Sabataycılar Kadar Hür Olmak İstiyoruz!
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 05 Ocak 2019
Cumartesi
Yakın tarihimizde hiç şöyle hadiseler olmuş mudur?
Üç, beş veya on Sabataycı bir evde toplanıyorlar. İçlerinde “Sazanlar” (Sabatay dininin rühbanları, hocaları) da var. Sabatay dinine ait kitaplar ve risaleler okuyorlar, Sabatay ilahileri ve nesideleri terennüm ediyorlar,
Onlar, kendi dinlerince böyle yaparken basılıyorlar, kolluk kuvvetlerince apar topar merkeze götürülüyorlar, sonra tutuklanıyorlar ve zindana konuluyorlar. Epey müddet tutuklu kaldıktan ve çoluk çocukları perişan olduktan sonra ağır ceza mahkemesine çıkartılıyor ve TCK 163’üncü madde mucibince “Devletin siyasî, iktisadî, sosyal temellerini, kısmen de olsa dinî esaslara uydurmak” suçundan muhakeme ediliyorlar. Bazen tahliye ediliyorlar, bazen edilmiyorlar, bazen beraat ediyorlar, bazen mahkûm oluyorlar (zaten tutukluluk dolayısıyla yatacakları kadar yatmışlardır…) Tekrar soruyorum: Türkiye’de Sabataycıların başlarına böyle işler gelmiş midir?
Bir soru daha: Müslümanların gelmiş midir? Cevap: Gelmiştir, hem de sürü sepet.
Fazla uzağa gitmeye hacet yok, açınız 1960’lı yılların gazetelerini ve “Âyin yaparken yakalanan Nurculara” ait haberleri sayınız. Binlerce haber bulacaksınız. Risale-i Nur okumanın suç olmadığına dair kaziye-i muhkeme (kesinleşmiş karar) bulunmasına rağmen, bu kitapları okuyan Müslümanlar defalarca, üst üste, bitmez tükenmez şekilde tutuklanmış, temel insan hakları ihlâl edilmiş, zavallılar zindan ve mahkemelerde süründürülmüştür. Biri kalkıp “Onlar Müslüman değil, Nurcu” hezeyanını savurmaya kalkmasın. Onların hepsi de has Müslümandır. Nakşîler, Kadirîler, Rufaîler, şu veya bu tarikat, cemaat, grup müntesibi dindar Müslümanlar gibi.
Daha yakın zamanlarda, tikli (yüz adalelerinde elinde olmayan oynamalar olan) bir Müslümanın başına neler geldi. Vay sen sakız çiğniyor ve saygısızlık ediyorsun diye yakalandı, içeriye atıldı.
Taksim’de başına imame (islâmî serpuş) geçirmiş olduğu halde dolanan beş Müslüman da yakalandı ve üçü içeriye tıkıldı.
Yakın tarihimizde inançları, görüşleri, fikirleri, tenkitleri yüzünden hapse atılan, mahkemelerde ağır ceza maddeleriyle muhakeme edilen gazetecilerin, Müslüman yazarların, düşünürlerin, din hocalarının listesini yapacak olursak önümüze hayli uzun bir cetvel çıkacaktır. Birkaçını sayayım:
Yakın tarihimizi araştırın; dinî inançlarından, dolayı bir tek Sabataycı gazeteci, yazar, düşünür, sazan tutuklanıp mahkemeye verilmiş midir?
İtiraz: Sayın sahte Mesih Sabatay Sevi, Padişahın huzuruna çıkartıldı ve kellesini kurtarmak için yalancıktan Müslüman olmak zorunda kaldı.
Bu ne biçim itirazdır?
Sabatay Sevi devlete karşı çok büyük bir suç işlemişti. Osmanlı mülkünü krallıklara ayırmış ve bunları kendi seçkin bağlılarına ihsan etmişti. Listesini görmek isteyenler Profesör Scholem’in Sabatay Sevi ile ilgili bin sayfalık ilmî eserine bakabilir. Osmanlı devleti Sabatay’ı idam etmemekle çok büyük bir tolerans göstermiş, lütuf ve merhamette bulunmuştur.
Evet Cumhuriyet’in ilk yıllarında Sabataycıların ileri gelenlerinden meşhur Dr. Nazım, İstiklâl Mahkemesi kararıyla idam edilmiştir ama inançları ve dini yüzünden idam edilmemiş, siyasi sebeplerle ipe çekilmiştir.
1950’de Demokrat Parti’nin iktidara gelmesiyle memlekete din ve inanç hürriyeti geldi ama Müslümanlar bundan yüzde yüz yararlandırılmadı.
Düzmece vak’alar çıkartıldı ve her birinden sonra Müslümanlara baskı yapıldı, eziyet edildi. Şu anda tam tarihini hatırlamıyorum, Bursa’da Ulucamii’de bir cuma namazı esnasında mürettep
bir mehdilik vak’ası sahneye konuldu ve bütün ülke sathında Müslümanlara karşı terör kasırgaları estirildi.
Bu büyük zat 1959’da vefat etti. Cenazesi Eyüp Sultan’a gömülecekti. Cenaze alayını durdurdular, Ankara’dan emir gelmiş, “Karacaahmet’te bir çukur kazın, oraya defn edin” talimatı gelmiş. Yürekleri kan ağlayarak, mecburen, çarnaçar oraya gömdüler. Sonra ne oldu? 27 Mayıs 1960 darbesi yapıldı. Süleyman Efendiyi Eyüp’e gömdürtmeyen zat Harp okulunda sorgulanırken “Pencereden düştü” mü, atladı mı, her neyse, feci şekilde intihar “yaptırıldı”.
Bu zat, 1960 Nisan’ında Bediüzzaman hazretleri Urfa’da bir otel odasında can çekişirken, “Hayır, hemen Isparta’ya geri dönecektir” diye emir vermiş, baskı yaptırtmıştı…
Bediüzzaman Urfa’da öldü, Hazret-i İbrahim aleyhisselâmın makamının bulunduğu Halilurrahman’da bir revak altına gömüldü. Kısa bir müddet sonra ihtilâl oldu. Bir gün, şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi, mezarı açtılar, naşı madenî bir tabuta koydular, tabut hazır bekletilen uçağın kapısından geçmedi, yeni bir uçak getirttiler ve bu büyük zatın cesedini bilinmeyen bir yere gömdüler.
Herhangi bir Sabataycının başına böyle bir şey gelmiş midir?
Onlar ölülerini isterlerse Üsküdar Bülbülderesi Dönme mezarlığına, yine isterlerse
Zincirlikuyu mezarlığına gömüyorlar. Devlet onlara karışıyor mu?
Din, inanç, ibadet, dinine göre yaşamak, din propagandası yapmak, din derneği kurmak, tebşirat ve tebligatta bulunmak gibi hürriyetler insan haklarının en temellerindendir. Bunlar hiçbir bahane ile Müslüman milletimizden esirgenemez. Bu memlekette azınlıkta olan Sabataycılar din ve inanç konusunda ne kadar hür, serbest, korkusuz, serazad ve güvenli ise Müslümanlar da en az onlar kadar hür olmalıdır.
Hiçbir Müslüman, dinî inançlarından, dinî fikirlerinden, dinî kanaatlerinden ötürü rahatsız edilmemelidir. Müslümanlara (Sabataycılarda olduğu gibi) islâmî hizmetleri, ibadetleri, din eğitimini, dinî faaliyetleri devletin müdahalesi olmadan tanzim etme hakkı verilmelidir.
Devletimiz, siyasî iktidar, sistem ve düzen Sabataycıların gizli sinagoglarına, Sazanlarına, okudukları dinî metinlere ve ilahîlere, bunların lisanının İbranî ve ladino olmasına nasıl karışmıyorsa, Müslümanların din, inanç ve ibadet işlerine de karışmamalıdır.
Bu yazım
hoşuna gitmeyecektir. Bu herif fazla ileriye gidiyor diyeceklerdir. Onlar böyle diyor ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ne diyor? Tenkitler ne kadar şiddetli olursa olsun cezalandırılamaz… Bir düşüncenin, bir tenkidin şoke edici olması suç teşkil etmez…
Bir düşünce ve tenkit, somut ve yakın bir tehlike teşkil etmiyor, eylem planında suç teşkil eden olumsuz hadiselere yol açmıyorsa ona ceza verilemez.
Sevgili vatanımız Türkiye’de çoğunluğu teşkil eden, dominant unsur olan, bu ülkenin bi’l-irs ve’l-istihkak sahibi olan biz Müslümanlar, din ve inanç konusunda en az Sabataycılar kadar hür olmak istiyoruz, İslâm dinine ve şeriatine bağlılığımızdan dolayı ikinci sınıf vatandaş ve iç-düşman muamelesi görmek istemiyoruz. 06 Ağustos 2006