Sahte Peygamberler
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 14 Şubat 2019
ÇarşambaBuharî’de geçen bir hadîste “Otuz şu kadar Deccâlûn ve Kezzâbûn gelmeden Kıyamet kopmaz. Bunlar ya tanrı olduklarını, ya da peygamber olduklarını iddia ederler…” buyurulmaktadır. Deccâlûn ve Kezzâbûn, Deccallar ve Yalancılar demektir.
İlk yalancı peygamberler, Resûlullah Efendimiz’in (Salât ve selâm olsun O’na) hayatında zuhur etmiştir. Bunların en ünlüleri Esvedü’l-Ansî, Tuleyha bin Huveylid, Secah ve Müseylimetü’l-Kezzab’tır.
Bunlardan Esved ve Müseylime öldürülmüş, Tuleyha ve Secah ise, tevbe edip İslâm’ı kabul ettikleri için affedilmişlerdir.
Müseylimetü’l-Kezzab, aklınca Kur’ân-ı Azimüşşan’a nazîre olarak saçma sapan sözler söylüyordu. Bunlardan bir örnek vereyim:
“Ey kurbağa öt! Sen bizim ne su içmemizi önlersin, ne de suyumuzu bulandırırsın…”
İslâm tarihinin çeşitli zamanlarında, çeşitli ülke ve iklimlerde yalancı peygamberler çıkmıştır. Bunlar ya sinsice, yahut açıkça nebî olduklarını iddia etmişlerdir. Hindistan’ın Kadiyan şehrine mensup Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî bunlardan biridir. Kendisine Arapça, Farsça, Sanskritçe vahiy geldiğini iddia etmiştir. Kadiyanîlerin kelime-i şehâdeti şöyledir:
“Eşhedü en lâ ilâhe illAllah, eşhedü enne Muhammeden Resûlullah ve (hâşâ!) eşhedü enne Mirza Gulam nebiyullah”. Bu taife, Kelime-i şehadete ilave ettikleri üçüncü unsur ile İslâm dininden huruc etmişlerdir. Vaktiyle İngilizler Hindistan’ı bir sömürge olarak idare ederken Gulam Ahmed’i himaye etmişlerdi. Çünkü bu sahte peygamber İslâm Şeriatinden cihad’ı kaldırmış, İngiltere hükümdarını da Müslümanların gerçek metbuu (kendisine itaat edilmesi gereken reis) olarak göstermişti.
Zamanımızda zuhur etmiş olan sahte peygamberlerden biri de Reşad Halife adlı adamdır.Bu kişi, Tevbe suresinin son iki âyetinin Kur’ân’a sonradan ilâve edildiğini, İslâm dininin âlimler tarafından bozulup tahrif edildiğini iddia etmiş ve daha bir sürü küfür sözü ve hezeyan savurmuştur.
Zamanımızda maalesef Türkiye’de de birtakım sahte peygamberler bulunmaktadır. Ancak bunlar, sözde nebîliklerini açıkça beyan etmiyor, sinsice çalışıyor. Çünkü “Biz peygamberiz” deseler hemen dışlanacaklar ve büyük bir nefret ve lanete muhatab olacaklardır.Bu yüzden saman altından su yürütüyorlar.
Sahte peygamberlerden bazılarının ne gibi propagandalar yaptığını, ne gibi fikirler ileri sürdüğünü kısaca beyan edeyim:
(1) Onlar Hâtemü’r-rüsül ve enbiya olan Hazret-i Muhammed Efendimizi devre dışı bırakmak istiyorlar. “Peygamber bir postacı idi. Öldükten sonra işi bitmiştir. İslâm’ın tek kaynağı Kur’ân’dır. Peygamberin Sünneti ve hadîsler din kaynağı değildir.Zaten hadîslerin büyük çoğunluğu uydurmadır…” diyorlar.
(2) Bin dört yüz yıllık İslâm tarihinde muteber ve büyük din âlimlerinin, güvenilir müfessirlerin telif ve tasnif ettikleri, rivayet ve dirayet tefsirlerini (Kur’ân yorumlarını)devre dışı bırakıp halkı kendi re’y, hevâ, heves mahsulü tefsirlerini okumaya dâvet ediyorlar.
(3) Kur’ân’a, Sünnet’e, icmâya aykırı reformlar yapıyor, İslâm’ı bozmak, içinden yıkmak için sinsice veya açıkça çalışıyorlar. Mevrid-i nas denilen kesin din hükümlerinde işkembe-i kübrâdan ictihadlar yapıyor, fetva ve ruhsatlar veriyor; böylece kesin âyetlere, kesin hadîslere başkaldırıyorlar.
Resûlullah Efendimizden sonra Kıyamet’e kadar artık nebi ve resul gelmeyeceği Kur’ân’la, Sünnetle sâbittir ve bu konuda on dört asırlık bir icmâ-i ümmet bulunmaktadır.
Sahte peygamberlerden biri, Kur’ân-ı Kerîm’de sadece Resûl-i Kibriya Efendimiz için kullanılan bir sıfatı kendisi için kullanmaktadır.
Peygamber taslakları, ileride kendilerini cehennemin yakıcı ateşlerine atacak bu iddialarına karşılık dünyada neler kazanıyorlar?
(A) Büyük, efsânevî dünya servetlerine, müdhiş paralara sahip oluyorlar. Doların milyonlarına, on milyonlarına sahip sahte peygamberler vardır.
(B) Eski Firavunların, Nemrud’un, Neron’un bile görmemiş olduğu son derece lüks, tantanalı, debdebeli, şaşaalı bir hayat sürüyorlar.
(C) Tuzaklarına düşürdükleri, din kültüründen mahrum cahil ve gafil insanlar onların etrafında toplanıyor, onları seviyor, onları alkışlıyor ve öğüyor; böylelikle sonu ateş de olsa şan, şeref, şöhret, itibar, riyaset kazanıyorlar.
Bazı sahte peygamberler, dıştan ve içten destek görüyor, sapık doktrinlerinin rağbet bulması, taraftar kazanması için çalışılıyor.
Bir: Muteber, güvenilir, hakikî din âlimlerinin kitaplarından başka din kitabı okumayınız.
İki: Ömer Nasuhi Bilmen’in “Büyük İslâm İlmihali” veya Hacı Zihni Efendinin “Nimet-i İslâm”ı (İslâm dergisinin hazırlatmış olduğu nüsha) gibi muteber bir ilmihal kitabını başucunuza koyunuz ve dininizin hükümlerini onlardan öğreniniz.
Üç: Reformculardan, zındıklardan, din hakkında kendi işkembelerinden konuşan sapıklardan ateşten kaçar gibi kaçınız.
Dört: Sizin yeterli kültürünüz ve istihbaratınız yoksa, bu kültüre ve istihbarata sahip samimî, ihlâslı, firasetli Müslümanlarla görüşüp bilgi alınız, aydınlanınız.
Beş: Peygamber Efendimiz “Ümmetim arasında ihtilâf çıkarsa, siz büyük topluluktan ayrılmayınız” buyurmaktadır. Bu büyük topluluk ehl-i sünnet ve cemaat topluluğudur. Bu daire içinde bulununuz, dışına çıkarsanız sizi kurtlar parçalar, şeytanlar sapıtır.
Altı: Dinî konularda kesinlikle tartışmayınız. Büyük, muteber, gerçek, güvenilir din âlimlerine tâbi olunuz.
Yedi: Şeriatsız tarikat olmaz. Şeriat hükümlerine yüzde yüz uyan ve onları hayata tatbik eden tarikatlara girebilirsiniz, böyle mürşidlere ve şeyhlere tâbi olabilirsiniz. Tarikata girmek bir nasib meselesedir. Bu konuda genel reklâm, dâvet, propaganda yapanlara aldanmayınız.
Sekiz: Peygamberi küçümseyen, Sünnet’i din kaynağı olarak kabul etmeyen, hadisleri inkar eden zındıklardan uzak durunuz.
Dokuz: Din ve cemaatçilik yoluyla büyük servetler edinmiş olan, petrol kralları gibi tantanalı hayat süren, Nemrud ve Firavun gibi debdebe ve şaşaa içinde yaşayan adamlardan uzak durunuz.
Biz “Sultanü’l-mutevâziîn” olan son Peygamber, kendisinden sonra kesinlikle resul ve nebi gelmeyecek olan Muhammed Mustafa’nın ümmetiyiz. 21 Mart 2002