Sabataycıların Okulu Şişli Terakki Lisesi
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 06 Mart 2019
Perşembe
Ülkemizde gizli ve iki kimlikli bir azınlık olarak yaşayan ve yakın tarihimizde büyük bir rol oynamış bulunan, hâlen de Türkiye’nin güç ve ağırlık bakımından birinci lobisini teşkil eden, büyük medyanın yüzde kırkı ellerinde bulunan, Dışişleri Bakanlığı’nın üst kadroları onlardan olan Sabataycı cemaat bilhassa eğitim işlerine büyük önem vermektedir. Şişli Terakki Lisesi bir Sabataycı eğitim kuruluşudur. Artık Sabataycıların gizliliği ve iki kimlikliliği bırakıp tek hüviyetle, Yahudi kimliği ile ortaya çıkmalarını isteyen ve yolda mücadele veren Ilgaz Zorlu bey, Şişli Terakki Lisesi konusunda aşağıdaki açıklamayı göndermiş bulunuyor. Ben de, okuyucularıma sunuyorum:
“Şişli Terakki Lisesi bir sabataycı okulu olarak Kapancılar cemaati tarafından 19’uncu yüzyılda kurulmuştur. O yıllarda Kapancılar giderek dinî yönlerini kaybetmeye başlamışlardı. Okul esas olarak dinî birlikteliği sağlamak, cemaatin gençlerini eğitim seviyesi olarak yükseltmek amaçlarını taşımaktaydı.
Bu sebeple, okulun kurucularının yöneticilerini ve tüm öğrencilerinin Kapancılar cemaatine mensup kişilerden oluşması bir rastlantı değildi. Atatürk’ün ilk öğretmeni olan Şemsi Efendi de okulun kurucuları arasındaydı. Şemsi Efendi aslında Selanik’te kendi adıyla anılan ilk özel okulu kurmuştu. Ama onun amaçları çok daha başkaydı, o giderek dinî duygularını kaybetmeye başlayan sabataycıların ancak eğitim yoluyla kurtarılabileceklerine inanıyordu. Sabataycılık tamamen kabalistik bir hareket olmakla beraber, başlangıcından 19’uncu yüzyıla kadar geçen süre zarfında gündelik yaşamdaki anlamını yitirmeye başlamıştı. Çünkü sabataycılar, Kabala’dan ve yahudi dinî uygulamalarından, o dönemde ortaya çıkan ve batıda da yaygınlaşan bazı din karşıtı akımların da etkisiyle uzaklaşmaya başlamışlardı.
Bu mantıkla Şişli Terakki Lisesi ile okulunu birleştiren Şemsi Efendi, tamamen dinsel amaçlara sahipti. Fakat okul böyle bir özelliği taşımamaktaydı. Zaten Şemsi Efendi de okulun iskeletini oluşturduktan sonra okuldan ayrılmıştır. Fakat Şişli Terakki Selanikli karakterini ve sabataycı kimliğini korumuştur. 1970’lere kadar okul tamamen sabataycı bir eğitim kurumu olarak yaşamış, hemen hemen tüm yönetim kurulu üyeleri sabataycılardan oluşmuştur. Fakat okulun öğrencileri de öğretmenleri çoğunluk olarak sabataycı kökenden gelmeyen kişilerden oluşuyordu. Sabataycı aile geleneklerinde bu okulda okumak adeta bir kural haline gelmişti.
1990’lardan itibaren Şişli Terakki aslen Selanik kökenli olan bir grubun yönetimine geçti. Haluk Arığ isimli bir zat okulun idare heyeti başkanı yapıldı. Okulun hemen hemen tüm kaynakları ve okulu oluşturan vakıf bu zatın yönetimine verildi. Kendisi ile ilgili bazı iddialar da onunla beraber dolaşmaya başladı. CHP kadrolarında danışmanlık görevlerinde bulunan Prof. Ahmet Yücekök gibi, Prof. İlter Turan gibi (bu zatın danışmanlık yaptığı kesin değildir) kişiler de burada görev yapmaya başladılar. Fakat okul yönetimi ile bizzat ilgilenmedikleri için bir takım rivayetler giderek arttı. Okulun eski ve tarihî binası (ki Teşvikiye’nin merkezindedir, değeri trilyonlarla ifade edilebilir) boş bırakıldı, geniş giriş avlusu otopark yapıldı ve bu otoparkı da Sayın Arığ’ın şoförü kiraladı. Okulun başarıları düştü, üniversite sınavlarına giremeyen pek çok öğrenci var. Sabataycılar, cemaat sırları ortaya çıkmasın diye de işi kurcalamıyor. Bu arada son cemaat reislerinden birinin oğlu da bu okulun yönetim kurulu azalarındandır. Bunun yanında Selanikli olmayan azalar vardır ama bunlar da olaylara kayıtsızdırlar.”
Sabataycıların, Şişli Terakki Lisesi’nden başka ikinci bir liseleri daha vardır. Bir de üniversiteleri bulunmaktadır. Onların bu liseleri ve üniversiteleri elbetteki öncelikle Sabataycılığa hizmet için kurulmuştur. Ilgaz Zorlu bey de bu hususu beyan etmektedir.
Şişli Terakki Lisesi’nde neler olmaktadır? Konunun uzmanı olmadığım için bu hususta fikir yürütmek istemiyorum. Ancak, Sabataycı cemaatin ileri gelenlerine kendi işlerinde ve hizmetlerinde daha tertipli, daha düzenli, daha prensipli hareket etmelerini min gayri haddin tavsiye etmek isterim.
Sabataycılık konusunda tartışmaya, polemiğe girmek istemem. Demagoji ve ucuz edebiyat peşinde de değilim. Antisemitizm yapmak aklımın köşesinden geçmez. Çünkü antisemitizm bir Müslüman olarak bana ve dâvama zarar verir. İslâm barışının (pax) şemsiyesi altında Yahudilerin de, onların bir parçası olan Sabataycıların da güven ve adalet içinde yaşamak hakkı vardır. Ancak, bu iş iki kimliklilikle olmaz. Zâhiren Müslüman ve Türk görünecek, bâtınen ise Sabataycı-Yahudi olacak. Artık bu komediye bir son verilmelidir.
Bütün Sabataycıları itham etmiyorum ama onların içinde, laiklik ve çağdaşlık maskesi altında İslâm dini ve Müslümanlarla savaşan birkaç kişi vardır ki, bu adamların bu faydasız savaşı bırakmalarını can u gönülden temenni etmekteyim. Hiçbir ileri, medenî, demokrat, insan haklarının geçerli olduğu, hukukun üstün bulunduğu ülkede medeniyet adına din ile, dindar halk ile savaşılmaz.
Bu ülkede yaşayan Yahudiler din ve inanç hürriyetine sahiptir. Bu konuda Müslümanlardan daha fazla hakları bulunmaktadır. Sabataycılar, Yahudi-Musevî olduklarını açıkça ilan etsinler ve tek kimlikli vatandaşlar olarak belli bir çizgide yerlerini alsınlar. İsteğimiz, temennimiz budur.
Ben dindar ve hayırsever bir Müslümanın aklını, ferasetini, fetanetini, iz’anını cami halıları ile ölçerim. Şayet bu adam, tarihî ve eski camilerdeki antika, kıymetli, maddî değeri yüksek, sanatlı halı ve kilimleri atıyor, eşkıyaya peşkeş çekiyor; bunların yerine beş para etmez makina dokuması, anilin boyalı berbat ve iğrenç yaygılar alıyor ve üstelik de cami halısı haydutlarına “Allah sizden razı olsun. Ne iyi ettiniz de, bu eski halıları ve kilimleri alıp yerine yenilerini verdiniz. Camimiz tertemiz oldu” diyorsa; o ahmak, akılsız, cahil, ne yatığını bilmez, işe yaramaz bir kimsedir.
Böyle ahmak ve cahillerin hâkim kararıyla hacir altına alınması gerekir.
Bir milyar liralık eski ve antika bir halıyı verip de, onun yerine on veya yirmi milyon lira kıymeti olan yeni bir makina yaygısı alan ve bu değiş tokuşta kârlı olduğunu sanan eblehe akıllı diyecek değilim ya.
Türkiye’nin onbinlerce eski camiindeki eski halı ve kilimleri yok oldu. Namussuz, şerefsiz, eşkıya ruhlu adamlar bu vakıf halıları aldılar, götürdüler, tamir edip büyük paralara sattılar. Bunların yerlerine de pis ve iğrenç yaygılar serildi. Vakıf eşyaya hıyanet eden bir millet iflah olmaz. 16 Nisan 1999