Cumartesi

 

Le Monde gazetesinin 20 Şubat 2004 tarihli nüshasında Henri Tincq imzalı bir haberde, Hindistan’da aşırı Hinduların misyonerlik hareketine şiddetle karşı koyduğu bildiriliyor. Nüfusu bir milyar olan o büyük ülkede, yirmi milyon kadar Hıristiyan varmış. Tabii bir sürü de misyoner… Hindistan Hıristiyanları Katolikliğe, çeşitli Protestan kiliselerine, bunların yanında bir sürü de Teslis tarikatına mensupmuş.

Bakınız Bombay Katolik Semineri (papaz yetiştirme okulu)müdürü Le Monde gazetesine ne demiş:

-Biz Katolikler iki cephede savaşmak zorundayız. Bir tarafta, bizi suskunluğa iten Hinduizmin uyanışı; diğer tarafta agresif şekilde Hıristiyanlaştırma yapan, gençlerin tahsil masraflarını karşılayan, Amerika seyahati masraflarını veren ve saire… sahte-misyonerler…

Katolik papazının Le Monde muhabirine anlattığına göre, bir Evangelist papazı bir dereye taştan bir Hindu heykeliyle, tahtadan bir haç atmış ve sonra da, taşın batmasını, tahtanın yüzmesini kendi mezhebinin bir üstünlüğü olarak göstermiş!

Bakınız aklı başında, ayakları yere basan bir Katolik papazı bile, akılları başlarından bir karış yukarda olan birtakım agresif, uçarı, dengesiz, sahte misyonerlerden şikayet ediyor.

Amerika’daki birtakım Evangelist kiliselerin Başkan Bush’un saldırgan politikasını nasıl desteklediklerini, İsrail’e nasıl kayıtsız şartsız dostluk gösterdiklerini görüyoruz. Maalesef böyleleri Türkiye’ye de musallat olmuşlardır. Saldırganlıklarının, tahribatlarının kokuları daha yeni çıkmaya başladı. AKP iktidarının, Türkiye’nin bütünlüğünü ve millî kimliğini korumak için bu gibi agresif, dengesiz misyonerlik hareketlerine karşı tedbir almasını bekliyoruz. Ajanslar Kamboçya’nın misyonerlere karşı tedbir aldığını bildiren haberler yayınladılar.

Bombay Katolik Semineri müdürü ne diyor:

-Çocukların okul masraflarını karşılıyorlar…

-Birtakım gençlere Amerika gezileri için maddî imkân buluyorlar.

Bizdeki bazı Protestan yardakçıları, istedikleri kadar avaz avaz bağırsınlar, “Türkiye’de hiç kimse para ile Hıristiyan olmamaktadır. Bu gibi iddialar yalandır, iftiradır…” desinler; bakınız Türk-Ortodoks Kilisesi Basın Sözcüsü Sevgi Erenerol adlı Hıristiyan vatandaşımız ne diyor:

“Düzce’nin Yığılca ilçesinde son altı aydır Katherine Wayt isimli bir misyoner, fakir aileleri ve öğrencileri tesbit ederek para yardımında bulunuyor. Wayt’ın bölgede yaptığı yoğun çalışmalar sırasında ilginç bir şey daha oluyor, ABDBüyükelçiliği Müsteşar Yardımcısı Charles Blaha, AKPBolu İl Başkanlığı’nı ziyaret ediyor. Blaha daha sonra Düzce’ye gidiyor. Bu düzeyde bir diplomatın bir partinin il başkanlığında ne işi var?”

AKP iktidara geleliden beri misyonerlik faaliyetlerinde büyük bir patlama olmuştur. Teslisçi Evangelist tarikatların önlerindeki bütün engeller, pürüzler kaldırılmış olup, bunlar güven içinde, sere serpe Anadolu’muzda cirit atmaktadır.

Şu anda ülkemizdeki dindar, sofu, muhafazakâr Müslümanların, Hıristiyan misyonerleri kadar serbestliği, rahatı, huzuru, hürriyeti bulunmamaktadır.

“Müslümanlar Batı Avrupa ülkelerinde, Amerika’da camiler yaptırıyorlar da, Hıristiyanlar Türkiye’de niçin kilise yaptıramayacakmış?..” diyen üst düzey politikacıya soruyorum: Senin ülkende Müslümanların, Batı ülkelerindeki seviyede din, inanç, inandığı gibi yaşamak, dernek kurmak, çocuklarına din eğitimi verdirmek hürriyeti var mıdır? Önce çoğunluğu teşkil eden Müslümanlara Batı’daki kadar hürriyet sağla, ondan sonra konuş.

AKP iktidarı Heybeliada’daki Ortodoks Papaz Okulunu da açmaya karar vermiş. Türkiye Müslümanları bağımsız bir din lisesi, bir din üniversitesi açamazlar ama sayıları bir iki bin civarında olan Ortodokslar kendi yüksek din okullarını açabilirler. Çifte standart!

Misyonerlik faaliyetleri bu şekilde devam ederse:

1. Türkiye’nin bütünlüğü ve bağımsızlığı tehlikeye düşecektir.

2. Zaten darbelenmiş, erozyona uğratılmış, dinamitlenmiş, yozlaşmış millî kimlik büsbütün elden gidecektir.

3. Misyonerlik hareketlerinin gayesi Yeni Sevr’i uygulamaya koymaktır.

Bir şey olmaz…Bir şey olmaz… Türkiye Müslümandır,Müslüman kalacaktır… Bazıları bu edebiyatla, tehlike karşısında başını kuma sokan devekuşları gibi tehlikeyi görmezlikten geliyor, yahut hiç önemsemiyor.

Milyonlarca vatandaşımız millî kimlikten, İslâmî şuur ve bağlılıktan kasıtlı olarak planlı ve programlı bir şekilde mahrum bırakılmıştır. Bunların bir kısmı, yine kasıtlı iktisadî kriz dolayısıyla işsizdir, sefalet çekmektedir.

Agresif misyonerlerde para çok. Teslis dinine girenlere maaş bağlıyorlarmış. Çocukların okul ve tahsil masrafları karşılanıyor, yurt içinde ve dışında gençler için geziler tertipleniyor… İleride ABDveya Kanada gibi bir ülkeye göç edebilmek imkânı da var.

Ülkemizde okulları olan, hastane çalıştıran Katolik misyonerler vardır. Bunlarla fazla bir problemimiz yoktur. Hattâ Fransa’da başörtülü oldukları için devlet okullarından atılan Müslüman kızlar Katolik okullarına gidiyorlarmış.Kilise onların tesettür kıyafetine, namazına, orucuna, abdestine karışmıyormuş. Kendilerine teşekkür borçluyuz.

AKPiktidarına, sivil kuruluşlar ve halk tabanı tarafından misyonerlik faaliyetleri konusunda baskı yapılmalıdır. Ortada gerçekten son derece vahim bir durum vardır. Agresif misyonerlik hareketi Osmanlıİmparatorluğu’nu ve İslâm Hilâfetini yıktıktan sonra şimdi de,Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerini sarsmaktadır.

Bu konuda hükümet büyüklerine, parti merkezine on binlerce, yüz binlerce mektup, telgraf gönderilmesi gerekir.

“Telefon açtım, uyardım…” Bu gibi uyarıların fazla bir kıymeti olmaz. Sözler uçar gider, kalıcı olan yazılardır. 22 Şubat 2004