Cumartesi

 

Günahları ve isyanları yüzünden Yüce Rab Yahudileri dünyanın her tarafına çil yavrusu gibi dağıtmıştır. Tevrata sadık dindar Yahudiler hangi ülkede yaşıyorlarsa oradaki devlete itaat etmekle, devlet başkanına dua etmekle yükümlüdür… Türkiye’ye geldiklerinden bu yana Yahudiler her cumartesi günü sinagoglarda devlete dua ederler… Kendini Mesih ve Dünya Kralı ilan eden Sabatay Sevi, bu duayı kaldırmıştır.

Tevrat’a sadık hiçbir dindar Yahudi, Türkiye’ye, bu ülkenin devletine ve içinde yaşadığı halka düşmanlık ve hıyanet edemez. O ülkenin selametine, hayrına dua etmekle mükelleftir.

Bunun aksini yapan, yaşadığı ülkeye zarar veren, düşmanlık eden, hıyanette bulunan Yahudiler, Tevrat’a, Musevilik dinine sadık “iyi” Yahudiler değildir.

Şu husus da kesin olarak bilinmelidir ki, Siyonizm ile Musevilik asla bağdaşmaz. Siyonizm ırkçı bir ideolojidir ve bunu çıkartanların çoğu dinsiz, ateist, fasık ve facir Yahudilerdir.

Benim bu konudaki iddialarımı kabul edemeyenler, lütfen Neturei Karta hahamlarını dinlesinler.

Osmanlı devletinde ve yakın tarihimizde Türkiye’ye sadık Yahudiler olmuştur. Sultan Abdülhamid’in David Efendi adında sadık bir adamı vardı. Son devrin haysiyetli ilim ve araştırma adamlarından Abraham Galanti de dürüst bir kimseydi.

* Bulunduğu ülkeyi bir sömürge gibi gören,

* Çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara hakaret eden,

* Ticaret, finans, iktisat hayatında ahlak dışı fesatlar yapan,

* İçinde yaşadığı toplumu bozmaya çalışan…. Yahudiler kötü insan, kötü vatandaştır.

Bundan yıllarca önce Vakko müessesesi sahibi Vitali bey ile konuşurken şöyle demişti: “Merter’de yaptıracağım fabrika ve idare binasının projesine, personelimiz içindeki dindar Müslümanlar için bir de mescid yeri koydurtmuştum. Lakin o zamanki sosyalist belediye projeden bu mescidi çıkartmıştı…”

Biz Müslümanlar Museviliği hak din olarak kabul etmeyiz, onlar da İslam’ı hak kabul etmezler… Lakin iki tarafın birbirine saygı göstermesi gerekir.

Riba, İslam’da olduğu gibi Musevilikte de haramdır, kesin şekilde yasaktır. Vatandaşı oldukları ülkenin halkından riba alan Yahudiler kendi dinlerini çiğnemiş, günaha girmiş olurlar. Büyük Musevî dîn alimleri, goi’lerden faiz almanın da haram olduğunu beyan etmişlerdir, (Goi, Musevî olmayan demektir. Çoğulu goim gelir…)

Yahudilerin insanlık bakımından, ahlak ve fazilet bakımından, adalet ve barış bakımından bütün insanlığa örnek olmaları gerekir. Neturei Karta Yahudileri böyledir. Yazık ki, sayıları çok azdır.

Atalarına kucak açmış olan, 500 yıldan fazla kimliklerini koruyarak bu ülkede yaşama fırsatı veren bu devlete, bu ülkeye, bu halka düşmanlık eden kimse iyi bir Yahudi değildir, iyi bir insan değildir, iyi bir vatandaş değildir.

İran Savaş Uçağı Yapıyor da Biz Niçin Yapamıyoruz?

İran yeni bir savaş uçağı üretmiş. Bu haber bizim yüzümüzü kızartmalıdır. Bundan altmış yıl kadar önce ülkemizde uçak fabrikaları vardı; ilkel, çapsız, küçük de olsa uçak yapılıyordu. Sonra

hain

bir zihniyet bu fabrikaları kapattırdı ve uçak konusunda tamamen dışa bağımlı olduk.

İkinci dünya savaşından sonra Japonya’nın uçak yapmasını resmen yasakladılar, Türkiye’nin yapmasını ise gayr-ı resmî olarak yasakladılar.

Meşhur zenginlerden Nuri Demirağ’ın uçak fabrikası, Millî Şef İsmet Paşa’nın inadı ve kindarlığı yüzünden kapandı.

Biz Boeing yapalım, Airbus yapalım, F-16 yapalım demiyorum ama mutlaka uçak yapalım. Yapamaz mıyız? Elbette yapabiliriz. Komşu ülke İran yapıyor da Türkiye niçin yapamasın? Uçak sanayi kurmak için niyet ister, irade ister, ciddiyet ister.

Türkiye’de uçak sanayi kurulmasını kimler önledi ve sabote etti? Böyle bir şeyi ABD istemez, İsrail istemez, Avrupa istemez. Daha kimler istemez? İşbirlikçiler istemez.

Ciddiyetsiz otomobiller yürür, iş görür. Doğu Almanya’da vaktiyle milyonlarca Trabant üretilmişti. Bizde bile hâlâ çalışanları var. Ciddiyetsiz uçak uçmaz, düşer. Uçağın şakası yoktur.

Konunun uzmanı biri çıksa ve

“Türkiye’de niçin milli bir uçak sanayi kurulmadı?”

başlıklı bir kitap yazsa. Bu konuda dönen dolapları, yapılan hıyanetleri, sabotajları, birtakım hainlerin böyle bir sanayii niçin engellediklerini anlatsa ve millet okuyup öğrense. Yakın tarihimiz hıyanetlerle doludur.

Şimdiye kadar “İstesek de, çok iyi niyetli olsak da bizim durumumuz, teknolojimiz uçak yapmaya yeterli ve müsait değildir” diyorlardı. Bu iddianın yalan ve martaval olduğu, komşu İran’ın savaş uçakları, helikopterler yapmasıyla açıkça anlaşıldı. Türkiye’yi bir ABD, bir İsrail, bir AB sömürgesi haline düşürenler utansın.

Niçin e-mail’im yok

Dikkat buyurulacak olursa benim şahsı e-mal’im olmadığı görülür. Niçin? Sebebini arz edeyim:

(1) Bir vatandaş sizin düşünce, görüş ve tenkitlerinizi beğenmez ve edep sınırları içinde uyarır, eleştirir, çürütür… Mâkul ve terbiyeli-görgülü (inşaallah öyleyimdir) bir kimse olarak bunu hoşgörü ile karşılarım, doğru iseler o fikirlerden ve uyarılardan yararlanırım. Doğru ve isabetli olmasalar bile teşekkür ederim.

(2) Adam sizin düşünce ve görüşlerinizi beğenmedi ya, geçer bilgisayarının başına ve olanca hakareti savurur, aklınca alay eder, söver sayar. İşte bu doğru bir hareket ve davranış değildir.

Maalesef toplumumuzda bu ikinci sınıf kişilerin sayısı az değildir. Milli eğitim sistemimiz çok yetersiz. Okullarımızda ahlâk, karakter terbiyesi, görgü, edep erkân veremiyoruz.

Vatandaşların fikir, inanç ve görüşleri hep bir olmaz. Farklılık, çeşitlilik vardır. Aynı ülkede yaşayan, aynı gemi üzerinde yolculuk yapan vatandaşların farklılıkları düşmanlık ve savaş sebebi yapmaması gerekir. Özel muhaberatta (yazışmalarda) asgari (en az) ahlâk ve edep kuralları vardır, bunlara mutlaka uyulması gerekir.

Tatlı dil yılanı deliğinden çıkartır derler. Bir kimsenin düşünceleri yanlışsa, ona küfür ederek düzeltmeye kalkmak, daha büyük bir yanlıştır.

Diyelim ki, dinsiz bir yazar agresif, militan, fanatik bir şekilde İslâm’a çattı, sınırı aştı, çirkin hakaretler, iftiralar savurdu. Dindar bir vatandaş buna çok üzüldü, ta kalbinden yaralandı. Ne yapmalıdır? Posta veya internet yoluyla protesto etmesi gerekir. Bu protesto yazısının üslubu son derece ciddî ve kaliteli olmalıdır. Kesinlikle terbiyesiz yazarın seviyesine düşülmemelidir.

O bayağılaşıyor, küfür ediyor, sen de aynı seviyeye iniyorsun ve sövüp sayıyorsun. Böyle bir şey Müslümana yakışmaz. Şiddetli kınayacaksın, en ağır şekilde protesto edeceksin ama asla onun alçak seviyesine, onun bayağılığına, onun düştüğü çukura düşmeyeceksin. Kültürün ve edebiyat birikimin varsa, onu yüksek kültür ve edebiyatla rezil edeceksin. Öyle ki: Onun pespâye yazısıyla, senin protesto metnin bir uzmana, bir bilirkişiye verilse, “Protesto eden kişi, efendiliği, yüksek seviyesi, ahlâk ve karakteri ile saldırganı yerin dibine geçirmiş…” desin.

Mehmed Akif,

Sebilürreşad dergisi sahibi Eşref Edib

beye “Yazılarında sen hakaret etme, öyle yaz ki, okuyucular tahkir etsin…” dermiş. (Eşref Edib beyden duymuştum…)

Bir prensibimi beyan ederek bu yazıyı bitireyim:


Haklı ve doğru uyarılar, isabetli düzeltmeler çok önemlidir. Bunları dikkatle dinlemeli veya okumalıdır. Doğru bile olsalar övgü ve pohpohlar insanı gurur ve kibre saptırabilir. Terbiyesizce sövüp saymalar, alaylar, hakaretler, çamur atmalar… Bunların yeri çöp bidonudur. 24 Haziran 2007