PazartesiSabataycılık meselesine Müslüman medya genellikle gereken ilgiyi göstermedi. Hattâ bir kısım köşe yazarları dolaylı şekilde de olsa Sabataycıların lehinde tavır koydu.

“Ne isteniyor bu zavallı Yahudi Türklerden…” diyenler çıktı. “Türkiye’nin başka meselesi yok da, şimdi başımıza bir de Sabataycılık konusunu mu sarıyorsunuz?..” “Şevket Eygi’nin bu mevzudaki yazıları ilmî değildir…”, “Adamlar, ‘Biz Müslümanız’ diyorlar, o halde Müslümandırlar. Biz hüsn-i zan ile memuruz, onların Müslümanlığını kabul etmeyenler ayıp ediyor, günaha giriyor…” gibi fikirler ve görüşler ortaya atıldı.

Lütfen benim şu soruma cevap versinler:

– Bu adamlar Müslümanlar da, o halde niçin geçtiğimiz 30 Eylül’de Yahudiler’in Roşh Haşana denilen dinî yılbaşılarını, gizli Sabataycı sinagoglarında kutlamışlardır? Meselâ, İstanbul’un Etiler semtinde büyük bir binanın en alt katında bulunan gizli Dönme sinagogunda saat sabah yedi buçukta toplanmışlar, öğleden sonra üçe kadar Tevrat’tan parçalar, İbranice ve Ladino diliyle dualar, ilahiler okumuşlardır. Başlarında da, hazan denilen Sabataycı hahamlar bulunmuştur. Şimdi bazı çok bilmişlere soruyorum: Bunlar ne biçim Müslümandır? Müslümanlar, Yahudi yılbaşında toplanıp da Tevrat, İbranice Ladinoca dua ve ilahiler okurlar mı?

Biz Müslümanız diyenler elbette Müslümandır ama, hem biz Müslümanız diyecekler, hem de gizli sinagogta tam yedi buçuk saat Yahudi âyini yapacaklar, olur mu böyle şey? Böyle bir durumda “Biz hüsn-i zan ile memuruz” demek ahmaklık olmaz mı?

Bazılarına bir türlü anlatamıyoruz. Bu adamlar iki kimliklidir. Yalancıktan Müslümanmış gibi görünmek onların dinlerinin icabıdır, âmentülerinin bir maddesidir. Lakin kesinlikle Müslüman değildirler. Yahudiliğin bir koluna mensupturlar. 1626 ile 1676 yılları arasında yaşamış, beklenen vaadedilmiş mesih olduğunu iddia etmiş, sıkışınca yalancıktan Müslüman olmuş İzmirli Sabatay Sevi’nin dini üzeredir bu vatandaşlarımız.

– Peki bundan sana ne? Türkiye’de çeşitlilik vardır, bir kısım vatandaşların da Yahudi Türk olmasında ne sakınca vardır?

Onların iki hususiyeti (özelliği) beni rahatsız ve tedirgin etmektedir. Birincisi: Olmadıkları halde Müslüman görünmeleri, bir Müslüman olarak beni rahatsız ediyor. İkinci husus daha vahimdir. Bunların içindeki bazı militan ve fanatik yazarlar, gazeteciler, fikir adamları İslâm’a ve Müslümanlara şiddetle saldırmakta; bu ülkede çoğunluğu teşkil eden Müslümanların din, inanç, inandığı gibi yaşamak hürriyetini kabul etmemekte; onlara sömürge yerlisi, ikinci sınıf vatandaş muamelesi yapmaktadır. Bu iki husus yüzünden ben de, gayet haklı olarak onları tanıtıyorum.

Sabataycıların gizli ve esrarlı bir cemaat olduklarında kimsenin şüphesi yoktur, olmamalıdır. Onların bir kısmının gizli Yahudi adları vardır. İstanbul’da gizli sinagogları vardır. Mezarlıkları vardır. Gizli hahamları vardır.

Güçlü olup olmadıklarına gelince. Tekrar iddia ediyorum: Çok güçlüdürler. Dayatmacı, zorlamacı, dediğim dedik bir zihniyete sahiptirler. Rejimi, Cumhuriyetimizi kendi eserleri, kendi malları gibi görüyorlar ve bunlar üzerinde bir tekel, bir hakimiyet kurmaya çalışıyorlar. Militan ve fanatik Sabataycılar İslâm’a ve Müslümanlara düşman nazarıyla bakıyorlar. “Bu millete tam bir demokrasi verilemez, evrensel insan hakları ve hürriyetleri Müslümanlara tanınacak olursa, onlar kısa zamanda demokrasiyi de, cumhuriyeti de yıkarlar, yerlerine bir İslâm sistemi kurarlar…” şeklinde beyanlarda bulunuyor, yazılar yazıyorlar.

Çok önemli bir bakanlığın en üst düzeydeki yirmi beş büyük bürokratı Sabataycıdır. Bakan bey de o cemaate mensuptur. O bakanlığın dıştaki temsilcileri içinde de hayli Dönme mevcuttur.

Çok önemli bir iktidar adamının eşi Sabataycıdır ve zaman zaman kendisine hâkim olamayarak Müslümanlar aleyhinde zehir zemberek beyanlarda bulunmaktadır.

Önemli büyük partilerden birinin lideri ve eşi de Sabataycıdır.

Başka bir partide, büyük Sabataycı tesiri ve ağırlığı vardır.

Medyada, politikada, fikir ve kültür hayatında, finans ve ekonomide çok güçlüdürler.

Biz Sabataycılardan iki şey istiyoruz:

Öncelikle, militanca ve fanatikçe İslâm ve Müslüman düşmanlığı yapanlar bu düşmanlığı bıraksınlar, Müslümanlarla anlaşsınlar, uzlaşsınlar, çoğunluğun demokratik haklarını tanısınlar. Devlet, rejim ve cumhuriyet üzerinde bir tekel kurma heveslerini bıraksınlar. Cumhuriyet hepimizindir.

İkincisi, iki kimlikliliği terketsinler. Göründükleri gibi olsunlar, yahut oldukları gibi görünsünler.

Meşhur bir Müslüman politikacı, Müslüman bir yazara telefon açmış ve “Ne istiyorsunuz bu zavallılardan, bırakınız huzur içinde yaşasınlar” gibisinden lâflar etmiş. Bu memlekette zavallı olanlar Sabataycılar değil, dindar Müslümanlardır.

Hangi Sabataycı dinî inanç, görüş ve eylemlerinden dolayı mahkemeye verilmiş, hapse atılmış, zulme uğramıştır?

Herhangi bir Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılanan bir Sabataycı gösterebilir misiniz?

Sabataycıların sakallı olup olmadıklarına bakılıyor mu? Onların kadın ve kızları bazen başlarına eşarp örterlerse rahatsız ediliyorlar mı?

Sabataycılık hakkındaki kitabım yayınlanınca bazı İslâmcılar pek telaşlanmış ve millete bu gizli, esrarlı ve çok güçlü cemaati önemsiz göstermek için planlar düşünmüşler. Gizli toplantılar, telefon görüşmeleri, fiskoslar olmuş. Onlar tedbirlerini aldılar ama Kanal 7’deki programda isteklerine nail olamadılar. Sabataycılık Türkiye’nin gündemine girmiştir. Şimdiye kadar bu ismi hiç duymamış olan milyonlarca vatandaş konuya vakıf olmuştur. Bırakınız Türkiye’yi, bize komşu olan ülkelerdeki, Yunanistan’daki, Makedonya’daki, Bulgaristan’daki, Romanya’daki Türkler de Sabataycılığı öğrenmişlerdir.

Birinci raundu biz kazandık. Sabataycıların içinde Batı üniversitelerinde tiyatro tahsili yapmış kişiler vardır. Onlar şehir kültürüne sahip, zekî, bilgili, kabiliyetli kişilerdir. Rol oynamasını iyi bilirler. Kendilerini acındırmak için ne diller dökecekler, ne yürek parçalayıcı lâflar edeceklerdir.

Müslümanlara tekrar hatırlatıyorum: İslâmî kesim bir sürü casus, ajan, provokatör (kışkırtıcı), ajitatör ile doludur. Bunlar hem istihbarat yapmakta, hem yönlendirmekte, hem de tek bir vücut olması gereken Ehl-i İslâm’ı bin parçaya ayırmaktadır.

İslâmî kesimdeki bazı kocaman ve kodaman adamlar maalesef İslâm dâvâsını ve Müslümanları kendi şahsî emelleri ve ihtirasları uğrunda satmışlardır. Rejim bunları bilmektedir. Bunların bazısı rejimle anlaşmalı ve protokolludur.

İslâmî kesimdeki bazı uğursuz heriflerin yüzlerce trilyonluk kara paraları mevcuttur. Onlar bu paralarla hizmet ettiklerini, hayırlı faaliyet ettiklerini iddia ediyorlar ama aslında sadece kendi menfaatlerini ve saltanatlarını düşünüyorlar. 24 Ekim 2000