Pazarİsmini vermeden telefonla konuşan kadıncağız ağlayarak, “Ben Müslüman değilim, öldüğüm vakit cenazemin Teşvikiye camiine getirilip İslâm dininin kurallarına göre cenaze töreni yapılmasını istemiyorum. Museviliğe göre gömülemeyeceksem bari cesedimi yaksınlar…” şeklinde konuşuyormuş.

Bu da facianın ayrı bir cephesi… Evet, Sabataycılık bir trajedidir. Bir yanda militan, azılı din düşmanı, Müslümanları sömürge yerlisi olarak gören Sabataycıların çoğunluğun temel haklarına saldırması, dindarlığı irtica ve tehlike olarak görmesi; öbür tarafta yalancıktan Müslüman görünen bazılarının isyanı.

Sabataycıların Sanhedrini nüfus kâğıtlarından din hânesinin kaldırılmasına karar vermiş. O zaman durumları fazla dikkat çekmeyecek, rahatlayacaklar.

Biz Müslümanlar elbette Sabataycı cemaat ile iyi geçinmek isteriz. Onların kimliklerini, hürriyetlerini, bu vatanda huzur ve güven içinde yaşamalarını kabul ediyoruz. Ancak şartlarımız var:

1. İki kimlikliliği bırakacaklar.

2. İslâm’a ve Müslümanlara düşmanlık etmeyecekler.

Çok güçlü olduklarını, önemli stratejik mevkileri ele geçirmiş olduklarını biliyoruz. Lâkin cumhuriyetimizi bir Sabataycı cumhuriyeti haline getirmelerine izin vermeyeceğiz. Bu memlekette çeşitlilikler, farklılıklar, altkimlikler vardır. Türkiye zengin bir mozayiktir. Hegemonya kurmak, hâkim olmak; demokrasiye, hukuka, insan haklarına aykırı zorlamalara teşebbüs etmek gibi çılgınlıkları bıraksınlar. Ülkemizin Musevî cemaati gibi belli sınırlar içinde kalsınlar; o zaman onlara kimse bir şey demez.

Bu ülkeyi, bu halkı sevmeye mecburdurlar. Bu ülke kimsenin babasının çiftliği değildir. Çağımız temel ve evrensel insan haklarının kabul edildiği, yaygınlaştığı bir çağdır. Zâhiren Türk ve Müslüman görüneceksin, gerçekte Yahudi-Sabataycı olacaksın ve çoğunluğun dini olan İslâm’a saldıracak, Müslümanları hor göreceksin. Böyle bir davranış akıl kârı değildir.

Atina’da yayınlanmış olan “Yahudiler ve Dervişler” adlı İngilizce kitapta Mevlevî şeyhi kıyafetinde uzun bıyıklı, ak sakallı ihtiyar bir adamın fotoğrafı var. Başında şeyh tacı, sırtında cübbe bulunuyor. Bu zat aslen Sabataycıymış, tarikata hulül ederek şeyhliğe kadar yükselmiş. Biz Müslümanlar elbette böyle şeyler istemeyiz. Müslümansa gerçekten Müslüman olsun, Yahudi ise Yahudiliğini bilsin, bizim dinimize karışmasın.

Yakın tarihimizin meşhur eğitimcisi Şemsi efendi, aslında Sabataycı bir hahammış ve asıl ismi Şimon Zvi imiş… Onlar bu gibi iki kimliklikten rahatsız olmayabilirler ama ben bir Müslüman olarak rahatsızım.

Çoğunluğu teşkil etmelerine rağmen Müslümanların bu memlekette rahatı, huzuru, güveni yoktur. On iki yaşından küçük çocuğuna din ve Kur’ân dersi verdirmeye kalkarsan başını belâya sokarsın, mahkemelerde sürünür, zindanlarda çürürsün. Niçin? Çünkü birtakım militan Sabataycı adamlar ve kadınlar böyle bir şeyi istemezler.

Müslüman kızlar başlarını örtülü olarak okullara ve üniversitelere gidemezler. Çünkü Sabataycılar buna izin vermez.

Militan Sabataycıların, birtakım mürted ve ateistlerden yardakçıları yok mu? Var. Var ama asıl fitne ve fesat militan Sabataycıların yüzünden çıkıyor. Dünya bilgi çağına girmiş, globalleşmiş, onlar hâlâ eski devirlerin hasreti içindeler.

Militan olmayan, İslâm’a ve Müslümanlara çatmayan, hakaret etmeyen kendi halinde Sabataycılara bir şey demiyorum. Gelsinler, birlikte kahve içelim, sohbet edelim.

Ankara’daki yüksek bir Sabataycı bayanın benim dinime, inancıma, istediğim gibi yaşamak hakkıma müdahale etmesi doğru mudur? İslâm gelirse kadın hürriyeti elden gidermiş. Yok canım! Üzerinde TC antetli resmî vesikalarla birtakım bedbaht Türk kadınlarına fahişelik yapma izni verilirken kadın hakları tehlikeye girmiyor mu?

Başka ülkelerde de Sabataycılar var. Onlar bizdeki gibi sınırı aşmıyor, yaşadıkları ülkeyi bir Sabataycı sömürge haline getirmek için çalışmıyor.

Yakın tarihimizde birtakım militan Sabataycıların İslâm’a ve Müslümanlara karşı yapmış oldukları şeylerin hepsi de gayr-i meşrudur.

Onlar gizlice Musevî şeriatına uyuyorlar da, ben bir Müslüman olarak kendi şeriatıma niçin uyamaz mışım?

Onlar beş yıldızlı lüks otellerde nikah toplantısı yaparken, Sabataycı hahamlara Yahudi nikâhı kıydırırken suç olmuyor da, Müslümanlar şer’î nikâh kıydırınca niçin suç oluyor?

1915’te Ermeni tehciri sonunda meydana gelenlerin sorumluluğu da büyük ölçüde o zamanın bazı kodaman Sabataycılarına aittir. Gün gelecek bunun vesikaları ortaya konacaktır.

Militan ve azılı bir Sabataycı köşeyazarı feryat edip duruyor: “Bizde Batı’daki gibi gerçek lâiklik olamaz. Müslümanlara tam bir din, vicdan, inandığı gibi yaşamak hürriyeti verilirse resmî ideolojiyi yıkarlar…” şeklinde konuşuyor. Dinime dahleden bari Müslüman olsa…

Üsküdar Bülbülderesi’ndeki Dönmeler-Sabataycılar mezarlığını ziyaret ediniz, bin yıllık yazımızla okumasını biliyorsanız ne isimler göreceksiniz.

Bazı Sabataycılar benim yazılarımdan çok rahatsız oluyorlarmış. Ben onların yaptıklarından rahatsız değil miyim sanıyorlar? Etme bulma, men dakka dukka dünyası.

İçlerinde militan Sabataycıların da bulunduğu bir zümrenin haksızlıkları, zulümleri yüzünden çok eziyet ve kahır çekmiş bir vatandaşım. İnançlarımdan, fikirlerimden, kanaatlerimden dolayı dokuz köyden koğuldum. Mahkemelerde süründüm, zindanlarda çürüdüm. Altı sene yurt dışında gurbet hayatı yaşamak zorunda kaldım. Defalarca evim ve bürom arandı, tarandı, kitaplarım ve evrakım çuvallara konulup götürüldü. Hakarete uğradım, horlandım, itildim, kakıldım.

Bu ülkede Sabataycı olduğu için böyle zulümlere mâruz kalmış biri var mı?

Kendi ülkemde huzur ve güven içinde yaşamak istiyorum. Dinî inanç ve kanaatlerimden ötürü eziyete, baskıya, zulme, haksızlığa mâruz kalmak istemiyorum. İnanç suçundan dolayı mahkemelerde sürünmek, zindanlarda çürümek istemiyorum. Canımı ve hürriyetimi kurtarmak için yabancı ülkelere göç etmek zorunda kalmak istemiyorum.

Sabataycı bir irade bana arzuladığım hürriyeti, güveni, huzuru tanımıyor; kendi vatanımda korku ve endişe ile ömür tüketiyorum. Bu böyle devam edemez!.. 11 Eylül 2000