimli olmalıdır. İnşaallah imtihanı başarıyla verir ve ebedî mutluluk ve mükafat kazanır.

19. Bu dünya cennet değildir. Cennet başka bir âlemdedir. Rahat, istirahat, tâtil cennettedir. Bu fanî dünya çalışıp çabalama, gayret etme, hayır hasenat yapma, ibadet etme, mahsulünü âhirette devşirmek üzere tarlayı ekip biçme yeridir. Sakın gafil olunmaya. 03 Kasım 2002