Cuma

 

Hiçbir vatandaş, resmî ideoloji olsun veya olmasın, herhangi bir ideolojiye iman etmeye, onu kabul ve tasdik etmeye, onu din gibi benimsemeye zorlanamaz. Böyle bir zorlama insan haklarına, vicdana, hürriyete, akla, mantığa, bilgeliğe, sağduyuya aykırı olur. “Sen resmî ideolojiyi beğenmiyorsun?.. Onu tenkit ediyorsun… Onun yanlış ve bozuk olduğunu söylüyorsun” diyerek kimseye ceza verilemez.

Bu sebeplerle kimse mahkemelerde süründürülemez, hapishânelerde çürütülemez. Bu, büyük bir zulümdür. İslâm dini, Müslümanların, din haline getirilmiş beşerî bir ideolojiyi kabul ve tasdik etmelerine izin vermez.

Bir Müslüman Marksizm/Leninizmi kabul edebilir mi? Bir Müslüman Nazizmi kabul edebilir mi? Müslüman, İslâm’a aykırı olan, yapay bir din mahiyetinde olan hiçbir ideolojiyi kabul edemez.

Müslümanlar Türk, Kürt, Fars, Arap, Laz, Çerkes, Arnavut, Boşnak, Kongolu veya Nijeryalı olabilir


ama Türkçülük, Kürtçülük, Arapçılık yapmaları doğru olmaz. Çünkü ilâhî ve mukaddes

İslâm dini ırkçılığı bâtıl ilan etmiştir.

İnsanların birbirine üstünlüğü ilimle, irfanla, imanla, ahlâk ve fazilet, salâh iledir.

Bence bir Müslümanın İslâmcı olması bile yanlıştır. Çünkü İslâm dindir, İslâmcılık ise bir tür ideolojidir. Ülkemizde millî barışın, toplumsal uzlaşmanın olması için resmî ideoloji baskı ve tabularının kaldırılması gerekir.

Resmî ideolojiyi bir din gibi kabul eden güçlü bir azınlık şimdiye kadar çok zulmetti, çok baskı yaptı, çok olumsuz işler yaptı.

İslâm dininin kurallarından biri de

“Dinde zorlama

(ikrah)

olmadığıdır”,

yani Müslümanlar, Müslüman olmayanları zorla Müslüman yapamazlar.

Eskiden ülkemizde

“Milletler”

sistemi vardı. İslâm milleti, Hıristiyan Ortodoks milleti, Yahudi milleti, Katolik milleti, Ermeni Gregoryen milleti vs… Bu milletlerin din işlerine, kimliklerine, kültürlerine karışılmazdı.

Yakın tarihimizde en fazla zulüm Sünnî Müslümanlara yapılmıştır. Binlerce âlim, fakih, şeyh, salih Müslüman idam edilmiştir. Onbinlercesi zindanlara atılmıştır. Onbinlercesi yerinden yurdundan sürülüp perişan edilmiştir.

Onbinlerce cami, dergâh, mescid, medrese, İslâm mektebi, imâret ve diğer tür vakıf eserleri yok edilmiştir. İslâm kabristanları düzlenmiştir. Din eğitimi yapılmamış, yasaklanmıştır. Bu yapılanlara da uygarlık denilmiştir.

Zulümle, baskı ile, yakıp yıkmakla, ezip sindirmekle uygarlık olur mu? Bütün bu kötülüklerin sebebi resmî ideoloji denilen heyûlâdır. Bu heyûlânın ne olduğu, ne olmadığı, künhü, mâhiyeti, içyüzü belli değildir. Doğru dürüst bir târifi yoktur. Herkes işine geldiği gibi açıklayıp yorumlamaktadır.

Resmî ideoloji yüzünden Türkiye Ortadoğu’nun Japonyası olamamıştır. Türkiyeliler koyu bir cehâlet karanlığı içinde kalmıştır. Türkiyeliler atalarının mezar taşlarındaki Türkçe yazıları okuyamayacak kadar câhil bırakılmıştır.

Dindar aydınlara on yıllar boyunca kan kusturulmuştur. Resmî ideolojinin gölgesinde Türkiye uzun yıllar boyunca soyulmuş, talan edilmiştir. Artık yeter!.. Yetsin artık bu halkın, bu memleketin çektiği.

Resmî ideoloji özelleştirilsin. Resmî ideolojisiz yepyeni bir Anayasa yapılsın. İnanan inansın, inanmayana zorla ideoloji kabul ettirilmesin. İspanya’da yapılanlar gibi yapılsın. Resmî ideoloji vesâyetinin yerine şunlar gelsin:

• Âdil hukuk gelsin.

• Hukukun üstünlüğü prensibi gelsin.

• Millî kimlik ve kültüre saygı gelsin, bu iki temel değer korunsun.

• Akıl gelsin, mantık gelsin, vicdan ve sağduyu gelsin, bilgelik gelsin.

• Ahlak, fazilet, yüksek karakter gelsin.

• İnsaf gelsin.

• Millî barış ve uzlaşma gelsin.

• Çeşitlilik içinde birlik gelsin.

• Temizlik ve şeffaflık gelsin.

• Egemen azınlıkların baskısına, zulmüne, işkencesine, tehditlerine son verilsin.

• Resmî ideolojinin gölgesinde devlet, ülke, halk soyulmasın. Yüz milyarlarca dolarlık kara para birikimi oluşmasın.

• Âdil kanunlara aykırı bir iş yapmamak ve meşru sınırları çiğnememek şartıyla alabildiğine (İngiltere’de olduğu gibi) din, inanç, vicdan, fikir hürriyeti olsun.

• İdeoloji bahane edilerek ahlâksızlık, iffetsizlik yapılmasın.

Bendeniz sade bir vatandaş olarak bunları istiyorum. Bir yanlışım, bir hatam varsa, seviyeli ve vasıflı tenkitlere açığım. Akıl, mantık, vicdan, sağduyu, ilim, irfan hakem olsun. Şu isteklerimde kötü bir şey var mı?

(İkinci yazı) Bir büyüğe mektup

Huzura…

Tevbih ve tâzirnâme-i âlileri, vasıl-i dest-i âcizi oldu. Ne deseniz yeridir. Lakin müsaade buyurursanız, kendimi azıcık müdafaa etmek istiyorum. Malum-i âlileri müdafaa kutsî bir haktır.

Bendeniz sizinle aşık atabilir miyim hiç… Siz maşaallah evliya-i umurdan kadri yüce bir zatsınız, ben fakir ise bir hiç. Siz ekâbir-i kiramdan, bendeniz hiç ender hiç. Bir hiçin sizin yanınızda ne kıymeti olabilir?

Bendeniz günahlarına, kusurlarına, isyanlarına ağlayan biri; sizse şan, şeref, debdebe, tantana, alkış, gulgule, şaşaaya gark olmuş mesrur, mahzuz önemli bir kişi. Maşaallah, halinizden, Cennet’i garantilediğiniz anlaşılıyor.

Siz büyük bir Hazretsiniz, biz sıradan, mütevâzı, haşyet içinde bir hiç. Hiç Hazret ile Hiç bir olur mu? Kesinlikle kuruntu etmeyiniz, gönlünüze elem vermeyiniz; makamınızda, şöhretinizde, mağruk olduğunuz dünya nimetlerinde, hadem ve haşeminizde zat-i âlinizi kıskanmam, size haset etmem, hattâ gıbta etmem bile mevzuubahis değildir.

Siz ne kadar yüksekteyseniz, bendeniz o kadar aşağıdayım. İstemeden hasıl olmuş biraz şöhret-i kâzibem vardır, keşke ondan kurtulabilsem. Bendeniz alkış tarrakalarına dayanamam, kulaklarım rahatsız olur, başım tutar.

Geçinecek kadar gelirim var. Bir tabak yemekle doyuyorum. İki tabak yersem midem bozulur. Birkaç ceketim var. İki ceketi üst üste giyip de sokağa çıkamıyorum. Geçimimden artan para ile kitap ve ucuz el sanatı eşyası bile alabiliyorum. Sizde olup da bende olmayan zenginliklerde hiç mi hiç gözüm yok.

Bütün dileğim, bu dar-ı fenayı hüsn-i hâtime ile terk edebilmektir.

Dünyayı size bırakıyorum. Riyasetleri, şöhretleri, alkışları, gulguleleri, şaşaaları, havaî fişekleri, kuru sıkı merasim top atışları, yaşa varol nur ol sadaları, sevgi ve bağlılık selleri, gülücükleri, bel kırmaları, temennaları, arz-ı ubudiyetleri, müzeyyen sofraları, saray yavrusu kâşâneleri, sîm ü zeri, dolar ve euroları, deste deste banknotları, rüzgâr gibi uçan dabbeleri, marinalardaki nazlı yatları, ipek halıları, bütün lüksü, olanca konforu ve cümle oyun ve oyalanmaları ile zat-ı âlinizin olsun.

Mâlum-i âlileri:

“Dünya iki padişaha dar gelmiş, kırk derviş bir kilime sığışmış…”

Siz dünyanızda, biz kilimde…Siz mutlu, biz mutlu… Gönlünüz rahat olsun, hiçbir şeyinizde gözümüz yoktur. 05 Aralık 2009