Sabataycılık Tartışmaları
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 10 Mart 2019
Eğitim Bilim dergisinin Kasım 2000 tarihli nüshasında Ilgaz Zorlu ile yapılan röportaj gerçekten önemli bir yazıdır. “Derin devlet biziz!” başlığını taşıyan röportajdan bazı cümleler ve paragraflar sunuyorum:
“Türkiye’de bu konu neden gizleniyor?” sorusuna cevap olarak Zorlu şöyle diyor: “Çünkü modern Türkiye’nin kurucuları arasında çok sayıda Sabataycı var… Türkiye’de büyük bir Sabataycı cemaat var ve bu cemaat çok şey yaptı, bunu kabul etmek lazım.”
Soru: Kaynaklara ulaşılması engelleniyor olabilir mi?
– “Tabiî ki engelleniyor, çünkü modern Türkiye’nin oluşumunda bu kadar etkin bir topluluğun faaliyetlerinden rahatsız olacak çevreler var.”
Ilgaz Zorlu röportajın bir yerinde “Sabataycıların eski dinlerine (yâni Museviliğe)
dönmeleri zamanı geldi” diyor.
Zorlu şunları da söylüyor: “İttihad ve Terakki döneminde Sabataycıların fonksiyonunu üç yerde görüyorsunuz: İttihad ve Terakki Mason locaları ve İslâm tarikatları. Özellikle Melâmilik ve Mevlevilik içinde yaygınlar… 1924 nüfus mübadelesiyle Türkiye’ye geldikten sonra da Cumhuriyet kadroları içinde yer almışlardır. Aslında bu konudaki tüm soruların cevapları Genelkurmay arşivindedir. Genelkurmay arşivi açılmadığı sürece bu konu gizemini (esrarını) sürdürmeye devam edecektir.”
“Sabataycılar kendi din adamlarını Melâmilik tarikatı içinde yetiştirmişlerdir. Bu da çok ilginçtir. Adam hahambaşıdır ama dışarıdan baktığınız zaman Melamilik, Mevlevilik, Bektaşilik tarikatları içinde yetişmiş (Müslüman) din adamı gibi görünür…”
Soru: Peki hangi alanlarda etkili oluyorlar?
– “Ekonomiden politikaya, eğitimden devletin derin organlarına kadar bütün alanlarda etkilidirler.”
Soru: Sabataycılar bilindiği gibi üç gruba ayrılıyor. Bunların ortak bir özelliği var mı ve farklılıkları açısından yapmak istedikleri nedir?
– “Tabiî çok ortak noktaları var. Sadece para kazanmak…”
Yirminci asrın en büyük oryantalisti olan Louis Massignon “Müslüman Dünyası Yıllıklarında” ve başka yazılarında 1908’deki ikinci meşrutiyet hareketinin ve İttihad Terakki’nin arkasındaki en büyük güç ve tesirin Dönmeler ve Masonlar olduğunu yazmıştır. Sabataycılar modern Türkiye’ye damgalarını basmışlardır. Selanik Dönmeleri konusunun fazla abartıldığını, bir nevi paranoya haline getirildiğini iddia eden bazı yazarlar gaflet uykusundadır. Gerçekçi olmakla paranoyak olmak arasında büyük fark vardır. Türkiye’deki son yetmiş yıllık buhranlarda, ârızalarda Sabataycıların tuzu biberi çoktur. İzmirli haham ve sahte Mesih Sabatay Sevi, dolaylı olarak modern Türkiye’ye damgasını vurmuş bir şahsiyettir. İğreti ve yüzeysel Türk ve Müslüman kimliğiyle Şemsi efendi; hakikî kimliğiyle haham Şimon Zvi olan eğitimci de yakın tarihimizin çok önemli bir şahsiyetidir. Uzmanlar tarafından yazılmış olan ilmî araştırmaları okumadan, tedkikat yapmadan, doğru dürüst bir bilgi sahibi olmadan “Paranoyadır, kıpırdayan her yaprağın arkasında Yahudi ve Sabataycı arıyorlar… Konuyu çok abartıyorlar… Adamcağızlar “Biz Müslümanız” diyor, öyleyse hüsn-i zan etmemiz gerekmez mi?..” diyen köşe yazarları yanılıyor ve yanıltıyorlar.
Müslümanlar artık saflığı, bönlüğü, kırsal kesim zihniyetini, tarihin dışına itilmişliği, taşralılığı bıraksınlar ve var güçleriyle ilme, irfana, kültüre, araştırmaya yönelsinler. O zaman gerçekleri göreceklerdir.
Köylü kafasıyla, delidana gibi koşuşturarak, Arap dünyasından ve Pakistan’dan gelen aktivist İslâmcılıklarla bugünkü hâle geldik, zillete duçar olduk.
Bizim bilmediğimiz konu sadece Sabataycılık mıdır? Biz son yüzelli yıllık tarihimizi de bilmiyoruz. Dört başı mâmur, en az on ciltlik sağlam ve sahih bilgilere, belgelere dayanan bir “Türkiye Millî Mücadele Tarihi” yazabildik mi? Mustafa Kemal Paşa hakkında büyük, objektif, sadece gerçekleri yazan bir araştırmamız var mıdır?
Müslümanlar asırlardan beri geri kalmıştır ve geri kalmışlık bugün de devam etmektedir.
Türkiyeli Müslümanların şu aşağıdaki konularda temel eserler ortaya koymaları gerekmez miydi?
1. Şu anda Batı Türkçesinin en büyük ve mükemmel gramer kitabı, Fransız Jean Deny’nin eseridir. Ondan daha iyisini ve güçlüsünü bizim yazmamız icap etmez mi?
2. Zengin edebî-yazılı Türkçe’nin doğru dürüst, Fransa’daki Larousse ve Robert lügatleri gibi bir lügatı yoktur. Böyle bir eseri yazmak da Müslümanların vazifesidir.
3. Başlangıcından bu güne kadar bin yıllık bir Türkiye tarihini de Müslümanlar yazmalıdır. En az on bin sayfalık belgeli, resimli, mükemmel bir tarih…
4. Cuinet adlı Fransız’ın bundan yüz küsur yıl önce yayınladığı altı ciltlik Küçükasya Coğrafyası adlı kitap ayarında bir Türkiye Coğrafyası’nı da Müslümanlar yazmalıdır.
5. İslâm Türk sanatları hakkında da yirmi yirmibeş ciltlik büyük bir külliyata ihtiyaç vardır. Mimarlık, hüsn-i hat, süsleme sanatları, Türkevi, Türk şehirciliği, halıcılık, kilimcilik, tahta sanatı, maden sanatı, giyim kuşam, serpuşlar ve daha yüzlerce konu…
6. Henüz büyük bir edebiyat tarihimiz bile yoktur. En büyük şair ve edibimiz Fuzulî hakkındaki en geniş araştırma, Terzibaşıyan adlı bir Ermeni rahibi tarafından Ermenice yazılıp üç cilt halinde yayınlanmıştır.
Biz, ülkemizdeki gizli, esrarlı, çok güçlü, modern Türkiye’ye damgasını vurmuş, iki kimlikli bir cemaati aydınlığa çıkartmak için uğraşıp duruyoruz. Bazı köşeyazarı beyefendiler de “Bunlar paranoyaklıktır, fazla abartılıyor, yaprak oynasa Yahudilerden ve Sabataycılardan bilecekler, bu kadar da olmaz ki, madem ki, adamlar “Biz Müslümanız” diyorlar, öyleyse Müslümandırlar…” gibi ucuz bir edebiyatla bizi baltalamaya çalışıyor. Ne günlere kaldık?
Efendiler biraz ciddî ve mâkul olalım. Şu anda Türkiye’nin en güçlü şahsiyeti, Ankara’da önemli bir iktidar adamının eşi olan bir hanımdır. Bu kadın militan ve fanatik bir Sabataycı olup, çoğunluğu teşkil eden Müslümanların temel hak ve hürriyetlere sahip olmalarını, demokrasiden nasiplenmelerini, hukuktan yararlanmalarını, birinci sınıf vatandaş olarak kendi vatanlarında korkusuzca ve güven içinde yaşamalarını istememektedir. Sadece bu Sabataycı eş bile, Müslümanların bu konuyu dikkatle ve derin bir şekilde incelemelerini, araştırmalarını gerektirmez mi?