Saddam Şehid Edilmiştir
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 03 Ocak 2019
Perşembe
Onun zâlim bir diktatör olduğunu kabul ediyorum, bu hususu tartışmayalım. Zâlim de olsa Müslümandı ve Kurban bayramının ilk günü şehit edilmiştir. Zalimler zulümleri dolayısıyla elbette Mahkeme-i Kübra’da hesap verecektir.
Zalimler de, günahkârlar da şehit olabilir, şehit edilebilir.
Dinimizde hüsn-i hâtime (iyi son) kavramı vardır. Bir insanın ömrü ölümüne iman ile bitişirse onun için “hüsn-i hâtime ile gitti” denilir. Saddam Kelime-i Şehadet okuyarak can vermiştir. Yakınları, aile fertleri, hemşehrileri Saddam rejimi esnasında katl edilen kardeşlerimizin duygularını yabana atmıyorum. Tekrar ediyorum: O bir zalimdi.
Onun zalim olması, kendisini adalet dışı bir şekilde muhakeme edip asanları haklı çıkartmaz. Bu idam cinayetinden ABD, İsrail ve onların Irak’taki işbirlikçileri sorumludur.
Onların Irak halkına yaptıkları zulümler, Saddam’ınkilere taş çıkartmıştır. Saddam onların yanında Zemzemle yıkanmış kadar ehvendi. Irak’ı işgal ettiler. Irak halkını vahşi ve barbar bir şekilde kırıyorlar. Şimdiye kadar 700 bin Müslümanı katl etmişlerdir.
Ülkeyi yaktılar, yıktılar. Müzeleri bile soyup yağmaladılar. En iğrenç ve çirkin işkenceler yaptılar, yapıyorlar. Kur’ân-ı Kerîm’i yerlere attılar, yırtıp parçaladılar, mukaddes âyetleri helâya süpürdüler.
Hitler ve Stalin bile bunların yaptığı seks işkencelerini yapmamıştır. Ay halindeki Amerikalı karıların pis kanlarını Müslüman esirlerin üzerlerine, yüzlerine döktüler. Vahşi, barbar ve vandalca hareket ettiler, Müslüman esirlere Uluslararası Cenevre Konvansiyonu’nun sağladığı hakları sağlamadılar.
Camilerdeki ağır yaralıları kurşunladılar. Ülkeyi cehenneme çevirdiler. Onlar ellerine fırsat geçerse ülkemizde de aynı şeyleri yapacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. İster dindar olsun, isterse dinsiz, bütün haysiyetli ve medenî vatandaşlar zulmü lânetlemekle mükelleftir (yükümlüdür.) Zâlimleri alkışlayanlar, onlar kadar menfur ve mel’undur.
Kardeş Irak’ı parçaladılar. Sünnîlerle Şiîleri birbirine düşürüp kardeş kavgası çıkarttılar.
Bunların oyunlarına gelmeyelim.
Hürriyet götürmüşlermiş…İnsan hakları götürmüşlermiş… Iraklıları zâlim bir diktatörün pençesinden kurtarmışlarmış… Bu yalanlara hâlâ inanan ve kanan varsa o gerçekten çok ahmak, çok geri zekâlı, çok alçak ve vicdansız bir kişidir.
Saddam bir kısım Kürtlere gerçekten çok zulm etmişti.
ABD ve İsrail el altından Saddam’ı da desteklemişti. Sonra yaptıklarını gördük. İleride en büyük silleyi ABD’ye ve İsrail’e güvenen Kürtler yiyecek, kurunun yanında yaş da yanacaktır.
İstanbul Müftülüğü’ne bir kadın müftü yardımcısı tâyin edildi ve hâlen vazife görmektedir. 1400 yıllık İslâm tarihinde böyle bir şey görülmemiştir. Bu bir bid’attir. Bid’ati hasene midir, yoksa kötü bir bid’at midir?
Bazılarının gerekçeleri şudur:
– Kadınlar, kendi özel hal ve durumları ile ilgili meseleleri kendi cinslerinden bir din hocasına sorsunlar… 1400 yıldır, kadınlarla ilgili meseleler ve sorunlar cevapsız mı kalıyordu?
İstanbul müftülüğünde bir yenilik daha: Bir kısım cami imamlarına bir kadın öğretmen bulunmuş, bu öğretmen onlara “dinî musikî” dersleri veriyormuş. Bu derslerde çalgı da çalınıyormuş. Araştırdım, hanım öğretmenin başı açıkmış. Derslere katılmak mecburî imiş.
Bu da şimdiye kadar görülmemiş bir bid’attir. Bütün bu yenilikleri ve bid’atleri kim çıkartıyor? Böyle fikirler, uygulamalar, teşebbüsler bizzat Diyanet’ten çıkmaz. Orası dinî bir dairedir, birtakım sınırları aşmak istemezler. Bunlar “bâlâdan” gelmektedir. Yani yukarılardan, derin otoritelerden.
Katolik kilisesinde kadından piskopos yardımcısı var mıdır? Yoktur. Ortodoks Musevîlikte kadından haham yardımcısı var mıdır? Yoktur. Geleneksel Farmasonlukta kadından Üstad-ı Azam yardımcısı var mıdır? Yoktur.
İslâm’da kadınlarla erkekler iş, hizmet, vazife taksimi yapmışlardır. Bazı hizmetler erkeklere mahsustur, bazılarını da kadınlar yapar. Müslümanlar bu iş, vazife, hizmet taksimine râzıdır. Lakin bazı Dönmeler bundan hiç mi hiç memnun değildir.
Kadından imam olsun isterler. Olmaz. Kadından resmî müftü olsun isterler. Olmaz. Kadından fakih olur. Derecesi yeterliyse fetva da verebilir ama resmen müftü olması uygun değildir. Dönmeler, dıştan Müslüman gibi görünmelerine rağmen İslâm’ı hiç sevmezler ve benimsemezler. İşleri güçleri İslâm’ın temellerini dinamitlemektir.
Onlar hin-i hâcette (ihtiyaç olduğunda) resmen istihdam etmek üzere birtakım Dönme ilahiyatçılar bile hazırlayıp yetiştirmişlerdir. Dilleriyle (o da yarım ağızla) İslâm derler, yürekleri ise “Ah Sabatay Sevi…” diye çarpar.
Bir yandan böyle fetvalar verirken, öbür yandan
“Kahr olsun Şeriat!” diye haykırırlar. Ankara’daki Diyanet’in temel vazifelerinden biri de Dönmelerin dinimizi bozma teşebbüslerine karşı çıkmaktır.
Sünnet dinimizin ikinci ana kaynağıdır. Sünnete aykırı hiçbir dinî faaliyet yapılamaz. Geçmiş asırlardaki birtakım şazz, istisnaî, münferid ictihadlar ve fetvalar kesinlikle örnek alınamaz.
Pakistan’dan kovulan Fazlurrahman’ın “bir kısım âyetler ve hadisler tarihseldir, bu devirde hükümleri geçerli değildir” iddiası sapıklıktan başka bir şey değildir.
İslâm yegâne hak din olmakta müşareket (ortaklık) kabul etmez. Musevîlik, Nasranîlik de haktır, Teslis de haktır, Hazret-i Muhammed’i inkâr edenler, Kur’ân’ı inkâr edenler de cennete girecektir diyenler açık ve derin bir sapıklık içindedir. Böyle bir inanç küfürdür.
Dönmeler, Masonlar, ateistler, reformcular dinimize karışamazlar. Onların dinî uygulamalar konusundaki istekleri kabul edilemez. 05 Ocak 2007