Çarşamba

 

İstatistiklere göre ülkemizde yirmi beş bin Yahudi-Musevî vatandaş bulunuyor. Bunları biliyoruz ve kendileri ile barış içinde yaşıyoruz.

Ancak Türkiye Yahudileri sadece bunlardan ibaret değil. Yahudi cemaati ileri gelenlerinden Harry Ojalvo’nun Aksiyon dergisinde çıkan röportajda açıkça belirttiği gibi, sayıları bir buçuk milyonu bulan Dönmeler-Sabataycılar var. Onlar zahiren Türk-Müslüman gibi görünüyorlar ama bu kimlikleri yüzeyseldir. Asıl gerçek kimlikleri Yahudiliktir.

Sabataycılar bütün köşebaşlarını, önemli ve stratejik noktaları, hayatî ve temel müesseseleri kontrolları altına almışlardır. İslâmiyete, milliyetçiliğe, geleneklere, tarihî devamlılık çizgisine savaş açmış, militan mı militan, fanatik mi fanatik bir gazete var. O yayın organı yüzde yüz Sabataycıların elindedir.

Üniversitelerle ilgili bir kurumun başındaki zat Dönmedir, ondan önceki de Yahudi idi. Her yerde onlar var, her yerde onların borusu ötüyor. Türkiye gelirinin büyük kısmı onların cebine ve kasasına giriyor. O kadar zekice ve akıllıca çalışıyorlar ki, islâmî hareketin, bazı tarikatların, siyasal İslâm’ın içine de sızmışlardır. Bir Sabataycı başörtüsüne verip veriştirirken, başka bir Sabataycı başörtülü Müslüman kadın ve kızların savunmasını yapabiliyor. Her sahada ve konuda o kadar çok uzman yetiştirmişlerdir ki, Diyanet İşleri Başkanı adayları bile vardır. Bütün partilerde elemanları mevcuttur. Sağcı partide sağcı görünürler, solcu partide solcu, dinci partide dinci…

1945’te başlayan çok partili siyaset hayatında büyük ağırlıkları olmuştur. 1950-60 arasında iktidar olan partide de hâkim unsur onlardı. Peki niçin yıkıldılar? Aralarında çekişme vardı; birbirine rakip üç aşirete ayrılmışlardı. Acımasızca hareket ettiler. Deşifre olmaktan hiç mi hiç hoşlanmazlar. Bazen vaziyeti idare etmek için:

-Biz Aleviyiz…

-Biz Rumeli Müslümanıyız, Anadolu Müslümanlarından farklıyız… gibi gerekçeler ileri sürerler.

Onları anlamak, tanımak için elimizde birtakım ipuçları vardır:

1. Kendilerine mahsus kabristanlardaki mezar taşlarına bakmalıdır. İsimler, soyadları…

2. Gazetelerde çıkan ölüm ilanları da yol gösterebilir.

Genellikle kendi aralarında evlenirler. Bir Müslüman isimleri vardır, bir de Yahudi isimleri. Meselâ yakın tarihimizin meşhur eğitimcisi Şemsi efendinin Yahudi ismi Şimon Zvi’dir, kendisi hahamdır. Bazen Yahudi isimlerini Türkçeleştirirler, Kohen Kaan veya Kağan olur.

Gizli sinagogları vardır. Cuma günü camide cuma namazı kılıp hutbe dinleyen, cumartesi günü Sabataycı sinagoğuna gidip Yahudi ibadeti ve ayinine katılanları olduğu söyleniyor. Müslümanlara hiç güvenmezler. Suyun başında onlardan biri olur, maiyetinde memur olarak Türk ve Müslüman çalıştırabilirler.

Türklere ve Müslümanlara “acı soğan” diyorlarmış. Sadece Türk ve Müslüman sıfat ve hüviyetiyle görünmezler. Zahirde Kürt gibi görünürler ama gerçekte ya Kürt Yahudisi, yahut Kürt Sabataycısıdır. Müslüman Kürt gibi görünen nice ünlü kişi vardır ki, gerçekte ya Kürt Yahudisidir, yahut Kürt Sabataycısı…

Kırım’dan, Kafkasya’dan, Doğu ve Güneydoğu bölgemizden çıkmış nice tanınmış ve tesirli kişi aslında Yahudidir. Peki Sabataycı olmak bir suç mudur?..Böyle bir şey söylemiyorum. Benim bu iddialarımı, insanların temel haklarından biri olan “Öğrenme ve bilme hakkı” çerçevesi içinde mütalaa etmek gerekir. Konunun özeti şudur: Türkiye’de gizli, esrarlı, güçlü, hâkim bir zümre vardır. Bunların iki kimliği bulunmaktadır. Açık kimlikleri Türk ve Müslüman kimliğidir. Asıl gerçek kimlikleri ise Sabataycılıktır, yani Yahudiliktir. Onlar bu ikinci kimliklerini gizliyorlar. Biz ise merak ediyoruz, öğrenmek istiyoruz…

Masonlukta da gizlilik vardır. Onlar gizlenir, biz ise öğrenip bilmek isteriz, bu bir suç ve kabahat değildir. Ahlâka aykırı da değildir. Efendim siz ırkçılık yapmış olmuyor musunuz? Hayır ırkçılık yapmıyoruz. Yazımın başında tek kimlikli Türkiye Musevilerden bahsederken onlarla barış içinde birlikte yaşadığımızı söyledim.

Sabataycılar konusunda ırkçılık, antisemitizm yapmıyoruz, sadece bilmek ve öğrenmek istiyoruz. Önemli bir kişinin nereli olduğunu araştırmak suç mudur? Suç değildir.O halde Sabataycı olup olmadığını araştırmak, öğrenmeye çalışmak da suç değildir, ayıp değildir. Irkçılık ve antisemitizm başka şeydir.

Sabataycıların yakın tarihimizde cereyan eden ihtilâl, inkılap, darbe hareketlerinde büyük ağırlığı ve tesiri olmuştur? Tarihçilerin, araştırıcıların, fikir adamlarının bunları incelemeleri ve ciddî ilmî eserler yazmaları gerekir. Onların İslâm dini, din devlet münasebetleri, lâiklik, resmî ideoloji konusunda belli görüşleri bulunmakdadır.Bunların da bilinmesi, incelenmesi, aydınlatılması icap eder.

Şu günlerde iktidara ağır tenkitler yöneltiliyor; din tahsili görmüş, İmam-Hatip mektebinde, İlâhiyat Fakültesinde, EzherÜniversitesi’nde okumuş, imamlık yapmış bazı kimselerin birtakım müdürlüklere tâyinine karşı çıkılmaktadır. Demokrasi ve hürriyet havası içinde böyle tenkitler yapılabileceği gibi birtakım makamlara, mevkilere, köşebaşlarına Sabataycıların getirilmiş, geçirilmiş, tâyin edilmiş olması da söylenebilir, inceleme veya tenkit konusu olabilir.

Bürokrasimizin çok önemli, çok yüksek bazı dairelerindeki bütün büyük memurlar, müdürler Sabataycıdır. Bu bir tesadüf müdür, yoksa onlar planlı ve kasıtlı olarak mı tayin edilmişlerdir. Bir makama, bir müdürlüğe dindar biri getirilince gürültü kopartılıyor, bir Sabataycı getirilince bu çok tabiî oluyor ve tenkit edilmesinden hoşlanılmıyor…Böyle bir davranış iki standartlılık değil midir?

Bu memlekette diyelim ki, iki milyon Sabataycı var. Buna mukabil de en az altmış milyon Müslüman yaşıyor. Önemli makamlara, mevkilere, köşebaşlarına, subaşlarına, büyük memuriyetlere yapılan tayinlerde nisbetlerin korunması, gözönüne alınması gerekmez mi?

Profesör Yalçın Küçük şimdiye kadar Sabataycılar konusunda üç önemli kitap yazdı:Tekelistan, Sırlar ve Şebeke… Dördüncüsünü hazırlıyor, sonbaharda çıkacakmış. Bin sayfalık ve bomba gibi patlayacak bir eser olduğunu duydum. Sabataycılığın Türkiye gündemine girmesi hadisesi yakın tarihin Cumhuriyet tarihimizin bence en önemli olayıdır.Bu konu örtbas edilmemelidir, incelenmeli, araştırılmalıdır. Halkımız merak ediyor, öğrenmek ve bilmek istiyor. Öğrenmek hakkı temel bir haktır. 22 Mayıs 2003