Renkli Gözlükler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 22 Aralık 2018
Şu Türkiye’nin ne çok yüzü ve manzarası var. İktidar gözlüğünü tak, oldukça pembe ve ümitli görüyorsun. Muhalefet gözlüğünü tak, her yer karanlık. Müslüman gözlüğüyle başka, İslâmcı gözlüğüyle başka. Mason başka görüyor, Sabataycı başka. Sünnî ayrı şeyler görüyor, Alevî ayrı şeyler.
Peki şu ülkeye çarpıtmayan, değiştirmeyen, renklendirmeyen bir gözlükle bakmak imkanı yok mudur? Var da, bu iş gözlük meselesi değil, göz meselesidir, beyin meselesidir.
Hadiseler ikiye yarılır:
Gelip geçici, uçucu, çabuk değişici, yanıp sönücü, günlük, sebatsız, yüzeysel hadiseler.
Bir de temel, derin, devamlı, müzmin, değişmez gerçekler var.
Halk birincilerle meşgul.
İkinciler gündemde yok.
Türkiye’nin bir lisan, yazı, edebî kültür Türkçesi problemi vardır. Bunun üzerinde duran kaç kişi çıkar?
Türkiye sağlıklı, dengeli, toplumsal barış ve mutabakat olan bir toplum mudur? Yoksa dağılma ve çürüme sürecinde olan bir toplum mudur?
Türkiye’de tarihî ve kültürel devamlılık var mıdır? Yoksa tarihî ârıza ve kaza durumumu hakimdir?
Geçen gece İstanbul’da yer yerinden oynadı. Havaî fişekler atıldı, haykırmalar göklere yükseldi. 2010 yılı kültür etkinlikleri yapıldı.
İstanbul gerçekten bir kültür şehri midir?
Metropol nüfusu 10 milyonu geçmiş, etrafı-varoşları da 10 milyon, yirmi milyonluk bir kültür şehri midir, yoksa dünyanın en büyük köyü veya mezrası mı?
Maytapla, fişekle kültür mü olurmuş.
Bu dev şehrin en kültürlü yüz kişisini tarihî eski mezarlıklara götürün, dedelerinin Türkçe mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil oldukları ortaya çıksın.
İskenderiye’ye 8 milyon kitaplık muazzam bir kütüphane yapıldı da İstanbul’un niçin böyle bir kütüphanesi yok?
Cibali’den Ayvansaray’a kadar Haliç sahil ana caddesinde bir yürüyüş yapınız. Sol taraftaki binalara iyi bakınız.
Ayvansaray’daki surlara geldiğinizde bu dev şehrin kültür merkezi olup olmadığını anlarsınız.
Mesele bakıştadır, gözlüktedir, beyindedir.
Türkiye’nin ipe sapa gelir bir gündemi yoktur.
Bu yüzden ülkemiz Ortadoğu’nun Japonyası olamamıştır.
Büyük oynamazsanız büyük kazanamazsınız.
Hedefimiz sanayide ve uluslararası ticarette İtalya seviyesine çıkmaktır… Hayır efendim!.. Niçin İtalya? Hedefimiz Almanya ve Japonya seviyesine çıkmak olmalıdır.
Sen tarihte Osmanlı devletini kurmuş olan ataların torunusun. Büyük düşüneceksin, büyük çalışacaksın, büyük hamleler yapacaksın.
Benim gözlüğüm renkli değil ve durumu o kadar parlak görmüyorum.
Dünyanın hangi ülkesinde ordu din işlerine karışıyor?
Dünyanın hangi büyük ve köklü devletinde medya bu kadar kokuşmuş ve çürümüştür.
Uluslararası temizlik ve şeffaflık notu 10 üzerinden 4 olan kokuşmuş bir ülkede, “Geleceğimiz çok pembedir, dört nala koşarak kalkınıyoruz” demek mümkün müdür? Bin yıllık millî yazıyla okuması ve yazması olmayan bir ülkede ne kadar kültür vardır?
Türkiye ne kadar ahlaklı, faziletli, doğru dürüst bir ülkedir?
Evden veya yetiştirme yurdundan kaçan 14 yaşındaki kız ne oluyor?
Okullarda uyuşturucuya başlama yaşı 11 miydi, 10 muydu?
Açık oturumdaki açık karının mahrem yerleri niçin görünüyor?
Uyuşturucu babası yirmi yıldır aranıyormuş, yirmi sene sonra bulunmuş. Niçin bu kadar uzun müddet bulunamamış?
Otuz sene önce bir dikili ağacı olmayan şu muhterem şimdi dünya çapında zengin… Nasıl olmuş?
Doktorlar tam gün çalışacakmış ve sağlık işlerimiz düzelecekmiş. Siz buna inanıyor musunuz?
Filan kulübün çalıştırıcısı ayda bir milyon (Yeni TL) kazanıyormuş.
Filan köşe yazarı her gece dut gibi sarhoş olup güzel yazılar döktürüyormuş.
Güzel ve şuh sunucunun askısı düşmüş, memesi görünmüş.
Haiti zelzelesinde 200 bin kişi ölmüş.
Milyonlarca dolarlık havaî fişekler atılmış, maytablar yakılmış, ziyafetler verilmiş, kültür etkinlikleri yapılmış.
Gözler var görmüyor, gözlükler var doğru göstermiyor…Her kafadan ayrı bir ses. Çalgılar çengiler… Kimisi sema yapıyor, kimisi semah… Dehşetli bir kalkınma var sesleri… Batıyoruz feryatları…
Kazan fokur fokur kaynıyor.
Vezüv patlamaya hazırlanıyor. Ne zaman? Kim bilir?
Pompei ve Herculanum’da günlük hayat yaşanıyor.
Zengin aile ayda bin liralık doğal gaz yakıyor.
Fakir ailenin on torba kömür alacak parası yok.
Ucuz halk ekmek kulübesi önünde uzun bir kuyruk oluşturmuş… Soğukta titreşerek ucuz ekmek bekliyorlar.
Lüks lokantanın otoparkı lüks otomobillerle dolu. Açık baş, sıkma baş… Tuzu kuru zenginler gevrek gevrek gülerek yiyip içiyor.
İki işçinin sobaları yokmuş. Yanan tüpün üzerine bir tencere koymuşlar, yatmışlar. Tencere taşmış, tüp sönmüş iki işçi zehirlenip ölmüş. Paraları yoksa garipler mezarlığına gömülecekler.
Nazım Hikmet ile Necip Fazıl’dan şiirler okunmuş. Bu ikisini nasıl bir araya getiriyorlar?
Renksiz gözlükle olmuyor. Bari ben de pembe bir gözlük alayım. Sıkıntıdan kurtulayım.
Bize Osmanlı’nın kibar takımının görgüsü ve terbiyesi lazım. Okullarda niçin görgü dersleri verilmiyor? Görgünün biyoloji kadar değeri ve önemi yok mu?
Çeşit çeşit görgüler vardır:
Şehir ve medeniyet görgüsü… Kırsal kesim ve varoş görgüsü… Bedevî görgüsü… Sonradan görmüşün görgüsü…
İstanbul İslâm görgüsü nasıldır? Bilen biri çıksa da bu konuda çok açık, çok seçik, çok kolay okunur ve anlaşılır talimatname gibi bir kitapçık yazsa.
Nasıl kapı çalınır… Nasıl telefon edilir… Nasıl yemek yenir… Nasıl giyinilir… Nasıl yolculuk edilir…
Yaşlılar ayakta iken gençler oturabilir mi?
Sokakta giden şu üç hanım niçin kıkır kıkır gülüşüyor? Bundan yüz sene önce böyle yapan kadınlara ne denirdi?
Muharrem aşuresi pişirip komşularına dağıtan kaç aile kaldı?
Tramvayda herkesin arasında cep telefonu ile konuşup kafa şişiren bu adam veya kadın kibar mı, yoksa kaba mıdır?
Âcizâne yerine acizhâne, tersane yerine tershâne diyen şu okumuş ne kadar cahil.
Müslüman ve para… Bu konuda her Müslümanın ders alması gerekmez mi?
Halk lokantasına gitmiş. İki kişinin oturduğu bir masaya oturmuş… Öncekiler nohut ve pilav yiyor. Yeni gelen döner ısmarlamış. Görgülü mü görgüsüz mü, ince mi kaba mıdır bu adam?
Sofu geçinen herif açmış televizyonu, evini batakhaneye çevirmiş. Meyhane sahneleri, umumhane sahneleri, kumarhane sahneleri…
Görgülü bir Müslüman kendini övüp durur mu?
Hem ben iyi Müslümanım diyor, hem haram yiyor. Bu nasıl bir iştir?
Başı eşarplı bayan, yünden bir yumak yapmış, saçının üzerine koymuş, başında deve hörgücü gibi bir tümsek var. Bu kadın görgülü bir Müslüman mı?
Yatılı İmam-Hatip mektebinin yemekhanesinde büyük miktarda ekmek ve yemek ziyan ediliyor. Çorba, makarna, nohut gibi yemekler çıktığında talebenin yarısı beğenip de yemiyormuş yemekleri. Bu gençler görgülü mü, görgüsüz mü yetişiyor?
Evet çocuklarımız, gençlerimiz, halkımız genel olarak görgülü müdür, görgüsüz mü?
Görgüyü kim öğretecek? Devlet mi, eğitim mi, aile mi, sokak mı? Ha unuttum, baştan sormalıydım, bu ülkenin bir görgü problemi var mı? 18 Ocak 2010 Pazartesi