Perşembe

 

İbrahim Alaettin Gövsa’nın 1935 veya 1936’da yayınlanmış olan “Sabatay Sevi- İzmirli meşhur sahte Mesih hakkında sosyal bir araştırma” başlıklı kitabı yeniden basıldı. (Turan Kitabevi, Sahaflar Çarşısı No: 39 Beyazıt İstanbul) Kitaptan bazı cümleler ve paragraflar nakl edeceğim.

“Ben Sabatay Sevi an’anesinin bugün tarihe karışmış bir hurafeden ibaret olmadığını yakından bilenlerdenim. Vatan gazetesi “Tarihin Esrarengiz bir Sahifesi” ünvanı ile yazdığı makalelerde, zümrenin başlıca efradı arasında taavüne müstenid hususî teşkilattan başka bir ayrılık nişanesi kalmadığını ve eski an’ane ve hurafelerin tarihe karıştığını ileri sürdüğü sıralarda ben Makriköyünde (Bakırköy) bu zümre tarafından kurulmuş leylî (yatılı) bir kız lisesinin müdürü idim ve bir buçuk sene aralarında yaşamak suretiyle Sabatay Sevi’den kalan âdetlerin onların hayatında ne kadar hâkim olduğunu bizzat gördüm. Bilhassa yedi sekiz yaşındaki Sabataist çocukların defterleri arasında aileleri tarafından kendilerine ezberletilen yarı İbranî, yarı İspanyolca duaların sûretlerini buldum. Henüz onbeş sene evvel:

“Beşamı barohya ilen Sabatay Sevi, es Sabatay Sevi etnolodos monos” yâni “Dünyanın yarı hükmünde olan Sabatay Sevi’nin mübarek adıyla” diye besmele çeken ve duasına böyle başlayan çocukların bugün ancak gençlik çağlarında bulunduğunu bilirken, “Sabatay Sevi an’anesine tarihe karışmış bir hurafe nazarıyla bakmamakta elbette mâzur görülürüm.” (6)

“…Sabatay Sevi’nin kendinden sonra bıraktığı iz, hayatında uyandırdığı heyecan ve cereyandan daha mühimdir.” (3.)

(Sabatay Sevi’nin on sekiz maddelik emirnamesinden:)

“Madde 16: Türklerin âdetlerine, onların gözlerini örtmek maksadıyla dikkat edilsin. Ramazan orucunu tatbik için sıkıntı gösterilmesin ve aynı şey kurban için de yapılsın. Gözün gördüğü her şey ifa edilmelidir.” (61)

“Madde 17: Onlarla (yâni Müslümanlarla) nikâh akdedilmemesi lâzımdır.” (61)

Sabataycılık konusunu merak edenlere İbrahim Alaettin Gövsa’nın eserini alıp okumalarını tavsiye ederim.

Evet onların, gizli talimatlarının 17’nci maddesinde Müslümanlarla evlenmemeleri emrolunmaktadır. Buna rağmen zaman zaman birtakım Sabataycılar, kendilerinden olmayan kimselerle evlenmişler ve bu yüzden üzerlerine yıldırımlar çekmemişlerdir.

Sabataycılar, Müslümanlara “acı soğan” derler.

Öğrendiğime göre, Üsküdar’daki Bülbülderesi Sabataycı mezarlığına bekçiler ve korumalar konmuştur ve bunlar, orayı ziyaret etmek isteyen Müslüman bir muharriri tartaklamışlar, içeriye girmesine izin vermemişlerdir.

Ankara’da çok yüksek bir iktidar adamının Sabataycı eşi son derece militanca hareket etmekte, devletin nice işine burnunu sokmaktadır. Onun bu aşırı ve fanatikçe hareketleri Atatürkçüleri ve laikleri bile rahatsız etmektedir.

Sabataycılar tarih boyunca birtakım tarikatların içine girerek Müslümanlığı ve Müslümanları da kontrol etmek istemişlerdir. Son büyük Bektaşi dedelerinden biri Sabataycı idi. Yine, Melamiliğin aşırı kollarından birine de Sabataycılar sızmıştır. Şeriatsız bir Mevlevilik çıkartmak isteyenler içinde de Sabataycıları görmekteyiz. Beylerbeyi’ndeki bir tekkeyi geçen asırda Sabataycı bir hanımın yaptırdığı iddia edilmektedir. Bu bilgileri verirken, tabiî ki, Şeriat dairesi içinde bulunan meşru ve hakikî tarikatları tenzih etmekteyim.

Birtakım Müslüman muharrirler beni, Sabataycılık konusunda mübalağa etmekle suçluyorlar ve “Onlar madem ki, ‘Biz Müslümanız’ diyorlar, o halde Müslümandırlar. Biz onlar hakkında hüsn-i zan etmekle memur değil miyiz?” şeklinde konuşuyorlar. Böylelerin saflığına şaşmamak mümkün mü?

Şu hususu da kabul etmek gerekir ki, Sabataycılar kendi dinleri ve kimlikleri açısından hayli bozulmuşlardır. Dinsizliğe, hedonizme kaymışlardır. Ancak içlerindeki bir takım militan ve aşırı fanatik kişilerin, kendi hallerine bakmayıp İslâm’a ve dindar müslümanlara saldırıp durmaları, onları ülke ve devlet için büyük tehlike olarak görmeleri halkın devlete olan güvenini sarsmamakta, Türkiye’yi buhrandan buhrana sürüklemektedir. Bu aşırı, militan, fanatik Sabataycılar Cumhuriyetimizi kendi tekellerine almak, ülke üzerinde gizli bir saltanat ve hakimiyet kurmak istiyorlar. Başarılı olabilirler mi? Asla!

Dışişleri Bakanlığı’ndaki ve Türkiye’nin yabancı ülkelerdeki temsilciliklerinde işler yolunda gitmiyor, millî menfaatlerimiz gereği gibi korunmuyor. Son Ermeni tasarısında, defalarca uyarılmış olmalarına rağmen ilgililer pasif kalmıştır. Bilindiği için, devlet dairelerimiz içinde Sabataycıların en fazla yuvalanmış olduğu yer Dışişleridir.

Sabataycılık sadece bir din, bir kimlik değildir, o aynı zamanda bir rant kaynağıdır. Birbirlerini tutmakta, büyük servetler elde etmektedirler.

Türkiye’de iken “Ben Müslümanım” diyen ünlü ve büyük bir Sabataycı, Amerika’ya kaçtıktan sonra medyaya beyanat vermiş, “Biz Türkiye’de, Yahudi olduğumuz için baskıya mâruz bulunuyoruz” demiştir. Nankörlüğün böylesi nerede görülmüştür? Hangi Sabataycıya baskı yapılıyormuş? Sabataycılığı, inançları, kimliği dolayısıyla Devlet Güvenlik Mahkemesine verilen bir tek Sabataycı var mıdır? Kılık kıyafeti yüzünden okul ve fakülte kapılarından kovalanan Sabataycı gösterebilirler mi? Tam tersine, ülkenin balını kaymağını kendileri yemektedir. Şimdi sırası değildir ama günün birinde bu gizli, esrarlı ve çok güçlü cemaatin rant hikâyeleri ve maceraları da yazılacak, anlatılacak, isim ve meblağ listeleri verilecektir.

İslâmî kesime mensup bazı parababaları karışık ve garip tezgâhlar peşinde koşuyor. Bazı büyük, önemli, nüfuzlu resmî kuruluşların trilyonluk, katrilyonluk ihalelerini alabilmek için şâibeli hareketler ve temaslar yapılmaktadır. Böylelerinin dini imanı, para ve menfaattir. Sabataycılık mabataycılık umurlarında değildir.

Saf, çabuk kanan ve inanan Müslüman hanımların bileziklerini, yüzüklerini, ziynet eşyasını toplayıp, “Biz bunlarla İslâmî dava yapacağız” diyenler, sonra toplanan büyük meblağları deve yapanlar için tek gaye benliklerine hizmettir. Onlar, bırakınız Sabataycıları, kendi menfaatleri için icabında Şeytan ile bile işbirliği yapmaya hazırdır.

Samimî Atatürkçüler, samimî laikler bir gün gelecek militan Sabataycıların kendilerine ne büyük oyunlar oynadıklarını anlayacaklardır.

Müslümanlara tekrar tavsiye ediyorum:

İçlerinde İbranice ve Ladino dili de olmak üzere en az beş altı dil bilen güçlü araştırıcılar yetiştirerek Türkiye Yahudileri ve Sabataycıları hakkında ilmî, ciddî, akademik, yüksek seviyede araştırmalar yaptırınız. Bu konuyu işleyecek enstitü ve vakıflar kurunuz.

Devletin Sabataycıları bilmediği iddiası doğru değildir. Nice nüfus kayıtlarında, Varlık Vergisi listelerinde, 1924 Mübadele sicillerinde Selanik Dönmesi mânasına gelen bir (D) bulunmaktadır. Devlet bu gizli ve esrarlı taifeyi biliyor da, şimdi taife her şeyi kendi gölgesi, tekeli altına almak için sessizce çalışıyor. 03 Kasım 2000