Risale-i Nur’un Zengin Türkçeden Fakir Öz Türkçeye Tercüme Edilmesine Niçin Karşıyım
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 09 Aralık 2018
SORU: Risale-i Nurların zengin Osmanlı Türkçesinden uyduruk fakir öz Türkçeye tercüme edilmesine niçin karşıyım?
CEVAP:
Saniyen: Risale-i Nur hizmetlerinin has hizmetkarı ve Üstadın halife, vâris ve vekilleri durumunda olan ağabeyler sadeleştirmeye kesinlikle razı değiller.
Böyle bir şey merhum Üstad Bediüzzaman hazretlerinin kul hakkını ve vasiyetini çiğnemek olur.
Bediüzzaman’ın yetiştirdiği has hizmetkar ağabeylerin bir kısmı sağdır. Onların rızası alınmadan, Risalelerin sade ve fakir Türkçeye çevrilmesi hem hukuka, hem ahlâka, hem vefaya, hem de hizmete aykırıdır.
Bu konudaki şahsî nâçiz görüşlerime gelince:
Zengin Osmanlıcaya dönülmesini isterim.
Risale-i Nurlar ve gerçek Nur talebeleri bu konuda büyük hizmet etmişlerdir.
Şu anda İslam ve Kur’an yazısını ve zengin edebî Türkçeyi büyük ölçüde gerçek Nurcular ayakta tutmaktadır. Hiçbir gerçek Nurcu Latin yazısına ve Agop Martayanın uydurduğu arı, duru, sade suya tirit, fakir, öz süfyanî Türkçeye taraftar olamaz.
Türkiye kültür coğrafyasında Din-i Mübin-i İslama zengin ve engin Osmanlı lisanı ile hizmet edilebilir. İslam’ın, Kur’an’ın, Sünnetin, Şeriatın, hikmet-i islamiyenin incelikleri, gavamızı, latifeleri uyduruk öz Türkçe ile ifade edilemez.
Şu anda eski zengin Osmanlıca Türkçesini Risale-i Nurlar ve gerçek Nurcular ayakta tutmaktadır. Risale-i Nur’un tercümesine bu yüzden karşıyım.
Halis hizmetkar, Üstad hazretlerinin fedakar, ihlaslı, azimli, sebatlı, sabırlı büyük ve değerli talebesi
Üstadın Türkçesinden uyduruk Türkçeye yapılan tercüme iyi niyetli yapıldıysa, hatalıdır. Yok bu iş kasıtlı olarak yapıldıysa eyvah ki eyvah… Şu hususu tekrar belirtmek isterim ki, Nur Risaleleri sadece Nurcuların malı değil, Ümmet-i islamiyenin malıdır. Çünkü bu eserler İslama, İmana, Kur’ana, Sünnete, Şeriata, İslam ahlâkına, Ümmete hizmet etmiştir, etmektedir.
Nur Risalelerinin yakın tarihimizde büyük mânevî fütuhatı olmuştur. Yapılan hizmetleri, nail olunan fütühatı inkâr etmek vefasızlık ve mürüvvetsizlik olur.
Merhum Üstadın ve has hizmetkar ağabeylerin, Risale-i Nurların Türkçeden Türkçeye tercüme edilemeyeceği konusundaki ısrarlı ve kesin isteklerine saygı gösterilmeli, beddualarından korkulmalıdır.
Soru: Sen bu işlere niçin karışıyorsun?
Cevap: Risale-i Nur Ümmetin malı ve bendeniz de Ümmetin bir ferdi olduğum için…
1928’den bu yana kullanageldiğimiz alfabe Türk alfabesi değil, Latin alfabesidir. Bizim millî elifbamız,
Türklerin tarih boyunca kullanmış oldukları çeşitli millî alfabeleri vardır,
Alfabe devrimi Türkiye’de İslam düşüncesinin, kültürünün, medeniyetinin, eğitiminin, irfanının belini kırmış, büyük bir kopukluğa sebep olmuş, fikir hayatımızı felç etmiştir.
Alfabe devrimi, millî kimlik ve kültürümüze, evrensel insan haklarına ve hürriyetlerine, hukuka, eşitliğe aykırıdır.
Lozan ile korunma altına alınmış Rum, Ermeni azınlıklar, Yahudiler, Süryaniler ve diğerleri kendi millî geleneksel yazılarıyla eğitim yapabiliyor, gazete dergi kitap çıkartabiliyor ama Müslüman çoğunluk bin yıllık millî yazısıyla bunları yapamıyor.
İtiraz edecekler, İslam-Kur’an yazısı
diyecekler.
Bin küsur yıldan beri yaşadığımız Anadolu coğrafyası nasıl millî yurdumuz ise, yine
ama onlar o yazıyı millîleştirmişler, Japonlaştırmışlardır. Alfabe değişikliği, devrimi ve kopukluğu halkımızı İslam’dan uzaklaştırmak için yapılmıştır.
Türk dili ve edebiyatı için en uygun alfabe, yazı sistemi hangisidir?
Kazanlı filolog ve Türkolog
Bu konuda Darülfünun müderrislerinden
da mütalaa edilmelidir.
Cevap: Latin alfabesidir. Latin alfabesiyle Türkçe, konuşulduğu gibi yazıldığı, yazıldığı gibi okunduğu için
Alfabe ve dili sadeleştirme devrimlerinden sonra zengin, yazılı, edebî, engin Türk lisanı ve edebiyatı çökmüştür.
Bununla yüksek ilim, irfan, kültür ve sanat yapılamaz.
Bir millet zengin lisanını, zengin edebiyatını yitirirse, maddeten terakki etse bile dejenere ve aliene olur ve sonunda çöker.
Zengin Türkçede
vardır. Fransızcada (k) ve (q) vardır. Türkçede uzun (a) vardır, kısa (a)… Uzun (e) vardır, kısa (e)… Bugünkü yetersiz, uygunsuz, gayr-i millî alfabe ile bunlar ifade edilemiyor.
Üç yüz kelimelik konuşma Türkçesi için okula gitmeye bile lüzum yoktur.
Türkiye’yi güçlendirmek, yüceltmek istiyorsak
Sabataycılara ve gayr-i Müslimlere karışmam ama
Bu sene liselerde seçmeli Osmanlıca dersleri okutulacakmış. Aileler erkek ve kız evlatlarını bu kurslara mutlaka yazdırmalıdır.
Zengin Türkçeyi yitirirsek dinimizi de doğru dürüst öğrenip anlayamayız. Üç yüz kelimelik sokak Türkçesiyle derin İslamî tefekkür, kültür ve eğitim olmaz.
Müslüman baba ve anne çocuğuna İngilizce öğretmek için çırpınıyor, para harcıyor, lakin Osmanlıca öğretmeyi düşünmüyor. Bu korkunç ve ölümcül bir gaflettir. Çarşı pazar Türkçesiyle doğru din eğitimi yapılamaz.
Türkiye Müslümanlarının millî İslam-Kur’an alfabesiyle yazılan zengin Türkçeye dönüş yapması, bu yazı ile gazeteler, dergiler, kitaplar çıkartması, İslam Mektepleri açması gerekir.
Bütün Ehl-i Sünnet ve Cemaat tarikatları, cemaatleri, dernek ve vakıfları, toplulukları Osmanlıca için seferber olmalıdır. Bu sahada büyük gayret himmet sarf eden
candan tebrik ve tahsin ediyorum.
Bu konuda gaflet etmek, gevşeklik sergilemek, vazifeleri ihmal etmek kültürel ölümdür. Evet ölümün kültürel olanı da vardır.
Gökdelenlerin ve dev nemrudî rezidansların gölgesinde… Lüks, israf, dağınıklık, parçalanmışlık, plansızlık ve programsızlık, beyinsizlik, şuursuzluk, Ümmetsizlik, İmamsızlık, dedelerinin mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahillik içinde… 14.09.2013