Çarşamba

 

Erzincan’dan bir hanım okuyucum telefon etti; evinin salonunu kendi kültürümüze, kendi sanatımıza, kendi kimliğimize göre döşemek istiyormuş, bu konuda fikir vermemi istedi. Vakitsizlik ve imkansızlık dolayısıyla özel mektup yazamadığım için bu talebi, aşağıdaki yazı ile cevaplandırıyorum.

Öncelikle şu hususu belirtmek isterim. Sanat ve dekorasyon uzmanı değilim; aklımın erdiği, kültürümün yettiği kadar bu konuda yazıyorum, çare ve çözüm teklifleri getiriyorum, müsbet tenkitler yapıyorum. Sanat, dekorasyon, güzellik konusunda büyük bir boşluk olmasaydı yazmama lüzum ve ihtiyaç olmazdı.

Müslüman bir aile, evinin salonunu nasıl dekore etmelidir? İyi bir islâmî dekorasyon için zengin, yüksek tabaka mensubu olmak gerekmez. Orta halliler de bunu başarabilirler. Yeter ki, kendilerine yol gösterilsin, rehberlik edilsin. Anlaşılması kolay olması için maddeler halinde yazacağım:

ZEMİN: Maddî imkân varsa yere elde dokunmuş halı ve kilimler serilmelidir. İstanbul’a Ortaasya Türk ülkelerinden bavul ticaretiyle halı getirenlerden, iki metrekarelik bir halıyı bundan birkaç yıl önce 100 dolara alıyordum. Beyazıt Camii civarına halıları serip satışa arz ediyorlardı… Salona serilecek halıların genellikle klasik desenli olması gerekir. Fantezi, desen ve renklerden kaçınılmalıdır. Yerler ahşap parke ise, zeminin tamamının halı ile kaplanması gerekmez. Birkaç küçük halı ve kilim ile mesele halledilebilir.

MOBİLYALAR: Çok yer kaplayan hantal, ağır mobilyalardan uzak durulmalıdır. Kanepe ve koltukların üzerlerine ince minderler, zarif Osmanlı yastıkları konulabilir. Çıplak halde iken zevksiz ve çirkin görünen nice koltuk ve kanepe, üzerine minder, yastık, işlemeli örtü serilince çok cazip hale gelebiliyor. Tabiî bunda renk ahenginin de çok önemi vardır.

BÜFE VE VİTRİNLER: Vitrinlerin içine sanat kıymeti olmayan sıradan gümüş, kristal, porselen eşya konmak yerine; sanat boyutu olan yerli malı, el işi toprak, çini, seramik, bakır eşya konulması tercih edilmelidir. Maddî değeri olan, sanat kıymeti olmayan gümüş bir eşya mı daha kıymetlidir, yoksa kırmızı topraktan yapılmış el işi bir Avanos çaydanlığı mı? Bence ikincisi daha kıymetlidir. Tabiî ki, bilene ve görene… Büfenin üzerinde İran’da yapılan ve çok ucuza satılan gülabdanlar konulabilir. Taştan veya sert tahtadan yapılmış eski antika bir havan, ışıl ışıl nikelajlı fabrika malı bir semaverden bin kere daha güzel ve sanatlıdır. Eski bir semaver bulursanız onu masanın veya büfenin üzerine süs olarak koyabilirsiniz.

TAVANLAR: Bizde son yirmi sene içinde kristal avizeler ayağa düşmüştür. Tavsiye etmem. Avize olarak yağlı kağıttan yapılmış yuvarlak bir Japon feneri, kristal avizeden daha zarif ve sanatlıdır. Bir de yapan usta bulunursa tavanlara, elektrik lambalarının sarkıtıldığı yerlere tavan göbeği konulmasını tavsiye ediyorum. Eski Türk evlerinde tavan göbekleri vardı, her biri ayrı bir sanat şaheseriydi. Yazık ki, zamanımızda yok. Bu moda, bu âdet yeniden canlandırılabilir. Profesör Ender Küçürman’ın resimli kitaplarında eski tavanların ortalarındaki ahşap göbeklerin fotoğrafları bulunmaktadır. O kitaplara bakmak gerekir.

DUVARLAR: Bu devirde bir Müslüman evinin en önemli kısmı duvarlarıdır. Az buçuk yerlere halı sermesini, odaya birkaç koltuk ve masa koymasını biliyoruz ama duvarlar konusunda çok büyük bir eksiklik, kısırlık, güdüklük sergiliyoruz. Duvarlara ne gibi unsurlar konulabilir? Bunları da madde madde arz edeyim: (a) Hüsn-i hat levhaları. Orijinal hüsn-i hatlar (âyet, hadîs, kelâm-ı kibar, beyit, mısra, kıt’a, EdebYâ Hû gibi yazılar) sergilerde ve sanat galerilerinde çok pahalıya satılıyor. Etrafına tezhip yapılan yazılar büsbütün pahalı oluyor. En iyisi, ebru ile çerçevelendirmektir. Hüsn-i hat seçimi ve alımı birikim, tecrübe, bilgi isteyen bir iştir. Gümüş (veya başka maden) kabartma levhaların, yazısı sanatlı olmayan levhaların kıymeti yoktur. Birkaç yıldan beri, yazısı özgün basım, etrafı orijinal ebrulu levhalar yaptırtıp eşe dosta çok ucuz fiyatla veriyorum. Camlı levha şeklinde oldukları için taşraya göndermek mümkün olmaz. Her Müslüman evinde öncelikle bir Hilye-i Şerif lehvası bulunmalıdır. Hem sanattır, hem kudsiyeti vardır, hem de hanenin ve içindekilerin felaketlerden, yangından korunmasına vesile olduğuna inanılır. Bu devir Müslümanları otomobillerine benzin doldurturken, bir defada 100 milyon lirayı kolaylıkla verebiliyor da, bir hüsn-i hat levhasına kırk elli milyon veremiyor. Kültür ve sanat fakirliği… Aman mürüvvet, Edeb Yâ Hû, Hoş gör, Men dakka dukka (Etme bulma..) gibi levhalar, okuyan ve anlayan gözlere zevk ve haz bahşeder. Okumak bilmeyenler de “bakar” gibi bakarlar! Her evde eski edebiyatımızdan hikemî bir beyit levhası da bulunmalıdır. (b) Mümkünse orijinal, mümkün değilse baskı (fakat mutlaka kaliteli ve sanatlı baskı) bazı suluboya, yağlıboya cami, âbide, manzara levhaları da asılabilir. Sanat boyutu olmayan uyduruk, saçmasapan, abuk sabuk levhalar kesinlikle asılmamalıdır. Kocaman modern bir Mekke ve Kâbe fotoğrafı asmaktansa, kutsal şehrin ve kutsal mâbedin eski küçük bir resminin asılmasını tavsiye ederim. (c) Bazı eski gravürlerin de, dikkatle yapılmış, özgün baskılı kopyaları da zarif ve renk uyumu içindeki paspartulu çerçevelerle duvarlara konulabilir. Duvarın levha kompozisyonu mutlaka tecrübeli, birikimli, zevk sahibi bir kimse tarafından tanzim edilmelidir. Aksi taktirde ortaya bir facia çıkabilir… (ç) Salonun duvarlarının ve tavanının rengi de çok önemlidir. Duvarlara pişmiş açık ayva rengi boya sürülebilir. Yeşil, mavi, eflatun gibi renklerden uzak durunuz. (d) Duvarlara ferforje demirden altlıklar üzerine ahşap raflar konulabilir. Bunların üzerine birkaç antika ciltli kitap yerleştirilebilir… Belki bir yere bir kavukluk, onun üzerine de eski antika bir eşya…

MASA: Ahşap bir masanın tamamını kaplayan bir örtüye lüzum yoktur. Peşkir boyutlarında bir Osmanlı işlemesini çapraz olarak sermek yeterlidir. Bulunursa masanın üzerine ayaklı, karpuz fanuslu bir eski zaman (veya yeni yapılmış) gaz lambası konulur.

PERDELER: Fiyatları uygun mu bilmiyorum ama Vakko firması son yıllarda yüzlerce çeşit ve renkte klasik Osmanlı kumaşı dokuttu, satışa arz etti. Müslüman bir evin salonunun perdelerinin Belçika, İtalya, Fransa kumaş ve desenleriyle değil, eski Türk-İslâm kumaş ve desenlerine uygun malzemeden yapılması gerektiğini düşünüyorum. 10 Ocak 2003