Pazartesi

Haçlı seferleri esnasında Ortadoğu’da hüküm süren birtakım İslâm devletçiklerinin hamiyetsiz ve hain hükümdarları, kendi menfaatleri ve saltanatları için din düşmanı Haçlılarla ittifak yapmaktan çekinmemişlerdir. Yine, 16’ncı asırda Mağrib’teki bazı Arap sultanları, kendi ikballeri uğrunda, Endülüs Müslümanlarını yok eden İspanyollarla işbirliği yapmışlardır.

Bizim tarihimizde talihsiz bir Şehzâde Cem vak’ası bulunmaktadır. Bâyezid-i Veli’nin bi’l-irs ve’l-istihkak Osmanlı tahtına oturmasını kabul etmemiş, onun, “Sana yeteri kadar tahsisat bağlayayım, Kudüs-i şerifte (O tarihte Kudüs Osmanlı Devleti’nin idaresinde değildi), refah içinde yaşa” teklifini kabul etmemiş, padişah olan ağabeyine “Ülke ikiye ayrılsın, birinde sen hüküm sür, birinde ben süreyim” gibi yersiz bir teklifte bulunmuş; nihayet elinde imkân kalmayınca Rodos şövalyelerine sığınmış, onlar da onu Roma Papası’na göndermişlerdi. Papa, Katoliklik tarihinin en rezil ve alçak şahsiyeti olan ahlâksız 6’ncı Aleksandr Borjiya idi. Cem Sultan’ı altın kafeste yaşatmış, Hıristiyan olmasını teklif etmiş, talihsiz şehzade kabul etmemiş, sonunda zehirletilerek öldürülmüştür. Allah rahmet eylesin ve taksiratını affeylesin.

Cem vak’ası Osmanlı Devleti’ni uzun yıllar meşgul etmiş, bu gaileler yüzünden fütuhat hareketi yavaşlamıştır.

Maalesef İslâm tarihinde bazı hükümdarlar, beyler, şahsiyetler, baronlar kendi şahsî ikbal, ihtiras ve menfaatleri için din düşmanları ile işbirliği yapmışlardır.

Böyle bir sürü küçük sultanın, beyin, emîrin, prensin Kudüs-i şerifi Haçlılardan geri alması mümkün müydü? Elbette değildi. Kutsal şehri istirdat (geri alma) şerefi asîl ruhlu, necib, hamiyetli, faziletli, ihlâslı, takvalı, dinine sâdık, Allah’tan korkan Selahaddin Eyyubî hazretlerine nasib olmuştur. Hak Teâlâ ona rahmet eylesin.

Bu devirde de İslâm dünyasında, Müslüman düşmanları ile işbirliği yapan, kudsî dâvâmıza ihanet eden küçük ve sefil büyükler bulunmaktadır.

Son Filistin faciasında Müslümanlar en büyük darbeyi Haçlılardan ve Siyonistlerden değil, kendi içlerindeki hainlerden yemişlerdir.

Haçlılar, Şehzade Cem’i kara gözleri için himaye etmemişlerdir. Ona yapılan teklif şudur: Hıristiyan ol, sana büyük bir ordu verelim, git ülkeni ele geçir, kral ol… Cem, bu teklifi kabul etmemek ve dinine imanına bağlı kalmak suretiyle, Rodos şövalyelerine iltica etmesinin kefaretini az da olsa ödemiştir. Bu yüzden kendisini rahmetle anıyorum.

Zamanımızda bazı Türkiye İslamcıları da Siyonistlerle, Haçlılarla son derece garip ilişkiler içindedir.

Şu anda bazı Yahudilerden, Hıristiyanlardan, Sabataistlerden maddî yardım alan, büyük destek gören birtakım ünlü İslâmcılar olduğunu görüyoruz.

Bazı Yahudi tâcirlerin onbinlerce dolar yardım yaptıkları söyleniyor. Bir Yahudi niçin para yardımı yapıyor? Bunun ille de bir sebebi vardır. Bu sebeb nedir?

Sabataycı bir işadamının ayda on bin dolar yardım verdiği rivayetleri dilden dile dolaşıyor. Bir Sabataycı niçin böyle bir yardımı yapıyor?

Siyasî hırsları ve ikballeri için bir takım adamlar Amerika’ya gidiyor, orada birtakım güçlü ve tesirli Yahudilere müracaat ediyor, onlara büyük paralar vererek bazı çevrelerle, makamlarla, şahsiyetlerle tanıştırılıyor. Bunlar da garip, şüpheli, şaibeli ilişkilerdir.

Acaba bu İslâmcılar mı Yahudi ve Haçlıları kullanıyor, yoksa Siyonistler ve Ehlisalip mi onları kullanıyor?

İslâm dinine ihlâsla, samimiyetle, doğrulukla (istikametle), şer’î ve nebevî ilkelere bağlı ve sâdık kalarak hasbeten lillah hizmet edenlere bir şey dediğim yoktur. Onlar başımızın tacıdır. Ancak dini imanı para olan, kendi nefislerine put gibi tapan, gizli müşrik olduğuna dair bir sürü karine ve emare bulunan birtakım uğursuz adamların şaibeli ilişkileri üzerinde durmak ve uyanık bulunmak gerekiyor.

İslâm dini ve dâvâsı kutsaldır. Binaenaleyh şahsî ihtirasların, ikballerin, mal ve servet yığma hırsının ve bunlara benzer küçük ve düşük emellerin üzerinde tutulması gerekir.

Hiçbir türedinin, hiçbir sahte kahramanın, hiçbir arivistin kutsal dinimizi ve Ümmet-i Muhammed’i istismar ve istihdam ederek makam, mevki, saltanat, ün, para, servet, riyaset sahibi olmasına izin vermemeliyiz.

Çok iyi bilelim ki, İslâm düşmanı Haçlılardan ve Siyonistlerden dinimize ve Ümmetimize bir fayda gelmez. Kudüs bir semboldür, bir kızılelmadır. Kudüs’ü geri almak istiyorsak Selahaddin Eyyubî’nin, Fatih’in, Kanunî’nin, Barbaros Hayreddin’in ve onlar gibi reislerin ve kumandanların yolundan gitmemiz gerekir.

İslâm edebiyatı yapa yapa milyarlarca dolarlık efsanevî bir servet elde edecek, kâzib (yalancı) bir şöhret edinecek; hizmet perdesi ardında bir sürü hezimete ve yıkıma sebebiyet verecek… böyle adamlarda hayır yoktur.

Selahaddin Eyyubî öldüğünde başveziri Şam sokaklarında dellal gezdirmiş “Ey ahali, bilmiş olunuz ki, nice ülkelerin sultanı olan Selahaddin vefat etmiştir ve cenazesini kaldıracak kadar parası olmadığından masraflarını yakınları karşılamıştır…” dedirtmiştir. Hakikî İslâm kahramanları böyle kişilerdir. Fatih Sultan Mehmed Han, ordusuyla sefere çıkmış, Gebze çayırında Yahudilikten dönme hekim Yakup tarafından (Maestro Jacobo) zehirlenerek öldürülmüştür. Kanunî Sultan Süleyman ahir ömründe, elverişsiz sağlığına ve yaşına rağmen Sigetvar fethi esnasında can vermiştir.

İslâm tarihinde âdil, âbid, ahlâklı, takvalı, muhlis, faziletli, iffetli sultanlar, emîrler, reisler bulunduğu gibi, maalesef birtakım münâfık, şerir, zâlim, Müslümanları aldatan, kendi nefislerine put gibi tapan, dini imanı para olan, ikballeri uğrunda her haltı yiyen, kendi tahtları, taçları, makam ve mevkileri için din düşmanları ile işbirliği yapan, İslâm dâvâsını ve Muhammed ümmetini satan hainler, uğursuzlar, sahtekârlar da çıkmıştır. Bunları destekleyenler kendi dinlerini yıkmış, kendi kuyularını kazmış olurlar. 04 Haziran 2002