Perşembe

 

Başbakanın baygınlık geçirmesi, kendinden geçmiş vaziyette özel zırhlı Mercedes makam arabasıyla hastahaneye getirilmesi, orada şoförün arabadan çıkması sonunda kilitlerin kapalı kalması, kapıların açılamaması, tam on dakika boyunca, içinde baygın başbakanın bulunduğu arabanın yanında korkunç bir telaş yaşanması, yüksek sesle bağırılıp çağırılması, camlardan birinin kırılarak kapıların açılmak istenmesi, ilk bulunan birtakım aletlerle bu işte başarılı olunamaması, sonunda, civardaki bir inşaattan bir balyoz bulunarak camın kırılması ve kapıların nihayet açılması, baygın başbakanın karga tulumba dışarıya çıkarılıp bir sedyeye konularak bağırışlar, el kol işaretleri içinde hastahaneye koşturulması…

Başbakan kalp krizi geçirmiş olsaydı işi bitikti. Kalp krizinde on dakikanın değil, on saniyenin büyük kıymeti vardır.

Başbakanlıkta, Mercedes firması tarafından eğitilmiş on makam şoförü varmış, şu anda bunların hiçbiri makam şoförlüğü yapmıyormuş… Eğitim görmüş makam şoförleri, ez-kaza kapalı kalan kapıların camlarını 10 saniyede açabilecek şekilde yetiştirilmiş…

Ülkenin icra işlerinin (yönetiminin) başında bulunan Başbakan yorgunluktan veya şekerden dolayı bayılınca ilk yapılacak iş nedir? Telaşlanmamaktır… Tekrar ediyorum: Telaşlanmamaktır… Eğitimli, vasıflı, uzman elemanlar çok acele, fakat asla telaş eseri göstermeden vazifelerini yaparlar.

Başbakanı hemen sedyeye koyarlar veya kucaklayıp, bütün seyahatlerinde yanında veya yakınında bulunan ambülansla hastahaneye götürürler. Daha ambülans safhasında doktorlar müdahale eder, gereken iğneleri yapar, tıbbî tedavilere başlar. Başbakan en kısa bir müddette hastahaneye yetiştirilir ve otomobilden alınarak binanın içine sokulur, doktorlara teslim edilir. Bu anlattıklarım -Allah saklasın- herhangi bir suikast, saldırı olduğu takdirde de geçerlidir.

Bu esnada neler yapılmamalı, neler olmamalıdır?

-Son derece soğukkanlı olunmalıdır.

-Asla paniğe kapılınmamalıdır.

-Telaş edilmemelidir.

-Bağırılıp çağırılmamalı, el kol hareketleri yapılmamalıdır.

-Sayın Başbakanımız bayıldı, şoför (çıkmaması gerektiği halde) otodan çıktı, kapılar otomatik olarak kapandı, şimdi açamıyoruz, ne yapacağız, gibi bir durum meydana gelmemelidir.

-Bütün dünyayı hayran bırakacak bir şekilde hareket edilmeli, ne yapılması gerekiyorsa en çabuk, en tesirli, en başarılı şekilde yapılmalıdır.

Medyanın bazı tenkitleri haksızdır. Lakin Başbakanın bayılması, hastahane önünde zırhlı araç içinde on dakika baygın olarak kalması, kapıların açılamaması, nihayet civardan bir balyoz bulunarak camın kırılıp öyle açılabilmesi hadisesine

rezalet

demişlerdir ve bu konuda yüzde yüz haklıdırlar.

Aşağıdaki tenkitlerim ve görüşlerim sadece AKPiktidarına yönelik değildir. Geneldir.

(1) Bütün Türkiye’de korkunç, vahim, dehşet verici bir ehliyetsizlik vardır. Bundan elli altmış yıl kadar önce Fransızcadan dilimize bir kitap çevrilmişti. İsmi

“Ehliyetsizliğe Tapış”

idi. (Tercüme eden General Sabit Karaman mı idi?) İşte şu anda Türkiye’de genel bir ehliyetsizlik hüküm sürmektedir. İşlerin başına, makam ve mevkilere, vazifelere, memuriyetlere adam aranır ve bulunurken ehliyet meselesine önem verilmiyor, dikkat edilmiyor.

Ehliyet şartının yerini partizanlık, adam kayırma, nepotizm, tanıdık, hemşehri, akraba, askerlik arkadaşı, iş ortağı gibi faktörler almıştır.

Yakın tarihimizde bazı büyük belediyelerin kadrolarında öyle adamlar vardı ki, bir iş falan yaptıkları yoktu, tek işleri aydan aya maaşlarını çekmekti…

Bir ülkede genel bir kokuşma varsa, orada “Emanetlerin ehline verilmesi” ilkesi uygulanmaz, emanetler nâ-ehil olanlara verilir.

Geçen sene İstanbul Beyoğlu’nda nasıl kaldırım döşendiğini milletçe gördük. İki uçtan, Taksim’den ve Tünel’den kaldırım döşemeye başladılar; yol bitmeden yapılan kaldırımlar bozulmaya başladı. Niçin? Ehliyetsizlikten? Sadece müteahhit mi ehliyetsizdi?Hayır… Bu iş, bu konu ile sorumlu olan herkes…

Kaldırım yapmak, bayındırlık işlerinin en kolayı, en basitidir. Biz bunu bile namusumuzla, şeref ve haysiyetimizle başaramıyoruz.

Baygın Başbakanın hastahane önünde zırhlı araç içinde on dakika kapalı kalması rezaleti bir istisnâ mıdır? Değildir. Bu durum ülke çapında genelleşmiştir.

Bu memlekette elbette ehliyetli, liyakatli, sorumluluğunu bilen, vazifesini hakkıyla yapan vasıflı politikacılar, idareciler, bürokratlar, belediyeciler, müteahhidler vardır. Vardır ama onlar istisna durumundadır. Kaide, genel durum ehliyetsizliktir.

Ankara’daki bakanlıklara, genel müdürlüklere, illerdeki iktidar partisi başkanlıklarına, belediyelere gidiniz. Bekleme salonlarında yığın yığın vatandaş göreceksiniz. Bunların büyük kısmı oralara avanta kapmak, iş bulmak, rant yemek için gitmiştir.

Sayın bakanım, sayın bakanım… Sayın başkanım, sayın başkanım…

Bazıları “Biz saçı bitmedik yetimlerin haklarını yedirmeyiz” edebiyatı yapıyor ama siz bir de uygulamaya bakınız. Malı götüren götürüyor. Bu memlekette onbeş yirmi sene önce sıfırdan başlayıp bugün doların milyarıyla ölçülen büyük servetlere sahip olmuş adamlar vardır. Bunlar rahatsız olmasın diye

“Nereden buldun?”

kanunu kaldırılmıştır.

Ehliyetsizlik konusunda sadece resmî makamları suçlamıyorum. Özel sektörden bir örnek vereyim: Ülkemizde yaşayan ve çalışan bir Tunuslunun üç yaşındaki çocuğu düşmüş, kolu kırılmış. Hemen bir hastahaneye götürmüşler. Muayene edilmiş, “Ameliyat edilmesi ve kırık kemiğe platin parça konulması gerekiyor, beş bin lira verin hemen ameliyat edelim” demişler. Adamcağızda bu para yokmuş, dostlarımdan birini tanıyormuş, ona telefon etmiş, beş bin YTL. borç istemiş, dostum “İlle de gerekiyorsa parayı temin ederiz ama sen çoğuğu bir de benim tanıdığım filan doktora götür” demiş. Götürmüşler, muayene edilmiş ve doktor hayretle şöyle demiş: Bu çocuğun ameliyat edilmesi gerekmez. Kırığı düzeltip sargı koymuşlar, kısa zamanda kaynamış ve çocuk iyileşmiş. Bu tıbbî müdahale için de cüz’î/küçük bir ücret ödemişler…

İşte Türkiye’nin durumu budur. Bu anlattığım vak’ada ehliyetten ziyade tıb etiği ihlâli vardır.

En fazla korunması gereken bir Başbakanın başına gelenleri gördünüz. Hepimiz ehliyetsizliğin ve ehliyetsizlerin kurbanı olabiliriz.

Bu son rezalet istisnâî değildir, geneldir.

Sayın Başbakana geçmiş olsun diyorum. 27 Ekim 2006