Cuma

 

Açık Yahudilerin özelliklerinden biri, hangi devletin şemsiyesi altında yaşıyorlarsa o devlete sâdık görünmektir. Osmanlı Yahudileri, kutsal günleri olan cumartesi günlerinde sinagoglarda yaptıkları ayin ve ibadetlerde devlete ve Padişah’a dua etmişlerdir. Bu duayı, sahte Mesih ve daha sonra sahte Müslüman Sabatay (veya Sabetay) Sevi kaldırmış, kendisine bağlı Yahudilerin sinagoglarında kendisine dua ettirmiştir.

Bu açıdan incelenecek olursa Sabataycılık Osmanlı saltanatına ve hilâfetine bir başkaldırı mahiyetindedir.

Sabatay Sevi, Mesih olarak (kendince ve inananlarınca) dünya hükümdarlığı tahtına oturmuş, ayrıca kendisine tâbi olan birtakım krallar nasb (tâyin) etmiştir ki, bunların bazısı Osmanlı devletine bağlı ülke ve vilâyetlerinin kralları idiler.

Bazı tarih-bilmezler, Sabatay Sevi’nin padişah huzurunda (Sultan onun sorgulanmasını kafes ardından dinlemiştir) sorgulanmış olmasını bir adaletsizlik ve baskı olarak göstermeye yeltenirler. Adam; devletin bazı vilayetlerini ve ülkelerini kendisine bağlı Yahudilere veriyor, onları kral yapıyor; Padişah ve devlet bunun üzerine harekete geçiyor, onu sorguluyor ve bu sorgulama Sabataycılara ve onların kendilerine benzettiği adamlara (ve kadınlara) göre adaletsizlik ve baskı oluyor… İşte onların adalet ve baskı anlayışları bu kadardır!

Osmanlı mülkünü parçalamak istediği, Padişahın ve Halifenin ülke ve vilayetlerinden bazısını birtakım Yahudi krallara peşkeş çektiği için onun idam edilmesi gerekirken, yalancıktan Müslüman olması üzerine aff-ı şahaneye uğramış, Saray’da kendisine hizmet verilmiş, maaş bağlanmıştır. Padişah’ın sahte Mesih’e yaptığı bu muamele adaletin de üstünde çok yüksek bir kerem ve ihsandır.

Yakın tarihimizde Osmanlıya en büyük hakareti ve düşmanlığı birtakım Sabataycılar yapmıştır. Yazdıkları kitaplarda Hanedan-ı Âl-i Osman’a sövüp saymışlar, en seviyesiz iftiralar savurmuşlardır.

Meşhur Yahudi Tarihçi Profesör Gerschom Scholem (1897-1982) Sabbatai Zevi, the Mystical Messiah (1973) adlı büyük ve derin araştırmasında Sabatay Sevi’nin tâyin ettiği kralların listesini vermektedir.

Sabataycılığın temel prensiplerinin biri de gizliliktir. İki kimliklilik taqiyye onlar için hayatî önemi haizdir. Son yıllarda, bir kısmı çok doğru, bir kısmı şüpheli ve ihtilâflı, bir kısmı tartışılabilir, bir kısmı yanlış olmak üzere Sabataycılık konusunda ülkemizde hayli yazı yazıldı. Bu neşriyat (yayınlar) Sabataycıları ve onların müttefiklerini hayli rahatsız etmişe benziyor.

Ortalığı karıştırmak, zihinleri bulandırmak için çeşitli şekillerde ve çeşitli metodlarla dezenformasyon yapıyorlar, sislendiriyorlar.

“Bu kadarı da olmaz, bunlar da önüne geleni Sabataycı yapıyorlar…”

gibi cümleler bu dezenformasyon cümlesindendir.

Asırlarca gizli kalmış, gizli tutulmuş, gizli bırakılmış bir konu birdenbire gün ışığına çıkarılınca elbette birtakım yanlışlar yapılacaktır. Sabataycılık, % 1’i su üstünde, % 99’u görünmeyen bir buz dağıdır. Onun tam mânasıyla açığa çıkarılması, gizlenmiş taraflarının aydınlatılması elbette uzun yıllar alacaktır. Başlangıçta yapılan araştırmalarda, iddialarda, bilgilerde birtakım yanlışlar bulunması kaçınılmazdır. Lakin bu yanlışlar esası değiştirmez. Sabataycılık konusundaki esaslar şunlardır:

Birinci madde: Sabataycılık ülkemizin en güçlü gizli lobisidir, baskı grubudur.

İkinci madde: Onlar sinema, basın, medya, propaganda konusunda çok büyük güce sahiptir.

Üçüncü madde: Kemmiyete (kelle sayısına, nüfus çokluğuna) önem vermezler, keyfiyet, tesir (etki), güç üzerinde dururlar.

Dördüncü madde: Yakın tarihimizdeki bütün devrim, ilericilik, değişim, ârıza, kopukluk, inkılap hareketlerinde onların büyük payı, rolü, tesiri, tuzu biberi olmuştur.

Beşinci madde: Tarih ve lisan konusundaki manipülasyonlar büyük ölçüde onlar tarafından yapılmıştır.

Altıncı madde: Laikliği laikçilik haline getirenler onlardır.

Yedinci madde: Çok nâdir istisnâlar dışında bu cemaatten hiçbir fert gerçekten Müslüman olmamıştır.

Sekizinci madde: Seçkin Sabataycılar çocuklarını, ellerinden geldiği, güçlerinin yettiğince iyi okuturlar, ülkenin ve dünyanın en güçlü okullarında ve üniversitelerinde yetiştirirler.

Dokuzuncu madde: Köşebaşlarını, stratejik mevkileri, hayatî mevzileri ele geçirirler. Serbest ve demokratik seçimlerle değişmeyecek bir iktidara sahiptirler.

Onuncu madde: Kendilerini açığa çıkartan Müslümanları ve Türkleri affetmezler. Onları gerici, karanlık güç, Şeriatçı, Ulu Önder (bununla Sabatay’ı mı kasd ediyorlar?) düşmanı ilan ederler ve medyatik lince tâbi tutarlar.

Sabatay Sevi ve Sabataycıları bilmek ve anlamak için tek çare ilmî ve ciddî araştırmalar yapmaktır. Bunun için de, yıllardan beri kurulmasını ve faaliyete geçmesini temenni ettiğim “Türkiye Yahudilerini ve Sabataycıları Araştırma Enstitüsü’nün” bir an önce kurulması gerekmektedir.

Yukarıda belirttim, tekrarlamakta yarar görüyorum. Sabataycılar hakkında söylenenlerin

– Bir kısmı doğrudur, hattâ çok doğrudur.

– Bir kısmı şüphelidir.

– Bir kısmı ihtilâflıdır.

– Bir kısmı tartışma konusudur.

– Bir kısmı yanlıştır…

Yukarıda saydığım hususlar ancak ve ancak çok sahih ve sağlam bilgilerin, tarihî vesikaların (belgelerin), arşivlerdeki evrakın (ne yazık ki, Sabataycılar arşivlerimizdeki belgeleri yok etmişlerdir. Bunu Scholem de açıkça yazıyor…), bütün iddia ve isnadların kılı kırk yararcasına araştırılıp incelenmesiyle ortaya çıkarılabilir.

Meselâ, niçin Üsküdar Bülbülderesi’ndeki Dönmeler-Avdetîler mezarlığındaki bütün kabirlerin resimli bir kataloğu birkaç ciltlik bir külliyat halinde çıkartılmıyor? İşte mezarlık, işte taşlar… Böyle bir araştırma kitabı bütün ilim dünyası tarafından kabul görmez ve alkışlanmaz mı?

Bizim Sabataycılık hakkındaki iddialarımız yanlış mıdır? Böyle bir iddia da ancak ilmî ve ciddî araştırmalarla isbat edilebilir.

Niçin istemiyorlar, niçin korkuyorlar?

Yanılıyorsak, yanıldığımızı ispat etsinler.

Biz iddialarımızı yüzlerce ciddî ve ilmî kitaba, binlerce ilmî makaleye dayandırıyoruz, bunları çürütebiliyorlarsa çürütsünler. Öyle bir terör, baskı ve tabu sistemi kurmuşlar ki, bazı çok önemli gerçekleri hiç yazamıyoruz. 23 Şubat 2007