Perşembe

YAHUDİ ve Sabataycı vatandaşlarımızın dinî-millî yılbaşıları bu sene 30 Eylül gününe tesadüf etti. Museviler bu günü kendi sinagoglarında kutladılar. Sabataycılar ise İstanbul’daki gizli sinagoglarına giderek “hazan” denilen hahamları nezaretinde kendi dinlerine göre ibadet ettiler.

Etiler semtindeki gizli bir Sabataycı sinagoğunda Yahudi yılbaşısı dinî merasimi saat sabah yedi buçuktan öğleden sonra üçe kadar sürdü. İbranice ve Ladino (Yahudi İspanyolcası) diliyle dualar ve ilâhiler okundu.

Yahudi ve Sabataycı vatandaşlarımız ülkemizde gerçek bir din hürriyetine sahiptir. Onların sinagoglarına kimse karışmaz, bildikleri gibi ibadet ederler.

Müslüman bir Türk vatandaşı merak edip de bir sinagoğa girmek ve içerisini gezmek istese kolay kolay izin alamaz. Hahambaşılığın yazılı müsaadesi gerekir bu iş için.

Çoğunluğu teşkil eden Müslüman vatandaşların camileri rejimin baskısı altındadır. İmamları ve müezzinleri devlet tâyin ve azl eder. Vaazlar ve cuma hutbeleri rejimin sıkı kontrolu altında okunur. Müftüler, her ay din görevlileri ile yaptıkları toplantılarda sıkıca tenbih ederler, “Yukarıdan size okunmak için hangi hutbe metni verilmişse, bir virgülünü bile değiştirmeden onu okuyacaksınız” diye uyarırlar.

Lâikliğin birinci şartı devletin din işlerine karışmamasıdır. Bizdeki lâiklik bunun tam tersidir. Bütün dinî kurum ve faaliyetler devletin idaresinde ve kontrolundadır.

Ülkemizde az miktarda Hıristiyan, Musevî ve Sabataycı yaşamaktadır. Devlet onların din işlerine karışmaz. Vaktiyle benim çocukluğumda ve gençliğimde İstanbul’da yüz yirmi bin Ortodoks Rum yaşıyordu. Şimdi sayılarının iki bin kişiye düştüğü söyleniyor. Bu küçük cemaatin bile Fener’de büyük bir patrikhanesi bulunmaktadır. Müslümanların her işine karışan Türk devleti Rumların din işlerine karışamaz. Yine Ermenilerin, Süryanilerin patrikleri de o dine mensup cemaatler tarafından seçilir.

Yahudilerin hahambaşılığı da bağımsızdır. Sabataycı Yahudiler ise din işlerini tam bir gizlilik içinde sürdürür. Onların da sinagogları vardır ama gizlidir. Hahamları vardır. Muayyen günlerde ve zamanlarda toplanarak İbrani ve Ladino lisanlarıyla dualar eder, ilâhiler okurlar.

Hahamları, kendi dinlerine göre nikah kıyar.

Daha önce de yazmış olduğum gibi Müslümanlarla evlenmezler, kendi aralarında evlenirler. Bir Sabataycı bir Müslümanla evlenirse büyük ve vahim bir günah işlemiş olur, çeşitli iç baskılara mâruz kalır.

Ölülerini yakın zamana kadar Üsküdar’daki Dönme mezarlığına gömüyorlardı. Son yıllarda Zincirlikuyu kabristanına da gömmeye başlamışlardır.

Roşh Haşana denilen Yahudi yılbaşı kutlamalarında, Etiler’deki gizli Sabataycı sinagoğunda yüz ile yüz elli arasında iki kimlikli vatandaşımız bulunmuştur. Yedi saat süren büyük âyin esnasında Yahudi-Musevî dinine uygun olarak İbranice ve Ladino lisanıyla dualar, ilahiler okumuşlar ve sonra dışarıya çıkınca tekrar Müslüman oluvermişlerdir.

Onlara dinlerini sorsanız “Elhamdülillah biz de Müslümanız” cevabını vereceklerdir. Allah Allah! Bu nasıl Müslümanlıktır ki, gizli bir sinagogta İbranice ve Ladino diliyle dua ve ibadet etmektedirler?

Birkaç Müslüman bir araya gelseler, mescid gibi bir yer açsalar, burada hem namaz kılsalar, hem de zaman zaman Kur’ân kıraat etseler, tasavvufî ilâhiler okusalar, dinî sohbetler yapsalar ne olur biliyorsunuz. Devlet böyle bir yer olduğunu haber alınca hemen kolluk kuvvetleri orayı basar, ibadet eden, ilahî okuyan Müslümanları toplar ve zindana tıkar. Böyle bir şey Müslümanlar için suçtur. Lâkin bunu Sabataycı vatandaşlar yaparsa suç olmaz, onların gizli sinagoglarını görmezlikten gelirler. Gerçekten bilmemeleri mümkün müdür? Onlar uçan sineği bile takip ederler.

Peki, ben bu satırlarla Sabataycı Yahudi vatandaşlarımızın gizli sinagoglarının kapatılmasını, içeride âyin yapan Dönme’lerin yakalanıp mahkemeye verilmesini mi istiyorum. Asla!.. Benim isteğim, çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara da aynı toleransın gösterilmesidir.

Sabataycı Yahudilerin sinagogları olduğu gibi Müslümanların da mescidleri, tekkeleri, dergah ve zaviyeleri olabilmelidir. Ya bunlar istismar edilirse, din duyguları sömürülürse?.. Elbette buna karşı tedbir alınmalıdır. Şahsen, din sömürüsünden çok rahatsız olan ve mukaddesat bezirgânlarına karşı şiddetli yazılar kaleme alan bir Müslüman yazarım. Müslümanlara gerekli din hürriyeti verilir ve din sömürüsüne karşı tedbir almalarına imkân tanınırsa bu mahzur ya ortadan kalkar, yahut asgarî seviyeye iner.

30 Eylül’deki Roşh Haşana kutlamaları da göstermiştir ki, ülkemizde iki kimlikli, gizli, esrarlı bir Sabataycı-Yahudi cemaati bulunmaktadır. Onlar dış görünüş, isim itibarıyla Müslümandır. Lâkin asıl kimlikleri Yahudiliktir. Sabataycılık, İsrail ve Türkiye hahambaşılıkları ne kadar inkâr ederlerse etsinler, Yahudiliğin bir mezhebi, bir tarikatı, bir “sect”idir.

Bir Müslüman olarak ben bu iki kimliklilikten son derece rahatsız ve tedirgin oluyorum. Benden görünüyorlar ama değiller… Böyle bir şey bir Müslümanı rahatsız etmez mi?

İkinci ve son derece vahim bir husus da bazı militan Sabataycıların İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık etmeleridir. 1908’den beri bu militan Sabataycılar ve onların kışkırttığı ve yönlendirdiği Jön Türkler yüzünden bu ülkenin Müslümanları çok sıkıntı çektiler, çeşitli eziyet ve cefalara mâruz kaldılar, çok kurban verdiler.

Şimdi bazı Sabataycılar kalkmışlar ve tiyatro oynarcasına “Biz, Sabataycı olduğumuzdan habersizdik, bunu sizden öğreniyoruz?..” gibi acıklı, mâsumâne numaralar yapıyorlar. Sabataycılığınızı bizden öğrendiniz de, peki gizli sinagoğun yolunu kimden öğrendiniz?

Bu tiyatrolar, bu numaralar iki kimlikliliğin, takiye yapmanın neticesidir.

Kendi halinde, etliye sütlüye karışmaz, gizli Sabataycı sinagoğuna gitmez Dönmeler yok mudur? Elbette vardır. Bizim dinimize saldırmadıkça onlarla büyük ihtilâfımız yoktur. Kendilerine iki kimlikliliği bırakmalarını tavsiye ederiz.

Fakat, hem Sabataycı olacak, hem de İslâm’a ve Müslümanlara saldıracak… İşte buna rızamız ve iznimiz yoktur. 06 Ekim 2000