Sahte Peygamberler, Kezzablar
Milli Gazete-Köşe Yazıları
- 26 Şubat 2019
ÇarşambaBazıları Hasan Mezarcı meselesi üzerinde fazla duruyor. Adamcağız gördüğü işkencelerden dolayı aklî dengesini kaybetmiş, kendisini İsa Mesih zannediyor. Saçlarını kınalamış, kulaklarına küpeler takmış, renkli entariler giymiş; onun kimseye fazla bir zararı dokunmaz. Bu konuyu dinsiz kesim sansasyon ve medya rantı için sömürdü. Asıl üzerinde durulacak tehlikeli bir güruh var. Şu anda memleketimizde binlerce gavs, kutub, mehdi, mesih, nüzul etmiş İsa Peygamber taslağı bulunmaktadır. Asıl tehlikeli olanlar bunlardır. Çünkü sinsice hareket etmektedirler. Sakın mübalağa ettiğimi (abarttığımı) sanmayın. Ülkemizde gerçekten böyle adamlar mevcuttur ve tahribatları çok büyüktür.
Amerikan’ın Tucson şehrinde Reşad Halife adında Mısırlı bir kimyager vardı. Bu adam kendisini peygamber sanıyordu. Türkiye’den birtakım adamlar bu herifin tesiri altında kalarak zındık olmuşlardır. Reşad Halife’nin yayınladığı kitaplardaki ve gazetelerdeki hezeyanların bini bir parayadır. “Namazda salavat getiren müşrik olur” diye yazmıştır. Kitabı bendedir. Çıkarttığı paçavra gazetede “Ey İslâm âlimleri! Hepinize meydan okuyorum, İslâm dini tahrif edilmiştir, bunu isbat ederim…” diye azgınca ve çılgınca beyanlarda bulunmuştur.
Bugün memleketimizdeki ünlü zındıklardan birisi Amerika’da bulunduğu sırada bu Reşad Halife ile temas etmiş ve ondan öldürücü zehri kapmıştır.
Zındıklardan biri, “Peygamber bir postacı idi, öldükten sonra işi bitmiştir. İslâm’ın tek kaynağı Kur’ân’dır, Sünnet kaynak değildir, hadîslerin çoğu uydurmadır” meâlinde yoğun propaganda yapmıştır. Bunlar hezeyan değil de nedir? Madem ki, Kur’ân tek kaynaktır, o halde Kitabullah bize hakem olsun. Kur’ân ne diyor? “Allah’a ve Peygamber’e itaat edin… Peygamber size ne getirdiyse onu alın… Peygamber’de sizin için en güzel bir örnek ve model vardır…” demiyor mu?
Müslümanlar Peygamberi, Sünnetini, hadîsleri bırakıp da zındık ilahiyatçının peşine mi düşecekler?
Adamcağızın biri yıllardan beri Ramazan gecelerinde teravih namazı kılarmış. Sonra zındık bir ilahiyatçıya uymuş ve namazı bırakmış. Şöyle diyormuş reformcu zındık: “Teravih kılmak mecburî değildir. İsteyen kılar, istemeyen kılmaz…” Zındık herifin biri ise önce mehdilikle başlamış ve sonra peygamberliğini ilan etmiştir. Tabiî ki, bunu sinsice yapıyor, herkese açıklamıyor.
Dinimizin kesin bilgi ve hükümlerinden biri de, Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemin son peygamber oluşudur. O, Hâtemülenbiya’dır, ondan sonra artık ne nebi gelir, ne resul. Bu kesin hükmü kabul etmeyenler dinden çıkmış olurlar.
Kendini peygamber sanan tehlikeli bir zavallı, yabancı ülkelerden birinde bir üniversite bile kurmuştur.
Sahte gavslar, sahte kutublar, sahte mehdiler, sahte mesihler, sahte ve kezzab (çok yalancı) peygamberler bir yandan propaganda yapıyor, taraftar topluyor, bir yandan da durup dinlenmeden para topluyor. Halkımız uzun yıllardan beri din konusunda câhil kalmış, câhil bırakılmıştır. Maalesef bu gibi zındıkların, mürtedlerin, sahtekârların peşinden gidenler çoktur.
Diyanet’in bu konuda açıklamalar yapması, ilmî broşürler yayınlaması gerekir. Aksi taktirde yangın genişleyecek ve büyük felaketlere ve tahribata sebebiyet verecektir.
Hindistan’da Mirza Gulam Ahmed Kadiyanî adında bir kişi çıkmış ve Peygamberliğini ilân etmişti. Pakistan parlamentosu bir kanun çıkartarak bu adama tâbi olanların Müslüman sayılamayacağını karara bağlamıştır. Kadiyaniler namaz kılarlar, oruç tutarlar, zekat verirler ama, Mirza Gulam Ahmed’i Peygamber kabul ettikleri için Müslüman değildirler.
Ehl-i sünnet hocaları ve kodamanları büyük vebal ve sorumluluk altındadır. Bize dokunmayan yılan bin yaşasın felsefesinin sonu iyi olmaz. Bazı din baronları “Bizim hizmetlerimiz vardır, onların dışındaki konular bizi ilgilendirmez, cihan yıkılsa karışmayız” şeklinde bir düşünceye saplanmışlardır.
Televizyonlarda “İslâmcı yazar, İslâmcı araştırmacı…” gibi unvan ve sıfatlarla halka takdim edilen birtakım kişiler saçma sapan içtihadlar yapıyor, cehennemî fetvalar ve ruhsatlar veriyor. Geçenlerde onlardan birine şöyle bir soru sorulmuş: “İşim ağır namaz kılamıyorum, ibadet edemiyorum, durumum nedir?” Hazret işkembe-i kübrasından hemen fetvayı vermiş: “Çalışmak da bir ibadettir, namaz kılmasanız da olur…” Yüce İslâm Dini böyle mi diyor? Kitabullah, Sünnet, İcmâ-i ümmet, ondört asırlık ehl-i sünnet görüşü böyle midir? Elbette değildir. İnsan Allah’a ibadet ve kulluk etmesi için yaratılmıştır, namaz en önemli ibadettir, çalışmak onun yerini tutamaz.
Müslümanlardan hizmet parası olarak toplanan paraların küçük bir kısmı ile zındıklara, sahte peygamberlere, sahte şeyhlere niçin reddiyeler hazırlatılıp bastırılmıyor?
Deliler çeşit çeşittir. Bir normal deli vardır. Onlardan başka zır deli, zırzır deli, hınzır deli türleri de bulunur. Saçlarını kınalayıp kulaklarına küpe takıp, entari ile sokakta dolaşan deliden korkmayın. Perdelerin ardında nice hınzır ve domuz deli vardır. Bu delilerden bazısı dolar milyoneri olmuştur. Küfür ve şer mihrakları bunları desteklemektedir.
Bunlarla, yasal hudutlar içinde, ilmî şekilde mücadele edilmesi gerekir. İslâmî kesimin para babaları, hocalar, hakikî şeyhler, gayretli İslâm aydınları mutlaka bir araya gelip bir şeyler yapmalıdır.
Başlangıçta tedbir alınmış olsaydı fitne ve fesat bugünkü kadar olmayacaktı. Gaflet, ihmal, nemelâzımcılık yangını büyütmüştür.
Zındıklardan birinin kitapları ve broşürleri milyonlarca adet dağıtıldı; halkın kafası karıştırıldı, herife de milyonlarca dolar kazandırıldı. Bunlara karşılık bir iki bin baskı yapan birkaç reddiye kitabı çıkartmakla iş bitmez. Milyonlarca bozuk kitaba karşı milyonlarca reddiye ve açıklama çıkartılmalıdır.
Zındıkların aldattığı zavallı saf, cahil, gafil Müslümanların vebali ehl-i sünnet camiası içindeki güçlü ve paralı adamlar üzerine olacaktır.
Şu hususu da belirtmek isterim ki, bütün bu fitne ve fesat 70’li yıllarda yayınlanan Telfik-i mezahib (Mezhepleri Birleştirme) kitabı ile başlamıştır. Açılmaması gereken bir kapı açılmış ve bütün bid’atler, fitneler, fesatlar, zındıklar, ilhadlar oradan içeriye girmiştir.
Bir ilahiyat profesörü dinimizde kadınların başlarını örtmeleri konusunda bir hüküm ve emir bulunmadığına dair bir kitap yazmış, Sorumlu Müslümanlar uyuyor mu? Ben siyasal bilgiler tahsili yapmış bir gazeteciyim. Bu gibi sapıklıkları reddetmek bana düşmez, hocalara düşer. Niçin kıpırdanmıyorlar?
Zavallı Müslümanlar, karanlık gecede yağmura, fırtınaya, doluya yakalanmış, kurtların hücumuna uğramış çobansız bir koyun sürüsüne dönmüşler. Allah yardımcımız olsun! 21 Aralık 2000