Pazartesi

Merhum Adanalı Sami Efendi Hazretlerinin, bir sohbetlerinde, “Riyaset (başkanlık) hırsı, cinsî şehvetten üç yüz altmış kere şiddetli bir hırstır” şeklinde konuştuğunu yıllar önce duymuştum. Eskiden bu hırsa, hubb-i riyaset denilirdi. Yüce İslâm dini ve Şeriatı riyasete tâlip olmayı haram kılmıştır. Kendisi tâlip olmadığı halde matlub (istenen) durumunda bulunanlar için iki şık vardır. Başkanlığa ehil değilse, matlub olsa bile kabul etmesi haramdır. Ehil ise kabul edebilir.

İslâmî riyaset ateşten bir gömlektir. Hazret-i Ömer, Hazret-i Osman, Hazret-i Ali, Hazret-i Hasan, Hazret-i Hüseyin efendilerimiz şehid edilmişlerdir. Nice sultan ve padişah cellad elinde can vermiştir.

Nefs-i emmâre sahibi düşük ve bayağı kimseler riyaseti dünya saltanatı, servet, zevk u sefa, şaşaalı köşk ve yalılarda oturmak, lüks limuzinlere binmek, özel uçaklarda seyahat etmek, lüks yemekler yemek, lüks elbiseler giymek, etraflarının alkış ve senalarına mazhar olmak velhasıl nefs-i emmarelerini tatmin etmek için isterler. Bunlar zâhiren Müslüman görünseler de, mecazî mânada şirk ehli beyinsizlerdir. Böyle adamlardan Ümmet-i Muhammed’e, İslâm dâvasına hayır gelmez. Bu türlü muhterisler (hırslı kişiler) beş kuruşluk hayır ederlerse, beş liralık da zarara sebebiyet verirler.

Zavallı Adnan Menderes, bir gece baskınıyla yakalanıp Marmara’daki Yassıada’ya tıkıldıktan sonra, asılmadan bir müddet evvel “İktidar ateşten bir gömlekmiş” diyerek riyasetin ne yaman bir yük olduğunu ifade etmiştir. Feci şekilde can verdi. Halbuki milletin çoğunluğunun desteğini almış, tek başına iktidar olmuştu. Allah taksiratını affeylesin ve rahmeti ile muamele buyursun.

Bazı Müslüman düşünürler ve yazarlar İslâmî riyaset konusunda saçma sapan ve gülünç görüş ve fikirlere sahipler. Bunlardan biri, 70’li yıllarda yayınladığı bir kitapta, “Halife adayları seçimlerden önce propagandalarını yaparlar, halktan oy dilerler” şeklinde garip bir cümle yazmıştı. Yahu, Ümmet-i Muhammed’e başkan olacak, Resûlullah Efendimizin vekili ve temsilcisi sıfatını taşıyacak bir kimse halk yığınlarının karşısına çıkıp da “Oyunuzu bana verin…” şeklinde propagandalar yapabilir mi? Papalar, patrikler, Dalay Lama’lar, Hahambaşıları, Mason üstad-ı âzamları böyle mi seçiliyor? İçinde başkanlık muhabbeti ve hırsı bulunan kimse başkanlığa asla ehil ve layık olamaz. Müslümanlara başkan olacak kimse nefs derecelerinin yüksek makamına çıkmış, dünya hırslarından kurtulmuş, İslâmî hikmete sahip bir kimse olmalıdır.

Müslümanlara başkan olacak kişide şu şartlar ve hasletler bulunmalıdır:

1. Şeriatı bilecek ve ona uyacaktır.

2. Tasavvuf ve tarikat tarafı olacaktır.

3. İslâmî ve genel kültüre sahip olacaktır.

4. Dindar, afif (iffetli) sabırlı, mürüvvetli, âdil, kerim, hikmetli, ihlaslı, istikametli, insaflı, uzakgörüşlü olacaktır.

5. Sadece dostlarının değil, düşmanlarının bile güvenini, itimadını kazanmış bir şahsiyet olacaktır.

6. Ne kendisi yiyecek, ne de etrafındakilere yedirtecektir.

7. Asla yalan söylemeyecek, asla emanete hıyanet etmeyecek, asla vaadinden dönmeyecektir.

8. Ehliyetli ve layık danışmanları olacak, istişare ile iş görecektir.

9. İlahî ilhamlara nail, ruhanilerin yardımına mazhar olacak, evliyaullahın dualarını alacaktır.

10. Dünya saltanatını, lüks meskenlerde Firavun gibi yaşamayı, lüks sofralarda Nemrud gibi yemeyi, lüks ve pahalı elbiselerle caka satmayı sevmeyecek; tevazu ehli olacaktır. Yaşama, giyim kuşam, yeme içme, tefrişat gibi şeylerde Selef-i Sâlihîn’in yolundan gidecektir.

Çalınan Değerli Levha

İstanbul’da Teşvikiye Camii’nde nefis hüsn-i hat levhaları vardır. Bunlardan birisi, belki de en güzeli bundan bir iki ay önce çalınmış, bir antikacıya satılmış, antikacı levhanın çalıntı olduğunu anlayınca tekrar camiye iade etmişti. Levha, yerine “L” şeklinde çivilerle sağlamca asılmış, lakin hırsızlar bunları epey uğraşıp keserek levhayı tekrar çalmışlardır.

Çalına çalına camilerde hüsn-i hat kalmadı. Son birkaç levha da bu gidişle yerinde durmayacak. İlgili bakan beyefendiye, Diyanet İşlerine, Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne sesleniyorum. Lütfen ve merhameten bir şeyler yapılsın da cami soygunları önlensin. Sadece camiler de değil. Bundan birkaç sene önce Vakıfların Topkapı’daki deposu önce boşaltıldı, sonra yakıldı.

Otuz sene boyunca onbinlerce camideki eski, antika, kıymetli, tarihî halı ve kilimler götürüldü. Bunların çoğunu maalesef cami cemaati, din görevlileri kendi istekleriyle ve rızalarıyla verdiler. Bir kısmı da aşırıldı. Yüzlerce yılda birikmiş olan muazzam bir tarih mirası birkaç on yıl içinde yok oldu. Hırsızlar, götürücüler halı ve kilimlerden sonra hüsn-i hat levhalarına, şamdanlara, işlemeli ahşap eşyaya, çinilere saldırdılar.

Cami ve vakıf soygunlarını işi bilen, uzman, tecrübeli, sabıkalı şahıslar ve çeteler yapmaktadır. Vakıfların kıymetli halı ve kilimleri yurtdışına çıkartılmış, bazılarının Londra’daki “Halı” isimli dergide fotoğraflı ilanları basılmıştır. Vakıf mallarının böyle çalınması, yağmalanması bir ülkeye, bir millete, bir rejime uğur getirmez. Vakfiyelerde “Bunları çalanların üzerine Allah’ın laneti olsun!” diye yazılıdır. Lanet uğur getirmez.

Türbelerdeki vakıf eşya da yıllardan beri yağmalanıp bitirilmiştir. Padişah türbelerindeki sandukaların üzerinde çok kıymetli işlemeli örtüler vardı. Hiçbiri yerinde değildir. Bende, Pertevniyal Valide Sultan’ın türbesindeki kıymetli eşyanın orjinal listesi mevcuttur. Orada sıralanan hiçbir eşya yerinde değildir.

Camileri, türbeleri, vakıf depolarını soyan namussuz, şerefsiz, alçak, it, bayağı, rezil, kaltaban, hırsız, eşkıya, harami, soysuz, muhannes, uğursuz heriflere lanet olsun. Çaldıkları kendilerine ateş olsun. Dünyada ve ahirette perişan olacakları muhakkaktır. 30 Kasım 1999