Rehbere Muhtaç bir Gence
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 11 Aralık 2018
Sen bir gençsin… Yaşın, tecrüben, birikimin, kültürün yeterli değildir… Senin mutlaka alim, fazıl, bilge, tecrübeli, arif rehberlere ihtiyacın vardır. Onların seni bilgilendirmeleri, uyarmaları, yönlendirmeleri, aydınlatmaları gerekir.
Yanlış yönlendirildiğini biliyor musun?
Annen baban senin iyi bir tahsil yapmanı, bol gelirli bir mesleğe sahip olmanı istiyor… Bir Müslüman olarak hayatın gayesi bu değildir. İslâm, rızıkları verenin Allah olduğunu, O’nun kullarının rızıklarına kefil olduğunu bildiriyor.
Senin ana, temel, asıl vazifen Allah’a kulluk ve ibadet etmektir.
Bir Müslüman için bu kulluk ve ibadetin şartları şunlardır:
1. Allah’ın varlığını, birliğini, kemal sıfatlarla sıfatlı, noksan sıfatlardan münezzeh olduğunu bilmek. Sahihi itikad sahibi olmak.
2. Hazret-i Muhammed’in (Salat ve Selam olsun ona) Allah’ın Resul’u olduğunu kabul etmek ve onu kendisi için en güzel örnek ve model bilmek.
3. Kendisini yeryüzünde Allah’ın bir şahidi, Peygamber’in (Salat ve selam olsun ona) bir askeri bilerek İslâm’a, İman’a Kuran’a, Sünnete, Şeriata, hakaik-i İslâmiyyeye muhlisen lillah (Allah için ihlasla) hizmet etmek.
4. İyi Müslüman, iyi insan, iyi vatandaş olmak.
Bütün bunları kendi kafana göre, kendi re’y ve hevan ile hareket ederek yapamazsın. Tekrar ediyorum, rehberlere ihtiyacın vardır.
Nasibin varsa bir kâmil mürşide bağlan, intisap et, ondan el al. Kâmil olmayan mürşidler vardır. Onlara intisap edersen belanı bulabilirsin. Bu hususa çok dikkat et.
İcazetli ulema ve fukahaya güven, onların aydınlatan kitaplarını oku.
Dünyayı ahirete tercih edersen kesinlikle adam olamayacağını bil.
Dünya bir Müslüman için amaç değil araçtır.
Dünya bir imtihan yeridir. Dinin emr ve tavsiye ettiği gibi imar edilebilir. Senin dünyada vazifelerin vardır, onları elbette ihmal etmeyeceksin. Lakin ahireti unutup sırf dünyaya yönelik olmayacaksın.
Allah katında derecenin yüksek olmasını ve O’nun sana lütf ve keremiyle ebedi saadet vermesini istiyorsan İslâm’ın has hizmetkârlarından bir olmaya çalış.
İslâm’ın kiralık veya paralı askeri olma.
Din, iman, Kur’ân, Sünnet, Şerait, Ahlâk-ı İslâmiyye hizmetlerini para ve ücret mukabilinde yapma. (İmamlık, müezzinlik, müftülük, vaizlik, Kur’ân öğretmenliği, müderrislik gibi hizmetler karşılığında, geçimini temin edebilmek için ücret ve maaş alınmasına fetva ve ruhsat verilmiştir ama bu yollarla zengin olmaya fetva verilmemiştir…)
Müslüman, bir insan olmak hasebiyle zaman ve mekan içinde yaşayan bir kimsedir. Binaenaleyh vatanını korumakla, ona hizmet etmekle mükelleftir. Resulullah Efendimiz “Hubbülvatan min el-iman= Vatan sevgisi imandandır” buyurmuştur. Vatanımız elden giderse ne din kalır, ne iman, ne de biz.
Allah kullarına rızıkları taksim eder. Yeryüzünde Allah’ın Resullullah’ın bir askeri olarak rızkına razı ol ve sakın itiraz etme. İmtihan ediliyorsun. Kuru ekmek, birkaç zeytin, bir bardak çay… Sakın bu mönüyü küçümseme, isyankâr olursun… Başka bir mönü: Tarhana çorbası, bulgur pilavı, üzüm hoşafı. Bunu büyük bir ziyafet olarak kabul et.
Kuyruğuna kabak bağlı fareler koşup kaçamaz… Mal ve zenginlik de kuyruklara bağlı kabaklar gibidir…
Peygamberimiz: “Güçlü mü’min, zayıf mü’minden hayırlıdır.” buyurmuştur. Güçlü olmanın şartlarından biri mutlaka bilinmesi gereken faydalı ilimleri öğrenmektir. Bunun aleti de okuma yazma bilmektir. Sana soruyorum, Türkiye halkının ve devletinin bin yıldan fazla kullanmış olduğu alfabe ile okuma yazmayı biliyor musun? Bilmiyorsan vah sana, yazık sana, efsus ki efsus sana.
Saçma sapan kitaplar okumayı bırak ve tez elden sana yetecek miktarda ilmihal ve ahlâk bilgisi edin.
Bir sürü şarkıcı, türkücü, politikacı, futbolcu, manken ismi biliyorsun, lakin Allah’ın on dört sıfatını sayamıyorsun. Yahut Peygamberlerin (aleyhimüsselam) beş sıfatından bî-habersin. Senin gibi Müslüman bir gence yakışır mı bu cahillik.
Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) “Ümmetim yetmiş üç fırkzaya ayrılacaktır. Biri dışında bunlar ateştedir. Kurtulacak olan bölüm benim ve Ashabımın yolundan gidenlerdir” mealindeki hadîs-i şerifini aklından ve hatırından hiç çıkartma. Dinde doğru yol üzerinde, Cadde-i Kübrada, Sevâd-ı Âzam dairesi içinde bulunmak istiyorsan Kur’ân’a, Sünnete, Şeriata,fıkha sımsıkı bağlan.
Reformculardan, dinde yenilik isteyenlerden, dinde değişimcilerden, ılımlı ve light İslâm taraftarlarından, üç hak din vardır diyenlerden uzak dur.
Aldatıcı progandalara kanarak sakın Kur’ân-ı Kerimi kendi kafana, re’yine, hevana göre yorumlamaya kalkma.
Namazdan ve farz namazları cemaatle kılmaktan kopma. Bütün farz namazları cemaatle kılamıyorsan, hiç olmazsa günde bir kere cemaate katıl. Bunu da yapamıyorsan bari haftada bir camiye git.
ŞU HAKİKATİ UNUTMA: Senin en büyük düşmanın, kendi nefs-i emmârendir.
İnsî ve cinî şeytanlarla çevrili olduğunu hiç hatırından çıkartma.
Günahların ve sapıklıkların büyük kısmı dil âfetlerindendir. Diline hakim ol.
Kendini beğenme. “Kişi noksanını bilmek gibi irfan olamaz” denilmiştir.
Dengeli, huzurlu, mutlu bir insan olmak istiyorsan geleneksel kalıcı İslâm sanatlarından biriyle meşgul ol, ürün ver. Hattatlık, sedefkarlık, çinicilik, ahşap oyma, el yapımı kağıt vs…
ÇOK ÖNEMLİ BİR HUSUS: Kendini hizip, fırka, parça fanatizminden, militanlığından, holiganlığından koru. Bir tarikata intisab edersen tarikatlı ol ama tarikatçi olma.
Ahlâk, terbiye, adab-ı muaşeret (görgü) konusunda İstanbul İslâm kültür ve medeniyetine sahip ol.
(NOT: Sakın benden bir mürşid-i kâmil ismi, adresi sorma. Bir mürşid-i kâmile intisap etmek nasip meselesidir. Öyle kuru tavsiye ile ulaşılmaz… Hayatta olan bir mürşid-i kâmil bulamazsan, Hüccetülİslâm ve Zeynüddin İmam-ı Gazali Hazretleri’nin İhyau Ulûmidddin eserini okumaya başla. Şunu da unutma ki, böyle kitaplar roman ve hikaye kitabı gibi okunmaz, ders kitabı gibi okunur. Okurken not al, okuduktan sonra iyice anlayıp anlamadığını anlamak için kitabı kapat, okuduğun bilgileri tekrar etmeye çalış… En önemlisi de öğrendiğin faydalı, kurtarıcı, edebî saadeti kazandırıcı hayırlı bilgileri hayata uygula…)
Cami derneği başkanlığından gelen mektup:
“Muhterem efendim… Cami hizmetlerinin daha iyi yürümesi ve halkın namaza rağbet etmesi için aşağıdaki çok hayırlı işleri yaptık ama cami bilhassa sabah namazlarında yine boş, vakit namazlarında da gelmesi gerekenlerin yüzde biri bile gelmiyor. Yapılanlar: 1. Caminin içini ve minarelerini 120 desibellik gür sesli hoparlörlerle doldurduk. 2. Mihraba beş mikrofon koyduk. Ayrıca namaz kılınırken imama yakasına yılan gibi bir seyyar mikrofon takıyor. 3. Eski antika halı ve kilimleri attık, yerlerine rezil anilin boyalı yaygılar serdik. 4. Yerden ısıtma kolorifer tesisatı kurduk. 5. Yazın klimalar püfür püfür. 6. Mihrabın iki yanında iki ucuz ve çirkin Tahtakale saati var. 7. Namaz vakitlerini bildiren ciğer kırmızısı elektrikli bir levha. 8. Cami kapısında pabuçlar için naylon poşetler. 9. Camiin altında WC… Men… Women… One Turkish lira… Maşallah darphane gibi para basıyor… Bunlarla Müslüman halkı camiye çekemedik. Acaba camiyi doldurmak için daha neler yapmalıyız?”
CEVAP:
l. Mevcut 120 desibellik hoparlörleri atın, yerlerine 150 desibelliklerini koyun, öyle yüksek bir ses çıksın ki, civardaki binaların camları kırılsın… 2. Mihraptaki normal demode geri teknikli beş mikrofonu sökün; yerlerine atomlu, lazerli, fişfişli, menevişli modern mikrofonlar koyun. 3. Anilin boyalı berbat halıları atın, yerine colormatik en berbat ve bedter ve cırtlak halılar serin. 4. Mihrabın iki yanına her namazdan sonra “Allah kabul etsin” diye bağıran nükleer pille çalışan iki harika Çin ü Maçin saati yerleştirin. 5. Cami helalarının musluklarından sıcak sular akıtın… Ola ki halk akın akın camilere gelir… 06 Ocak 2013