Pazar

Amerikan siyasetinin kaptanı Başkan Bush’u, mânevî bir çember içine alıp yönlendiren agresif, fanatik, militan Hıristiyan grubunun yeni bir marifeti: El-Furkan el-Hak adında Arapça-İngilizce sahte bir Kur’ân çıkarttılar. Bunu yazan Papaz bir nevi Peygamberlik taslıyor, sanki kendisine vahiy ve ilham gelmiş gibi havalara bürünmüş. Bu sahte Kur’ân’da Teslis’e göre bir Besmele cümlesi yer alıyor. Kur’ân-ı Kerim’deki sure isimleri kullanılıyor, açık ve kapalı İslâm’a saldırılıyor. Mesela İslâm’ın kadınları hor ve aşağı gördüğü iddia ediliyor. Şimdi bu kitabın mahiyeti üzerinde düşünelim:

1. Bu kitap Hıristiyanlığa aykırıdır. Aklı başında hiçbir Hıristiyan bunu dini kutsal bir metin olarak kabul etmez. Uydurma bir kitaptır.

2. Beyan etmeye bile hacet yok, İslâm dini açısından hiçbir kıymeti yoktur. Deli saçması bir şeydir. Hıristiyanların bile kabul etmediği bir metni, Müslümanların kabul etmesi düşünülemez.

3. Bu sahte Kur’ân ahlâka, dürüstlüğe aykırıdır. Hiçbir şerefli kimse İslâm’la ve Müslümanlarla mücadele etmek için böyle ahlâkdışı bir sahtekârlığa başvurmaz. Yüzlerce yıldan beri birtakım Hıristiyanlar, gayr-i Müslimler birtakım gerekçeler ileri sürerek İslâm’ı tenkide yeltenmişler, İslâm alimleri de bunlara cevap vermişlerdir. Lâkin sahte Kur’ân yazmak hiçbir misyonere şeref kazandırmaz.

4. Bu kitap kesinlikle dinî, teolojik bir kitap değildir. Siyasî maksatlıdır, saldırgan ve aşırı birtakım Hıristiyanların, istikbale yönelik stratejileri içinde planlanmış provokatif (kışkırtmaya yönelik) bir faaliyettir.

5. Kesinlikle ne İslâmî açıdan, ne Hıristiyanî açıdan Rahmanî değildir; tam aksine şeytanîdir.

6. Böyle bir kitap, dünya barışına, çeşitli dinlere mensup insanların dirlik ve düzenlik içinde beraber yaşamasına hizmet etmez. Fitneye, fesada, çatışmaya, teröre yol açar.

7. Bilgeliğe ve sağduyuya aykırıdır.

8. Müslüman dünyasını ABD’ye karşı bu kitapla kışkırtmak istiyorlar, birtakım radikal Müslümanların Amerika aleyhtarı eylem yapması için çalışıyorlar. Böylece Ortadoğu’da gerginlik artacak, Amerikan aleyhtarı faaliyetler çoğalacak, savaş yayılacak en sonunda onların beklediği Armageddon muharebesi patlak verecektir. Onların teolojisine göre bu savaşta, Hıristiyanlar ve Yahudiler Müslümanları hezimete uğratıp yenecek, sonra Hazret-i İsa gökten yere inecek, Yahudiler ona iman edecekler ve yeryüzünde bin yıllık bir Hıristiyanî barış kurulacaktır.

Kuş kadar aklı olan bir kimse, böyle uydurma bir kitaba kanarak bir Müslümanın Hıristiyan olacağını zannetmez. Bu kitap başka maksatlar için çıkartılmıştır.

Saldırgan ve fanatik misyonerler provokasyonlarına devam edeceklerdir. İlahiyat fakültelerimizdeki bazı akademisyenler, dünyayı fethetmek üzere harekete geçmiş olan agresif ve hayalperest, protestanlık cereyanı (bütün protestanları kastetmiyorum) hakkında kısa, özlü, çok açık, derli toplu bir rapor hazırlayıp Türk halkının istifadesine sunmalıdırlar.

Hıristiyanlık dünyası bin yıl kadar önce de, İslâm alemine karşı Haçlı seferleri tertiplemişti.

İlk Haçlı seferinde, önce Orta Avrupa’daki Yahudileri katletmekle işe başladılar. Sonra bir milyon kişilik muazzam bir kalabalık halinde Ortadoğu’ya geldiler, bu bölgedeki Müslümanların bölünmüş ve parçalanmış olmasından yararlanarak Kudüs’ü aldılar.

Hazret-i İsa’nın öğretilerine taban tabana zıt olarak Kutsal şehirdeki bütün Müslüman ve Yahudileri merhametsizce boğazladılar. Aradan kaç asır geçtikten sonra Papa, bu haçlı seferleri dolayısıyla Müslümanlardan özür diledi.

Daha sonra yapılan Haçlı seferlerinden birinde Müslümanlarla savaşmak üzere yola çıkmış olan Hıristiyanlar Konstantinopol’e saldırdılar. Kendi din kardeşlerinin canına okudular. Haçlıların, İstanbul’da Ortodoks Hıristiyanlara yaptıkları zulümleri, merhametsizlikleri, şenaatleri Batılı tarihçiler anlata anlata bitiremiyor. Ayasofya’yı yağmaladılar, vaaz kürsüsüne bir fahişeyi çıkartıp maskaralık ettirdiler. Kıymetli eşyayı taşımak için mabedin içine atlar, katırlar, merkepler getirdiler, bu hayvanlara o kutsal mekâna pislettirdiler. Kadınların, kızların ırzına geçtiler, çaldılar, yağmaladılar, öldürdüler, yıktılar. Şimdi Irak’ta, bilhassa Felluce’de yaptıkları gibi.

Hazret-i İsa’nın “Sana bir tokat vurulursa, yüzünün öbür tarafını çevir…” buyurmuş olduğu rivayet ediliyor. Dünkü ve bugünkü Haçlılar bu zihniyetle mi hareket ettiler, ediyorlar?

Hıristiyanlığın anavatanı Anadolu’dur. Allah bu toprakları Müslümanlara vermiştir. Hıristiyanlar bu gerçeği, bu ilahî takdiri kabul etmiyorlar, Anadolu’yu tekrar bir Hıristiyan yurdu haline getirmek istiyorlar. Sadece Anadolu değil, Ortadoğu’yu da almak istiyorlar. Mülk Allah’ındır, asıl Sahip O’dur. Dilediğinden alır, dilediğine verir. İnsanlar, kavimler, devletler emanetçidir.

Allah’ın mü’min kullarına Kur’ân’da bir vaadi vardır. Zafer vaadi…

Bu vaade lâyık olmanın şartları vardır.

1. Müslümanlar, ezelde Kaalu Belâ gününde Allah’a vermiş oldukları sözü, O’nunla yapmış oldukları ahd ve misakı unutmazlar, gereğini yerine getirirlerse,

2. İslâm dininin hükümlerini, emirlerini, yasaklarını ferdi ve toplumsal hayatlarına uygularlarsa.

3. Kendilerine Allah katından en güzel örnek, model ve rehber olarak gönderilmiş Peygambere itaat ve biat ederler, onun yolundan giderler, onun Sünnetini ve metotlarını esas kabul ederlerse.

4. Şeytanı ve tağutları dost, velî, yar, müttefik olarak kabul etmezlerse.

5. Parayı, serveti, malı-mülkü şu fanî dünyanın aldatıcı ve oyalayıcı oyuncakları durumunda olan birtakım eşya, âlet ve vâsıtaları putlaştırmazlarsa.

6. Allah yolunda önce nefisleriyle, sonra harbî ve saldırgan kâfirlerle cihad ederlerse.

İslâm’a ihanet ederek, ahkâm-ı ilâhiyeye sırt çevirerek, Resul’ün yolunu bırakarak zafere nâil olunmaz. Parayı, maddî menfaati, serveti, dünya zenginliklerini din-iman haline getirenler muhakkak ki, sapıktırlar ve büyük zarara uğramıştırlar.

Bundan bin küsur yıl önce vukuu haber verilmiş olan âhir zaman alametleri bir bir gerçekleşiyor. Dünya hırsları ve şehvetleri gözlerini kör etmiş, kulaklarını sağırlaştırmış, kalplerini mühürlemiş olan nasipsizler, olup bitenlerden ibret almıyor, gereken tedbir ve sebeplere tevessül etmiyor.

Uyanık, şuurlu, vicdanlı, vazifesini yapan, sorumluluğunu bilen Müslümanları tenzih ederek söylüyorum: Bugünkü gaflet, umursamazlık, en geniş mânâsıyla dünya ve nefs şehvetperestliği, lüks ve konfor azgınlığı, israf, gösteriş, nemelâzımcılık, Allah yolunda cihaddan kaçış, denânir ve derahîme kölelik; tefrika, fitne fesat, nifak şikak, bencillik, hizip ve fırka asabiyeti, birtakım cemaat başkanlarını “erbab” hâline getirme devam ederse Afganistan ve Irak Müslümanlarının başına gelen azap ve felaketlere benzeyen musibetlere hazır olunuz.

İnsanlara cüz’î de olsa bir irade, bir seçim hakkı verilmiştir. Arayan Mevlâsını bulur, arayan belâsını… 06 Aralık 2004