Sayın Sağlık Bakanımız! On milyonlarca vatandaşımız hastadır, vahim sağlık problemleriyle uğraşmaktadır. Yeni yeni hastahaneler açılıyor, doktor sayısı artıyor ama hastaların, hastalıkların sayısı onlardan kat kat fazla çoğalıyor. Bunun ana sebebi halkımızın, bilhassa yeni nesillerin sağlıklı bir şekilde beslenememesidir. Bunun başında da halkımızın elenmiş, içine kimyevî maddeler konulmuş kalitesiz unlardan yapılmış ekmek tüketmesidir. Ben söylemiyorum beslenme uzmanları söylüyor:

“Beyaz ekmek yiyenler uzun vadeli intihar etmiş olurlar.”

Buğday, Allah’ın insanlara en büyük nimetidir. Bu nimetin en kıymetli kısmı kepeğidir. Biz ne yapıyoruz? Kepeği en sık eleklerle eliyoruz, geriye bembeyaz bir un kalıyor. Bunu daha da beyazlatmak için içine kimyevî maddeler koyuyoruz… Kepeği hayvan yemi yapıyoruz, cevherini yitirmiş ve kimyalanmış unu da insanlara yediriyoruz.

Türk halkını, dolaylı bir soykırımdan kurtarmak istiyorsak beyaz ekmek üretimini yasaklamamız gerekir. Böyle bir yasak birtakım kimselerin ve holdinglerin işine gelmeyecektir. Hiç, ilaç fabrikaları buna râzı olurlar mı? Buradan sevgili vatandaşlarıma sesleniyorum: Ailenize beyaz ekmek yedirmeyiniz. Bütçeniz müsaitse, biraz pahalıya satılan, fakat son derece sağlıklı olan kepekli, esmer, cevherli ekmekler tüketiniz. Bütçeniz müsait değilse ve İstanbul’da yaşıyorsanız Belediye’nin ürettiği kepekli ve esmer ekmekleri alınız.

Lokantaya gittiğiniz vakit, ısrarla kepekli ekmek isteyiniz. Kepekli ekmek bulundurmayan lokantalar, (isteklerinizi yerine getirmemekte direnirlerse) bir daha gitmeyiniz. Bir de şu hususa dikkat ediniz. Bazı fırıncılar, kepekli ekmek diye sahtesini çıkarmakta imişler. Bembeyaz undan yapılmış hamura birazcık kepek karıştırıyorlar ve oluyor kepekli ekmek. Bu bir sahtekârlıktır. İnanmak istemiyorum ama bazı sahtekârlar da, hamura boya koyarak kepekli buğday havası veriyorlarmış.

Ekmek Türkiye halkının temel gıdasıdır. Ekmek bozulursa halkın sağlığı da bozulur. En iyi ekmek, içinde hiçbir koruyucu ve beyazlatıcı kimyevî madde olmayan ekmektir. Çok şükür son zamanlarda çeşit çeşit kepekli, esmer, cevherli, sağlıklı ekmekler üretilmeye başlandı.

Herkes çevresinde kepekli buğday ekmeği reklamı yapsın. Böylece halkın sağlığının düzelmesine katkıda bulunmuş olunur.

Tekrar ediyorum: Bugünkü ekmeklerde iki sakınca vardır:

(1)

Birincisi

: Elenerek en kıymetli kısmının çıkartılması.

(2)

İkincisi

: Bu yetişmiyormuş gibi içine üç dört çeşit kimyevî madde konulması.

Bu yazıda yaptığım tekliflerin fırıncılara hiçbir zararı yoktur. Beyaz ekmek çıkartacaklarına kepekli esmer ekmek çıkartsınlar, ticaretlerini o şekilde yapsınlar. Bembeyaz, kimyalı ekmek sağlığa zararlıdır.

Uzmanlar bu konuyu tv’lerde açık oturumlarda tartışsınlar. Halkımız uyarılsın. Sağlıklı hayat ilaçla sağlanmaz. İşin başı sağlıklı beslenmedir. Bembeyaz kimyalı ekmekler yenildikçe bütün Türkiye’yi bir sahra hastahanesine dönüştürseniz yine de halkın sağlığını koruyamazsınız.

Böylesini bulamazsınız ama yine de yazayım:

En sağlıklı ekmek şu cins ekmektir:

(1) Sun’î gübre kullanılmamış toprakta yetişmiş buğday, (2) Köy değirmeninde öğütülür ve (3) Köy fırınında pişirilir. Bu ekmek mis gibi buğday kokar. Koyun yoğurdundan yapılmış bir tas ayrana doğrar ve afiyetle yersin.

Mangalcı Piknikçiler

Mevsim yaz, günlerden pazar, hava bunaltıcı sıcak. İstanbul civarında bir piknik yeri. Ulu ağaçlar (onları nasıl olmuş da kesmemişler!) altında öbek öbek aileler gezmeye, eğlenmeye, yiyip içmeye gelmişler. Her öbeğin bir mangalı var. Bu sıcakta kömürleri yakmışlar. Mangal yakanların çoğu erkek. Erkeklerin çoğu şişman ve semiz. Ateş bir an önce hazır olsun diye üfürüyorlar. Yüzleri kıpkırmızı olmuş, gözleri açılmış, soluk soluğa nefes nefese üflüyorlar. Ateş iyice yanınca ızgara yapılmaya başlanıyor. Köfteler, tavuk etleri, pirzola biftek… Mangal bir değil, iki değil, üç-beş değil, piknik yerinde düzenilerle mangal yanıyor. Ateşin dumanı, kızaran etlerin dumanı… Ortalık duman içinde. Sofralar kuruluyor ve dehşetli bir iştiha ile yemeğe başlanıyor.

Bu mangallar, bu dumanlar, bu üflemeler piknikçileri yiyip bitiriyor.

Akşam evlerine dayak yemiş gibi dönüyorlar.

Eskiden böyle mangal kültürü yoktu. Gezmeye gidilecekse evde maydanozlu kuru köfte, yine soğuk yenen börek, zeytinyağlı dolmalar yapılırdı. Daha zahmetsiz olurdu.

Piknik dönüşü ağaçlık yerin halini hiç görmeyin. Savaş yeri mi desem, çöplük mü, yangın yeri mi desem… Naylon poşetler, pet şişeler, kağıtlar, kemikler, bir sürü süprüntü ve artık. Bizim mangalcılar onları öylece bırakıp dönerler. Anlaşılan Türkiye onların evi ve vatanı değil, çöplüğüdür.

Yıllarca önce Taşdelen suyuna pikniğe gitmiştik. Etraf kedi köpek doluydu. Tesislerde çalışan dostumuza sorduk,

“bu hayvanlar nereden geliyor?”

Gelmiyorlar bırakılıyorlar cevabını verdi. Meğerse bazı aileler kedi ve köpeklerini oraya getiriyor ve akşama bırakıp dönüyorlarmış. Ya Rabbi vicdansızlığın böylesi nerede görülmüştür. Zavallı hayvanlar, yazın piknikçilerin artıkları ile geçiniyorlarmış, kış gelince ölüyorlarmış…

Herkes için söylemiyorum, böylelerini kasd ediyorum, tevekkeli bu memlekette bet bereket kalmadı. Bir kedinin, bir köpeğin sahibine olan sevgisini ve vefasını düşünün, bir de şu kedi ve köpekten çok aşağı mahlukların vefasızlığını. 23 Haziran 2006