Çarşamba

 

Amerika’dan on üç sayfalık, Sabataycılarla ilgili önemli bir yazı geldi. Başlığı: “Mehmet Emre Güreli, Sabetaycı Yapılanmaya Karşı Bilinçli ve Tercihli Alışveriş İnsiyatifi Başkanı.”Bu yazının tamamını birkaç gün süreyle bu sütunlarda aynen yayınlamak isterdim. Lakin ortam acı, çııplak, yakıcı, dehşetli, sarsıcı gerçeklerin söylenip yazılmasına müsait değildir. Şimdilik bazı paragraflar almakla yetineceğim.

“Bu yazının sonunda ünlü Sabataycı yazar (….. …..)’un New York’ta bir özel sohbette ‘Bizim bir devlete ihtiyacımız vardı. Önce Müslüman olduk ve uzun maceralardan sonra Türkiye’yi elimize geçirdik’ diyerek neyi kasd ettiğini, Okan Bayülgen’in İstanbul kökenli olmayan insanları neden hor gördüğünü, Yalçın Küçük’ün neden ‘Türkiye İsrail’in rezerv devletidir’ ve ‘bu ülkede bir yere gelebilmek için sabetaycı olmak gereklidir’ dediğini anlayacaksınız. (Buna bir ekleme de ben yapayım: Sabetaycı değilseniz bir yere gelmek için mason olmak çok fayda sağlar.) Her din ve etnik kimlikten gelen Türk vatandaşı bunların derinliğine bilincine varmadığı sürece Türkiye’nin mutlu ve başarılı insanların özgür iradelerince yaşadığı mutlu bir ülke olabileceğini sanmıyorum.”

Başlangıçta açıklamayı unuttum, bu satırları yazan vatandaşımız da bir Sabataycı olduğunu açıkça itiraf etmektedir. Bir Sabataycı, ancak gerçeklere saygı duyan, akıllı ve vicdanlı bir Sabataycı… Mehmet Emre Güreli (Bu isim gerçek midir, takma mıdır bilmiyorum) yazısının bir yerinde şöyle diyor:

“Her şeyden önce cemaatin bir mensubu olarak “sabetaycı” ve “sabetaycılık” isimlerini sevmediğimi, bunları anlamı çarpıtan yapma isimler olarak gördüğümü belirtmek zorundayım. Doğru kelime ‘Yahudi asıllı’ olmalıdır, neticede Sabetaycılık bir Yahudi tarikatıdır; bu yüzden bu yazıda her iki terimi de kullanacağım. Günümüzde dinî vecibeler eskisi kadar yerine getirilmiyor olsa da inançlar muhafaza ediliyor ve ırk da bozulmamıştır…..”

Raporda ‘Yahudi asıllı kişilerin’ ülke çapında önemli ve hayatî kurumlarda nasıl yapılanmış ve kadrolaşmış oldukları isimler verilerek açıklanıyor; üniversitelerin, (….)nun, siyasetin, dışişlerinin, diğer bürokrasinin, sivil toplum örgütlerinin, basının, iş dünyasının, bazı dev büyük şirket ve holdinglerin Sabataycıların kontrolunda olduğunu iddia ediyor.

Güreli basın için şu satırları yazıyor: “Cumhuriyetin kuruluşundan beri Türkiye’de basın sabetaycı güdümlü olmuştur. Ahmet Emin Yalman,Sedat Simavi, Haldun Simavi, Abdi İpekçi, Zekeriya Sertel yahudi asıllıdır…”Basınla ilgili paragraf bundan ibaret değildir ama orada yazılı isimleri bu sütunlarda az açıklamam şiddetli tepkilere yol açacağı için sarf-ı nazar ediyorum.

“Kimsenin bu yazdıklarımdan dolayı sabetaycı sıradan vatandaşlara bir ayrımcılık yapacağını sanmıyorum; antisemitizm bu topraklarda hiç bir zaman görülmedi, bu topraklar yahudiler için bir ‘Edan’ [Cennet] olmuştur. Cemaatimizin içinde ülkesini seven insanlar çoğunluktadır. Cemaatimiz Halide Edip, Haldun Dormen, Sertap Erener, Mustafa Denizli gibi değerli insanlar yetiştirmiştir.İşadamlarımız bir çok insana istihdam sağlıyorlar, vergi ödüyorlar. Bir grup muhteris elitist yüzünden cemaatimizin adı karalanamaz: SBTAİ (Sabetaycı Yapılanmaya Karşı Bilinçli ve Tercihli Alışveriş İnsiyatifi) olarak tepkimiz de bu grubadır.”

“Kendimi bir müslüman Türk kadar Türk hissederim, dostlarımın arasında çok sevdiğim müslüman kardeşlerim var; bugüne kadar da hiçbirinden kimliğimden ötürü en küçük incitici bir tavır görmedim. İsyanım, cemaatimizin adını kötüye çıkaran, Türkiye’yi sömüren muhteris elitistleredir. Türkiye yahudilerin huzurla yaşadığı bir ülke olmuştur. Müslüman halkın beş yüz yıllık hoşgörüsüne ihanetle onu (…..) (…..)un sözlerinde ifadesini bulduğu bir yahudi devleti haline getirmeye kalkmak ihanettir, şeytanlıktır.”

“Atatürk’ü dillerinden düşürmeyen ve aslında onu bu şekilde istismar eden muhteris sabetaycı rektör, (…..), medya ve derneklerin kim ve ne olduklarını, mevcut yapılanmalarının ne olduğunu, medyanın bizi nasıl yönlendirdiğini, bu insanların gerçek niyetlerini asla unutmayalım. Bu [geçen yüzyılın] başında üç milyon evlâdını şehit veren, üstünde yaşadığımız toprağı kanıyla haketmiş yetmiş milyon insanın nasıl yaşaması gerektiğine kendi özgür iradeleri karar vermelidir, müslüman kimlikli bir avuç elitist Yahudi değil!”

2000 yılında yayınlanan “Yahudi Türkler yahut Sabataycılar” adlı kitabım gazete yazılarından derlenmiş bir eserdir ve bir ilmî araştırma değildir ama ülkemizde bir çığır açmıştır. O zamana kadar gündemde olmayan Sabataycılık meselesini Türkiye’nin gerçek gündemine getirmiştir. Dikkat buyurursanız, büyük medyanın bu meseleyi dile getirmediğini fark edersiniz. Birtakım anlaşmalı İslâmcılar da bu konuda dut yemiş bülbül gibi susuyorlar. İcazetlerini İsrailli ve USA’lı Yahudilerden almış olanların böyle netameli ve sakıncalı konuları dile getirmeleri mümkün müdür?

Defalarca yazdım, yine tekrar ediyorum:

1. Sabataycılık ve Sabataycılar iyice bilinmedikçe yakın tarihimizi anlamak, deşifre etmek mümkün değildir.

2. Türkiye’yi batılılaştırmak ve medenî (!) yapmak için takip edilen siyaset ve metodun da anlaşılması mümkün değildir.

3. Gerçek lâikliğin değil de, Stalin, Mao, Enver Hoca, Ho Şi Mihn, Pol Pot lâikliğinde niçin ısrar edildiğini de anlamak mümkün değildir.

4. Ülkemize, halkımıza, devletimize zarar veren din-derin devlet kavgasını da anlamak mümkün değildir.

5. Türkiye’nin 250 milyar dolar borca nasıl battığını ve IMF tuzağına nasıl düşürüldüğünü de anlamak mümkün değildir.

6. Millî gelirin yüzde altmışını iki milyon tuzu kuru mutlu bir azınlığın aldığını, geri kalan yüzde kırkın ise altmış sekiz milyon vatandaşın payına düştüğünü de anlamak mümkün değildir.

Gerçekler ortaya çıktıkça benzetilmişlerde şafak atacaktır. Onların bel bağladığı nice dağlara kar yağacaktır.

Bu iş sadece iki kimlikli gizli, esrarlı, güçlü bir lobinin din ve ırk meselesi değildir. Ortada milyarlarca dolarlık bir rant vardır.

Halkı, gençliği, aydınları, okumuşları bu konuda bilinçlendirmek şarttır. Antisemitizm yapmamak, zararsız Yahudi Türklere dil uzatmamak şartıyla. Şu veya bu etnik-dinî kökene mensup olarak doğmak insanların özgür iradelerine bağlı değildir. Yeter ki, yaşadıkları ülkeyi bir sömürge haline getirmeye çalışmasınlar. Biz onlara beş yüz yıldan beri hoşgörüyle bakıyoruz. Onlar da bizim kendi millî kimliğimize, kültürümüze, kişiliğimize, medeniyetimize, nasıl yaşamak istediğimize karşı çıkmasınlar.

Not: Metindeki bazı kelime ve isimleri açıkça yazamadım, (……) şekline çevirdim. Köşeli parantez içindeki açklamalar bana aittir. 12 Haziran 2003