Rivâyetler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
Pazar
Anlatacaklarım rivâyetlerden, fısıltılardan, tahminlerden, dedikodulardan, temennilerden ibarettir. Yine de bilinmelerinde fayda vardır.
Sabataycılar atağa geçmişlerdir. Bülent Ecevit’in yerine Sabataycı bir başbakan geçirtmek, bu zatı ve kabinesini olağanüstü yetkilerle donatmak istiyorlar.
Ankara’da önemli bir iktidar adamının karısı, hiçbir siyasî unvanı, milletvekilliği, makamı mevkii olmadığı halde yoğun bir kulis faaliyeti içinde bulunmaktadır. Sanki Türkiye’yi o idare ediyormuşcasına hareket etmekte, telaş göstermekte, gayret sarfetmektedir.
Bazı çevreler solu tek parti bünyesi içinde toplamak istiyor. Çünkü DSP’nin oylarında büyük erime olmuştur, böyle giderse barajın altına düşmesi bile mümkün ve muhtemeldir. Ehlileşmesi, uysallaşması, uzlaşması şartıyla Baykal’a göz kırpanlar vardır.
Yüzlerce çok önemli dosya bulunmaktadır. Bunlar yolsuzluk, soygun, vurgun, hortumlama, talan dosyalarıdır. Bu dosyalar bir takım adamların ve grupların tepelerinde birer Demokles kılıcı gibi sallanmaktadır. Dosyaları hemen patlatmak yerine (ki hukuk bunu gerektiriyor), bekletmek, cehennemî ve şeytanî satranç oyununda kullanmak isteyen gizli, esrarlı güçler vardır.
Bütün bu toz duman, bu hengâme içinde hâlâ götüren, yüzde on komisyon alan adamlar, çeteler faaliyetlerine umursamazca devam etmektedir. Bu adamlar cesaretlerini nereden alıyor, neye güveniyorlar?
İstenildiği anda uygulamaya konulacak bir sürü provokasyon (kışkırtma) dosyası ve planı hazır vaziyette beklemektedir.
Marmara İlahiyat Dekanı Zekeriya Beyaz’ın bıçaklanması, bu hadisenin ardından başörtülü öğrencilerin fakülteye girmelerinin yasaklanması gerginliği tırmandırmak maksadına mı yöneliktir?
Sabah’tan uzaklaştırılan Dinç Bilgin tekrar gazetenin başına getirildi. Bu geri dönüşün iç yüzü nedir? Dinç Bilgin eski gazetesinde kalacak mıdır, yoksa Napolyon’un Elbe adasından dönüp, bu sefer Saint Helene adasını boylaması gibi bir dönüş müdür? Bunu bize zaman gösterecek.
Yüz milyar dolarlık kara, kirli, pis, haram paraya hükmeden haydutlar, çeteler, mafyalar hayli tedirgin vaziyetteler. Ortalığın tekrar sükûna kavuşması, suçluların üzerine gidilmesinin engellenmesi için gerekirse yüz milyonlarca dolar harcamaktan çekinmeyecekleri tabiîdir. İstediklerini gerçekleştirebileceker mi? Sadettin Tantan’ı İçişleri Bakanlığı’ndan uzaklaştırabilecekler mi?
Adam yıllarca maaşla çalışmış, eline geçen para belli. Peki kendisinin ve yakınlarının trilyonlarca liralık servetinin kaynağı nedir? Milyonlarca dolarlık villalar, yalılar, yazlıklar, mülkler. Bu devlet bu gibi adamlardan niçin hesap sormuyor?
Aslında medyanın üzerine büyük vazifeler, sorumluluklar düşüyor. Birtakım dosyalar hazırlanmalı, bir toplum savcısı gibi delil, vesika toplanmalı, şahitler bulunmalı ve bu dosyalar adalete, Meclis’e, cumhurbaşkanına verilmelidir. Ta ki, muameleye koysunlar, hesap sorsunlar.
Elli bin dolara adam öldürtülüyormuş… Yok etmek istedikleri kişileri trafik kazalarına kurban ettiriyorlarmış…
İslâmî kesimdeki bir takım holdinglerin durumları iyi değilmiş. Avrupa’dan, Almanya’dan para toplayarak ayakta duran birkaç kuruluş da fiilen iflas etmiş.
Washington ve Tel Aviv kendilerine itaatkâr, uyumlu, ehlî, uysal bir ılımlı İslâm çıkartmak, böyle bir cephe kurmak için sessizce faaliyette bulunuyor. Bu konudaki gizli raporları bulup okuyabilsek ne iyi olur.
Birtakım çağdaş, laik, ilerici, din ve dindar karşıtı kimselere kışkırtıcı bültenler gönderiliyormuş. “Ben Ladin gelecek, hepinizi kesecek…” gibi. Bütün bunlar tezgah ve oyundur. 28 Şubat’ta da Müslümanların yasa dışı hareketlere kalkışmasını istemişlerdi. Hevesleri kursaklarında kaldı.
Anadolulularla Rumelililer arasındaki çekişme ve rekabet son derece sessiz şekilde devam ediyor. Şimdilik Rumelililer yenik durumda.
Avrupa Birliği’ne girseler Müslümanlara din hürriyeti vermek zorunda kalacaklar girmeseler Doğu ile Batı’nın arasında açıkta kalacaklar. Şimdi kara kara düşünüyorlar.
2001 yılının kara, zor, yavuz bir yıl olacağı anlaşılıyor. Borç gırtlağa kadar çıkmış. Üretim gerilemiş. Ticaret kötü durumda. Ziraat ve hayvancılık da iyi değil. Milyonlarca işsiz feci vaziyette.
Tuzu kuru olan kara para sahipleri de haram paralarını ağız tadıyla, afiyetle yiyememekten şikayetçiler. Ne oldum dememeli, ne olacağım demeliymiş. Adam bakandı, milletvekiliydi, can ciğerdi, şimdi ise yurt dışında ve Interpol’ün kırmızı bülteni ile aranıyor. Güvendiği dağlara kar yağdı, Baba’sının durumu da iyi değil, banka boşaltan yeğen hapse atıldı. “Kur’ân’ın üç yüz küsur âyetinin hükmü kalmadı, onların yerine pozitif kanunlar yapıldı” dediği o eski günler geride kaldı. Ey Baba, ey bülbül-i şeydâ, niçin hâmuşsun! Sende evvel çok güftügûlar, çok nevâlar var idi…
Rüzgâr eken fırtına biçermiş; peki fırtına eken ne biçer? Bora ve kasırga mı?
Ah o eski günler… Ne büyük mutluluk, bolluk, güven vardı. Milyonlarca dolar götürüyordun, çıt çıkmıyordu. Bankanın altını oyuyor, trilyonları hortumluyordun, faturayı millet ödüyor, yapanın yanına kâr kalıyordu. Ya Rabbi o ne bolluktu. Hayalî ihracat diyordun, vuruyordun. İhale diyordun, götürüyordun. O güzel günler niçin mâzide kaldı? Hasretle anıyorlar o parlak işleri.
Allah’ın intikamının ve sillesinin ne zaman geleceği hiç belli olmaz. Dosyalar kapandı, insanlar unuttu, mürûr-i zamana (zaman aşımına) uğradı sanılır ve birden ilahî sille tepelerine iniverir. Tevekkeli şâir “Hak sillesinin sadâsı yoktur/ Bir vurdu mu hiç devâsı yoktur” dememiş. Bu günleri de mi göreceklerdi?
Tarihin ender kaydettiği büyük talancılardan biri milyarlarca dolarlık mülklerin ve müesseselerin tepesinde çubuğunu tüttürmüş keyf ve umursamazlık içinde rahatına bakıyor. Bakalım sille onun tepesine ne zaman inecek? Kimdir bu talancı bilemediniz mi? Aklınızı çalıştırın… 15 Ocak 2001